Deneme,  Edebiyat,  Kurgu,  Toplum

Yarayı Büyütme

Gözlerimin içine o kadar güzel ve derin baktı ki; ona seni öpebilir miyim diyecektim, o dudağını dudağıma yapıştırdı…

Gecenin bir saati rüyadan uyandım. Odanın içi buz gibi soğuk. İçimde tarifsiz bir hoşnutsuzluk. Damağımda dün akşamdan sarkan içkinin kekremsi tadı! Duvarda on dokuzuncu yüz yıldan kalma, ağaç oymalı saatin tik tokları kulağımı tırmalayıp duruyor su!…

Birkaç gün önce, rüzgarına un serptiğim sevinin, iki kişilik öyküsünden süzülenleri eleğiyle birlikte duvara asmıştım.

“Haydi iskeleye doğru yürü bakalım”, diye bağıran iç sesime uydum. Eşofmanı, çorabı giyindim, çamaşır makinesinin üzerinde duran anorağı aldım. Tam dışarı kendimi atacaktım ki; evimin sert ama bir o kadarda sevimli köpeği kapının eşiğinde hazır bir durumda beni bekliyordu… Koşar adım basamaklardan indim. Oscar da ardımdan… Gökyüzü lacivert bir örtü ile kaplı. Hafif bir yağmur çiseliyor… Hava orta şekerli Türk kahvesi tadında. Sokağın ölgün ışıkları içimdeki tedirgin karanlığı aydınlatıyordu!..

Denizin kuvvetli dalgaları yürüyüş yolunu kum, çakıl taşlarıyla bezemiş… Attığım her adım belleğimde yapışmış anılar çağlayanından anları patlatıyordu.

“Gökçen’i bir erkekle öpüşürken gördüm” dedi.
“Saçmalama Sude!.. ” dedim. ”Çok uykusuzum, uyumam gerekiyor!”
“Saçmalamıyorum. Lütfen telefonunu kapatma. Ne olur dinle beni “
“Tamam. Dinliyorum!”
“Daha da iğrenci, o adamın eli kocamın kalçasını okşuyordu. Bir süre sonra el ele tutuşup Kafenin tuvaletine girdiler!”
“Olamaz!”
“Yemin ederim, gözlerimle gördüm!”
“Unut gitsin!”
“Nasıl unuturum ya? Ben, bu adama erdenliğimi verdim, erkek diye koynuma aldım; on yıldır birlikteyiz, yatakta, sokakta, çarşıda, pazarda, tatilde, olur olmaz ne istediyse ben ona onu sundum.”
“Demek ki çok fedakarlıkta bulunmuşsun…”
“???!!!”
“Eve git. Vur kafayı, yat! Yarın görüşürüz.”
“Dinlesene beni! Senin gibi arkadaşsın gözünü sevdiğim!”
Hiç yanıt vermedim. Telefonu yüzüne kapattım.

Oscar önümde, benim gibi o da yavaş yavaş gidiyordu. Arada başını geriye doğru atıp bana bakıyordu. Her bakışı sanki bana acıyor gibiydi!
Kuzeyden gelen bulut kütlesi üzerimizden geçerken taşıdığı yağmuru serpti gitti. Oscar arada duvar diplerini koklaya koklaya ilerlerken telefonum çaldı.
Gecenin bu saatinde?
“Alo?”
“Neredesin?”
“Sahilde yürüyüş yapıyorum!”
“Sude intihar etmiş!”
“Şaka mı yapıyorsun oğlum sen?”
“Ne şakası? Manyak mısın sen? Kadın kendisini evin balkonundan aşağıya beyaz bir çarşafla asmış!”

Soluğum kesildi. Olağanüstü hayata bağlı, cıvıl cıvıl, oturduğu yerde bir türlü duramayan. Gülümseyen yüzüyle herkese omuz veren Sude… Olamaz böyle bir şey ya… Gerçekten olamaz!
İki hafta önce, ilk duruşmada boşanmışlardı… Sevinçli bir sesle beni aramıştı: “Özgürüm artık!” demişti. Akşam işten çıktıktan sonra seni gelip alacağım, senden sonra da Nilgün‘ü alırız. Kutlama yapalım canım arkadaşım… Masa benim ona göre. Rakılar, şampanya, mezeler, balık… Sarhoş olmak istiyorum. Hem de çoook! Kafam bir milyon olsun istiyorum. Sonra mı? Olanlardan ve olacaklardan ben sorumlu değilim! Bu gece için sana hiçbir konuda söz veremem… Dağılmak istemiyorum lan. Anlıyor musun beni? Bak, peşin peşin söylüyorum, tuvalet bahanesiyle masadan kalkıp gidip çaktırmadan hesabı ödersen Nilgün’le ikimiz sorarız sana hesabını vallahi…

On yıl lan bu on koca yıl… Offf be! Acayip derecede mutluyum. Ve bu gece olağanüstü bir kadın olacağım. Çok şık şeyler giyeceğim… Birazdan kuaför randevum var. Haydi, şimdilik hoşça kal, sende git şu sakallarını kestir artık!..


Atina
Anıl Güven

Siz de fikrinizi söyleyin!