Deneme,  Edebiyat,  Toplum

Kırmızı Terliğin Rüyası

Başıboş köpekler gibi dolaşıyorum, n’oldu, diye soruyor.

Bu kadar mı zordu hayat?

Hayat mı?

Sen ne diyorsun Kırmızı Terlik!

Ne diyorsun sen?

Senin yaşadığın bütün sevinçleri ama hayatın boyunca yaşadığın o bütün sevinçleri toplasan benim durduğum şu boşluğu doldurabilir mi sanıyorsun.

Binde kaçını, milyonda kaçını…

Söyler misin kurtulan perde, şuna bir şey söyler misin, keşke senin kadar şanslı olabilseydim.

Perdeyi açıyorum, hızla, bütün kumaşları parçalıyorum…

Kendime duyduğum öfkenin intikamını alır gibi, pencereden dışarı bakıyorum, gelme ihtimalin inancımın zayıf bir göstergesi, kendi suratıma bir acı indiriyorum, acı tokat atmak kadar kolay olsaydı keşke!

Sana bakmaktan korkuyorum artık, hatırlamaktan korkuyorum; senden, inanmadığım şu insan yığınlarından.

Yitirdiklerimin dili olsaydı keşke; sevginin, aşkın, umudun; yıllar öncesinden senin bir güle aldanışının dili olsaydı keşke, gitmelerin dili olsaydı da dönüp dönüp bakmasaydım bu küçük pencereden şu karanlık dünyaya.

Başıboş köpekler gibiyim evet, ne mutlu bana, sana olan inancımı yitirdim ey insan!

Karanlığın doğurduğu yabancı hayat

Ve

Yalnızlıktan eskiyen Kırmızı Terlik, bana ne soruyorsun: bak, kendine bak nasıl da eskimişsin, nasıl da kimsesiz kalmışsın, farkında mısın kendinin?

Sanırım bir adaya gidiyorum, benim olmayan bir adaya, hiç olmayan bir adaya, ıssız ve soğuk bir yolculuğa çıkmak gibidir bazen gitmek.

Sana bakmaktan yoruldum, yokluğa bakmaktan, cebime küçücük bir taş parçası koydum, bütün anlamsızlığımızın işlendiği o taş parçasına dokunuyorum.

Utanmaz bir terlik bu, nasıl da bakıyor bana ukala ukala söz ediyor hâlâ “onun varlığında erimektense senin hiçliğinle yaşamak istiyorum” diyor.

Bütün kapıları kırmak istiyordum, madem boşluk benim boşluğum, o zaman zamanı ve mekânları istediğim gibi tüketmeliyim, dedim.

Baktım ona, biraz siyah kalan yanlarına, renklerin bu denli anlambiçimlerine, anlamöznelerine, anlamgitmelerine; matemleri düşündüm; sordum terliğe, terliğin terli düşüncelerine; anlat bana dedim, matemin hayata dikilen renklerini anlat.

…?

Baktım boynuna, sımsıkı koyu bir aşk ile sarmışlar, sol tarafı yenilgiye uğramış bir rüzgâr vuruyordu.

Katlamalı seni bir zarfa koymalı, her şeyi belki de; terlik, boynu bükük gözlerimin içine bakıp “bu kadar mı yoruldun insanlara” diyor.

Terliğe bakıyorum, Kırmızı Terliğe, yapış yapış bir aşağılık hayat, sesimiz zor çıkıyor dünyaya, sesimiz kendimiz değil sanki.

Beni almayacak mısın diyor terlik…

Seni sığdıracağım bir hayat kalmadı artık, zarflar susuyor sana bakıp, bize bakıp, dünyaya bakıp;

Seni sığdıracağım bir dünya yok artık, kalmadı diyor bana bakıp.

Terliğe bakıyorum, perdeye sonra dolabın kapısına bakıyorum, sanki dostlarımdan doğru bir duvar, hayattan doğru bir duvar, eğri ve yalnız bir duvar, düşüyor üzerimize.

Terliğe bakıyorum, yapayalnız, nasıl yaşayacaksa benden sonra artık!

Dün akşam gelenler sana baktı, bu kim dedi, alalım bunu da, kurtaralım dedi, seni senin yalnızlığından kurtarmak isteyenler ve benden almak çabaları…

Sustum, hayır kalsın o dedim, o ait olduğu terde kalmalı, bu keman sesinin içindeki doğduğu hücrede, o da inanıyor bana artık…

Terlikte bana inanıyor, insan nasılda yalancı diyor,

Hadi sen git dedi bana usulca, git sen, ölümden sonra ikimizin hiçliğinde buluşacağız, hiçlik içinde bir sevinç olmuşsa eğer.

Madem çürüyeceğiz, madem yok olacağız nedir bu acelen demişti, ben terliğe bakıyordum terlik bana, bir uğultu, tarihin ve hiçliğin bir uğultusu, üstümüze dünya yıkılıyordu…

Terliğe koştu Reşê.

Reşê yeni sevincimdi benim, arkadaşına “kurtarmalıyız bunları” bu boşluktan…

Nasıl bir boşluksa işte, öyle sarılmıştım ki o Kırmızı Terliğe, yargılanmak uğruna

Ben, Karataş ve Reşê…

Keman çalıyordu hâlâ.

Uzaktan bir acı, kürdilihicazkâr makamından doğan bir acı; sen bana bakıyordun ben senin boşluğuna; gülümsedim, serçe parmağındaki bir damla suya inanıp.

Mazlum Çetinkaya

#Edebiyat #Şiir #KırmızıTerlik #Deneme #EdebiSözler #Yansıma #Konuşturma #KendiyleKonuşma

 

Siz de fikrinizi söyleyin!