Geçici Göçmen İskan Merkezi Fatih’te İsyan

Fatih’te bir apartmanda oturma talihsizliğini yaşıyorum 2005’ten beri. İkiye bölünmüş bir apartman: Yarısı Türk, yarısı göçmen. Bugün Türkiye’de can yakıcı bir göçmen ve sınır güvenliği sorunu var ve sorunu yaratanın keyfi yerinde. Bizimse bir gram huzurumuz kalmadı Fatih halkı olarak.

Benim tarzım: Olaylara ve sorunlara yakın çevremden bakarak ve empati kurarak yaklaşmak.

Yakın zamana kadar yan dairemde (giriş katta oturuyorum), Iraklı bir kadın satıcısı oturuyordu Muhammed adında. İki sermayesi vardı ve sanırım uyuşturucuya alıştırmıştı kadınları ve bu sayede tutuyordu arka cephe, izbe bir yerde. Çünkü arada bir yoksunluk belirtisi sesleri de geliyordu pornografik seslerle karışık. Müşterileri Arap’tı ve çok kısa, şifreli konuşmalarla iletişim kuruyorlardı telefonla. Kapıya geldiklerinde de apartmanın dış kapısına anahtar gibi sert bir cisimle vurarak geldiklerini haber veriyorlardı müşteriler. 24 saat ful sistem çalışıyordu apartman.

Girişte oturuyorum ve ruh sağlığımı bir düşünün: Resmen pornodan soğudum.

Polise haber verdik, polis, gürültü yapmayın, diye uyarmak dışında hiçbir şey yapmadı. Düşünün: Aynı polis bir hak arama mücadelesi olduğunda kapıya Allah Allah diyerek 28 bin polisi yığan polis. 1 Mayıs için Taksim ısrarında sendikalar olarak gözümüzle gördük. Sonunda demokrasilerde çareler tükenmez deyip kendi çaremizi kendimiz ürettik. Bunlar bazı müşterileri içeri almak istemiyorlardı; parasız, problemli vs. diyerek. Bunu kapıyı açmamalarından anlıyorduk. Bir süre sonra kapıyı açmadıkları her müşteri için otomatiğe basmaya başladım. Onlar da bir süre sonra işin içinde bir numara olduğunu anladılar ve çekip gittiler.

Üst katlardan birine üç-dört yıl önce Iraklı bir aile taşındı. Adamın sanırım işitme problemi vardı, bağıra çağıra konuşuyordu ve konuşmasını ben ta girişten duyuyordum. Altında üstünde oturanları bir düşünün artık. Adam başka apartmandan bir daire satın aldı, taşındı ama oturduğu daireyi boşaltmadı. Kendisinin emlakçıvari bir işyeri var ne iş yaptığı hakkında hiçbir fikrim yok. Çünkü ne zaman görsem içi boş. Bir çalışanı evde kalmaya devam ediyor. Ve arada bir dairede parti veriyor arkadaşlarıyla; bol gülmeli, konuşmalı partilerden. Gemide (1998) filmini izleyenler tahmin etmişlerdir sanırım partinin konseptini. “… Kaptan, dün gece gene ne içtik be… Son cigaralığı içmicektik… Evet kaptan… Suluylan da karıştırmıycan…”

Bu gürültüye komşular nasıl dayanıyorlar derken aynı şey yakın zamanda benim başıma geldi. Bodrum kata Zenciler taşındı. Yedi sekiz tane Nijeryalı Zenci kadın. Gündüz uyuyorlar, gece tam biz uyuyacağımız saat erkek arkadaşları da geliyor, oluyorlar yirmi otuz kişi, başlıyorlar gürültüye. Tam bir cehennem azabı. Zenci gırtlağı derlerdi de inanmazdım, varmış meğer! 112 Acil Çağrı Merkezi’ni arıyoruz; polis bir saat sonra, iki üç gibi, geliyor uyarıyor gidiyor. Başlarda polisin uyarılarını dikkate alıyorlardı. Polis geldikten sonra susuyorlardı. Sonra Türk polisinin karakterini onlar da çözdüler sanırım, artık uyarı muyarı dinlemiyorlar konuşmaya devam ediyorlar. Gerçi artık polis de gelmiyor uyarmaya. Evde hiçbirimizde psikoloji kalmadı. Karım sinirden yatağa düştü. Kızımda, bende depresyon belirtileri başladı. Düşünün ben o psikolojiyle sabah kalkıp bir de işe gidiyorum. Son çare olarak CİMER’e yazmaya karar verdim. Ama sonradan vaz geçtim. CİMER’in başındaki adam değil miydi zaten ülkeyi göçmen deposu haline getiren. Yerine böyle bir yazı yazmaya karar verdim. Ve dilekçe olarak da Tanrı’ya havale ediyorum.

Uzatmayayım 12 dairelik apartmanın altı dairesinde yabancılar oturuyor ve içlerinden düzgün işe giden sadece bir kişi var. Tekstilde çalışıyorum, diyor.

Şimdi bir düşünün: Kalan beş dairede oturanlar sizce ne yapıyorlar?

Üstelik Fatih’in genelinde bu sorun yaşanıyor. Bu insanların çoğu kaçak ve çalışma, oturma izinleri de yok. Bir gram Türkçe bilmedikleri gibi bir kuruş da vergi vermiyorlar. Peki, 15-20 bin liralık kirayı nasıl ödüyorlar? Halep oradaysa arşın burada. Ya uyuşturucu satıyorlar ya kadın satıyorlar ya da hırsızlık dolandırıcılık gibi kâr marjı yüksek işler yapıyorlar. Bu işlerin sevabı da her daim CİMER’in başındaki arkadaşın sevap hanesine yazılıyor altın harflerle. Peki, oturma izni olmadan nasıl oturuyorlar? Emlakçılar, ki çoğunun yetki belgesi tabelası da yok, Arapça-Kürtçe bilmeleri yetiyor, kendileri kiralamış gibi yapıyorlar daireleri ve sonrasında peşin olarak yüksek meblağlara aylık, haftalık, günlük olarak kiralıyorlar.

Özetle gelenlerin çoğu kaçak ve cihat etmeye de gelmiyorlar reis. İstanbul gibi bir metropolde kâr marjı yüksek işler yapmaya geliyorlar. Bu ülkenin bu hale gelmesinin sorumlusunu aslında hepimiz tanıyoruz. Bu arkadaşa tavsiyem fantazilerini kendi sarayında yapması ve bizi karıştırmaması. Tek kelimeyle bıktık usandık, kendisinden de fantazilerinden de…

Osman Akyol
08,07,2023 İstanbul

Tayyip’i Devirmek | Gündem Arşivi, Okuyan ve yazanlar için dağarcık (gundemarsivi.com)

Yeşilçam’daki İşçi Filmlerinin Antolojisi | Gündem Arşivi, Okuyan ve yazanlar için dağarcık (gundemarsivi.com)

MİT-PKK İlişkisi Olasılığı | Gündem Arşivi, Okuyan ve yazanlar için dağarcık (gundemarsivi.com)

Siz de fikrinizi söyleyin!