Deneme,  Edebiyat,  Toplum

Ruşen Hakkı’ya Mektup

Ruşen Hakkı’ya

Seninle vedalaşmak istedim ama beni duyamıyordun Ruşen ağabey. Kızın, “sizin geldiğinizi hissetti inanın bana” diyerek vedalaşamamanın kederini almaya çalıştı üstümden. Çok sürmeden kötü haberin arkamdan geleceğini biliyordum aslında. Ne acılar çektirdin helal et deyip ayrıldım bir gece yarısı, delileri azaldıkça duyarlıkları azalan o kentten… Yalnızlığımı koyulaştırmak istedim belki de. Kendimden kendime çok yol varmış meğer. Yolumun suyunkinden uzun olduğunu çok geç anladım.

Elinden tutup, koparmaya kıyamadığım çiçeklerin yanına götürecektim güya sevgilimi buralara gelince. Otlarla, böceklerle söyleşmek, karıncalara selam durmak, taşın ve suyun dilini öğrenmek de vardı hesapta. Kuşlarla kahvaltı yapmak kimi sabah… Her gün bir kova okuyup bir damla yazmak… Yüzümü hep aşk tutacaktım, düşürmeyecektim gülüşümü soğuk havalarda. Oluruna getirip iklimine uyamadığım şu kepaze dünyaya hava atmayı aklımdan geçirmiyor da değildim hani. Yarımlığıma güveniyordum bu konuda her nedense.

Ayrıldığımın hemen ertesi günü kötü haber ulaştı bana da. Dönüp geldim. Yol boyu hissettiğim acıyı anlatabilmem mümkün değil. 12 Nisan 2011’di: Seni en derinine uğurladık yerin, “çekirdeğine dünyanın…” Başlarda fark edemedim, fakat sonradan anladım ki bir kıyıdan bütün denizlere, bir tepeden bütün insanlara kardeş olmak için hızımı daha bir artırabilirim diyerek geldiğim bu yer de kabul etmek istemedi beni. Geri geldi, düşlerimin de gerçeğin sınırlarına alınmasına ilişkin Tanrı’ya gönderdiğim dilekçe. Ağır bedeller ödedim, zamanla iyileşmeyecek yaralar aldım. Oralardayken hayatımda başlayan kırılmalar, buralarda daha büyük kırılmalarla devam etti Ruşen ağabey. Ayrıntıya girmeyeceğim. Anlayacağın dünyaya bırakılmış insan yalnızlığının ne demek olduğunu fazlasıyla öğrendim buralarda.

Seni uğurladıktan sonra birkaç kez daha yolum düştü İzmit’e. Mezarını ziyaret ettim. Şiirler okudum dua niyetine… Bir gelişimde Kocaeli Kitap Fuarı’nda düzenlenen panelde “Kent Kültüründe İz Bırakanlar” konulu bir konuşma yaptım. Senden, Fahrettin Demir’den söz ettim… Geçtiğimiz Nisan ayında Kocaeli Yüksek Öğrenim Derneği’nce düzenlenen “Ruşen Hakkı’nın Şiirinde Aşk ve Sevgi” konulu panelde de konuşmacıydım. Özetle: “Ruşen Hakkı’nın şiirlerini gözlemleyenler, onun aşk ve sevgi şiirlerinde saplantılı bir geçmiş bulamazlar. Çünkü ebedi bir kaybın ve tutulması imkânsız bir yasın taşıyıcısı değil hiçbir şiiri. Onun aşk, ayrılık ve sevgi üzerine yazdığı şiirlerde kaybedilen nesnenin içselleştirildiğini, böylelikle geçmişin şimdiye, ölünün diriye, kaybın da kalana katıldığını görürler” dedim.

Biliyorum, dünyanın ve Türkiye’nin köy adresli tek edebiyat dergisi Akköy’den söz edecek zaman bulamadık. Yine kimi yerleşik, kimi de zaman zaman gelip giden şair ve yazarların olduğundan burada… Ortak dostumuz Aziz Kemal Hızıroğlu ben geldiğimde burdaydı. Çok ısınmış, çok tutunmuştum ona. Bir gün aradım kendisini. İçime garip bir korku mu düşmüştü ne! “Şu an kamyondan eşyaları indiriyorum” demez mi! Gerisin geri İstanbul’a göçmüş meğer. Çok gücüme gitmişti. Düşünsene vedalaşmadan… O gün hiçbir şey yiyip içmedim, dışarı çıkmadım, yazıp okumadım. Kanadının biri kopmuş ve “uçamayacağım” korkusuna kapılmış bir kuş gibi hissettim kendimi.

