Deneme,  Edebiyat,  Güncel - Aktüalite,  Kurgu,  Toplum

İçinizdeki Çocuk Ölmesin

Bir ömür dilimi içinde varsın; sonra uçmaklıktaki yerini alıyorsun. Yazları kiraz ve çilek tadında, kışları portakal tadında hayata nanik çekebiliyorsan; içindeki heyecanı an be an yaşıyorsan şampiyonsun.

Hayatla arana birini alıyorsan; önce yaralanmaya hazırla bedenini. Gerçi bizim semtin çocukları ana rahminden çıkmadan çok önce baba, peze*enk tekmeleriyle ceninken tanışır… İlk okulu bitirdiği gün Gaziosmanpaşa stadının tribünlerinde saf tutar. Tiner kokusundan, bonzai mevzusuna bir duman daha fazla almak için ince doğranmış tütünü serptiği gün kırmızı ışığa eyvallah der!

Arpacılıktan ve gasptan elde edilen paraların mal almaya yetmediği gün bıçkın abilerin dizinin dibinde sokağa adımını koyar. Arkasındaki güçle aleme imza çakar!

Hapishane mi? Mevzusu geniş konular, yatılır çıkılır. Hiç sorun değil. Kağıdın yeşilini istif etmeyi kundakta öğrendik. Annelerimizin acı biberle ıslattıkları, kavun büyüklüğündeki memelerinden süt emerek beslendiğimizden, hayatın önümüze koyduğu acılarla kucak kucağa uyumasını, bir derece de ileri kayıp sevişmesini kusursuz beceririz.

Bizim oradan ne mi çıkar? Çıksa çıksa, en kuymağından torbacı çıkar, tetikçi çıkar, peze*enk çıkar, hırsız çıkar; belki inanmazsınız ama güzel abilerimiz de vardır… Manitanın en güzeline onlar yapışır; gece işine çıkarlar, paket servisli kuşlar iş çıkışı kaptıkları kaymakları çaktırmadan yastığın altına koyar…

Abilerimiz gırnata, keman, darbuka ve cümbüşlü masaları sokağa kurarlar. Hazreti İbrahim sofrası gibidir. Her uğrayanın eline bir kadeh tutuşturur sakiler. Sohbette sual olmaz. Abiler abiliklerini yaparken bonkörlükte bir birlerinin üzebilirler de!

Avcılar’dan, Bağcılar’dan, Sultançiftliği’nden şöleni duyup gelen isimleri marka abiler koruma ordusuyla sokağa havalı, bir o kadar da dalgalı giriş yaparlar ki; sanırsınız devlet erkanı köprü açılışına gelmiş. Koltuk altlarında dipçiksiz kalaşnikofları, siyah, lacivert takım elbiseli koruma ordusu, tiki mi tiki!

Nedendir bilmem, bizim semtten Doktor, Hakim, Savcı çıkmaz!

Karakolları ateşe veren haylazlarımızı başka semtlerin anaları doğuramaz. Mermi hızında yaşanılır hayat. Bir bakmışsın gecenin en olmadık saatinde kirpiler sokağa dalar, içinden yüzlerce robocop iner. Kapılarımızı koç başıyla kırar… Kapıda asılı tokmağa vurmazlar; illa ki yatakta don atlet yakalayıp kameraya çekecekler…

Biz her türlü sözümüzü kimseden çekinmeden sokakta söyleriz. Emniyetin hücresinde dilimize kül basarız.

Nasıl av olduğumuzu içeride dinlenmeye geçince anımsama süzgecinden geçirince anlarız! Olsun, kısa ya da uzun metrajlı filmin sonunu Adalet Sarayındaki büyüklerimiz belirliyor!..

Yeter ki yazgının piç ettiği içimizdeki çocuk ölmesin. O ölünce umut ölür! Umut ölünce insan ölür! Ha, insan mıyız? Orası ayrı bir inceleme konusu…

Evin kapısından çıkıp aleme akmadan önce parmağımda nişan yüzüğü yoktu! Şimdi parmağımda Bvlgari, bileğimde Chopard saat…

Atina, Anıl Güven

Siz de fikrinizi söyleyin!