Bu arada bir parantez açıp Güngör Gençay, Burhan Günel, Ahmet Erhan ve daha başka dostlarla sana selam gönderdiğimin bilgisini vermeliyim. Umarım ulaştırmışlardır. Burada yaşayanların dışında yine buraya konuk ettiğimiz dostlarla da seni andığımızı bilmeni isterim. Senin, Nazım Hikmet’ın, Kemal Özer’in, Edip Cansever’in, kısaca Türk ve dünya şiirinin önemli ustalarının ve kimi genç şairlerin konuk olduğu şiir akşamlarını bir başıma çalışma odamda devam ettiriyorum Ruşen ağabey. Seçme şiirler okuyorum her birinizden. Bu iş tuttu. Hatta geleneksel hale bile geldi. Şiir ve edebiyat sayesinde varlığından rahatsız olmayacağım ikinci bir dünyam var diyebilirim artık.

Şöyle böyle üç yılı aşkın bir süredir buralardayım. Hayatın beni bıraktığı yer burası. Gezi olayları, Soma Faciası derken pek çok olay geçti gelişimin üstünden. Yeryüzü her defasında mahcup düştü gökyüzüne… Bu olaylar üzerinde de çok düşündüm. Bana kalırsa şairlere, yazarlara, sanat insanlarına şimdilerde daha fazla iş düşüyor. Öyle ya başka türlü bir dünya mümkün! Üstelik gelecek beklenen bir şey değil, yapılan, yaratılan bir şey.

Uzun zamandır şiir yazmıyorum. Biliyorum kendime müdahale etmem lazım. Öteki ellerimi kullanmalıyım, öteki sesimle çıkmalıyım sokağa. Sizlerden az şey öğrenmedim Ruşen ağabey. Bildiklerimin bilmeye yetmediğinin farkındayım artık. Sözcükleri yarama bastırarak iyileşeceğime inanıyorum. Çoktandır normalin sanatı olmaz diye düşünmekteyim. Bu yüzden şiirimi yeniden ve daha sağlam kurmam gerekiyor. Geleceğe inanç taşımayan, dünyayla hesaplaşmayan, itiraz ve başkaldırı özelliği göstermeyen şiirler yazmayacağım. Birtakım şeylerle uzlaşma yoluna giderek ütopyamın ölmesine asla izin vermeyeceğim. Başkalarının biçtiği hayatı kabullenmeyeceğim. Verili dilin ve verili hayatın sınırlarını zorlamam gerekiyor. Ortalama algı ve beğeniyle işim olmamalı. Dış dünyada bulamadığım özgürlüğü yazarak bulmalıyım. Özgürlüğüm kaynağını, başkalarının kendisini ifade etmesi için verdiğim mücadeleden almalı. Anlayacağın işim çok zor. Ama üstesinden gelmeliyim.

Anlatacaklarım aslında bunlarla sınırlı değil. Fakat son kez bir şey isteyeceğim senden Ruşen Ağabey: Seni buralarda daha çok özleyebilir miyim?

Yeryüzü selamı ile. Hoşça kal.
Hayrettin Geçkin
14.09.2014 / DİDİM

Modern Türk Şiiri’nin çok önemli şairleri gelip geçti dünyadan. Bunlardan biri de hiç kuşku yok ki Ruşen Hakkı idi. Onu 11 Nisan 2011’de yitirdik.

Onunla ilgili Didim 8. Sanat Edebiyat Günleri Etkinlikleri kapsamında şöyle bir konuşma yapmıştım. Hiçbir değişiklik yapmadan sizlere ilettim. Çünkü bazı şeyler anlatılmak ister zaman geçse de.

“Bahar gelmiş olmalı /adının önünde sekiyor kuş sesleri” ya da Deniz Gezmiş için yazdığı “severken Karacaoğlan’dı / ipe giderken Pir Sultan” dizelerinden hemencecik tanıyıverdiniz değil mi? Doğanın yatılı öğrencisiydi o. Ve koca bir şiir çınarı İzmit’te… Onca yaş farkına rağmen ana ayrı baba ayrı kardeştik onunla. Bu benim için bir ayrıcalıktı. Ben onun gerçeklerine inanırdım. O da benim düşlerime… Epeydir içimi dökmemiştim ona. Ancak fırsat buldum ve kendisine bir mektup yazdım ölümünden epey sonra…

Hayrettin Geçkin
11.04.2024

Siz de fikrinizi söyleyin!