Deneme,  Felsefe,  Tartışma,  Toplum

Ahlaklı Olmak

Bir söyleşi sırasında dinleyicilerden biri sormuştu: “Ahlak nedir sizce?” Aklımda kaldığı kadarıyla ahlak bir özgürlük meselesidir diye başlamıştım söze.

Ahlakı açıklamak yerine özgürlüğü açıklamıştım ilk önce. Kendi üzerimden bir örneklendireme yapmaktan da çekinmemiştim: Ben özgürlüğüme düşkünüm, benim özgürlüğüm kaynağını, başkalarının yaşam hakkını ve doğa haklarını savunmaktan alır, demiş; başkalarının yaşam hakkını ve doğa haklarını savunmayan bir kimse insanlıktan düşer, diyerek de bir hayli ileri gitmiştim.

Bir kara tahta vardı salonda. Hemen tahtanın başına geçip bu söylediklerimi bir güzel de yazmıştım tahtaya. Konuşmama devam edecektim etmesine de baktım herkes ya sözlerimi defterine yazıyor ya da yazmak için kalem arıyor.

Salondakilerden biri; “Öyle olmaz arkadaşlar, hocanın bu sözünü esas olarak iki ayrı yere yazmak gerekir: Birincisi beyne , ikincisi de kalbe.”

Arkadaşın bu çıkışının bir tartışmaya, bir karışıklığa yol açmamasına sevinmiştim.

Serde öğretmenlik, karşımda tahta olunca ahlakla ilgili şunları iliştirdiğimi anımsıyorum tahtanın kalan kısmına:

Ahlak üç ayaklı bir sacayaktır:

1- Zarar görmemek (İnsan canına, malına, havasına, suyuna, doğasına sahip çıkmalı. Yaşamına zarar verecek şeylerin karşısında durmalı. Zarar verenler varsa onlara karşı koymalı, onlarla mücadele etmeli. Tek başına üstesinden gelemeyeceği konularda ise zarar görenlerle birlikte, örgütlü mücadele yürütmeli vs.).

2- Zarar vermemek (Başkasının canına, malına kastetmemek, emeğini çeşitli hilelerle sömürmemek, başkalarının düşüncesini baskı almamak, başkalarının kendisini ifade etmesinin önüne geçmemek, başkalarının yaşam alanlarına; örneğin havasına, suyuna, doğasına zara vermemek. İnsanları yanıltmamak, onlara yalan söylememek vs.).

3- Zarar görenin yanında yer almak. Bu üçüncüsü diğer iki maddeden de önemlidir ve insani bir zorunluluktur üstelik. Zarar görenin yanında yer almadan insan olunmaz. Bu aynı zamanda vicdanlı olmaktır.

Bir arkadaş salondaki sessizliği bozarak; “Hocam birincisini de ikincisini de anladık. Diyelim ki başkasının yaşam hakkına saldıran, kendi hakkının da saldırıya uğrayacağını düşüneceği için varlığını korumanın bir gereği olarak bu konularda dikkatli olmak zorunda. Ve aşağı yukarı herkes için de bu iki maddeye uymak tam bir zorunluluk. Ancak, 3. madde biraz karışık. Söz gelimi zarar gören kendi yanında değilse yapılacak hiçbir şey yok. Diyeceğim önce zarar görenin kendi yanında olması lazım.

Anlamak ve bilmek mecburiyeti…

Unuttuğum bir şey var dedim arkadaşa cevap olarak: Anlamak ve bilmek mecburiyeti… Bu üç maddenin de temeline anlamak ve bilmek mecburiyetini almak zorundayız.

Hatta kısa şiirlerimden birini iliştirdim bu açıklamama:

Yaptığından utanacak olsa bile efendi
Neye yarar zincirlerinden vazgeçmedikçe köle

Durup dururken niye mi yazdım bunları, niye mi karıştırdım eski defterleri?

Ama eğitim süreçleri sonucu, ama dinin, geleneğin veya çeşitli baskıların sonucu insanların bir türlü kendilerini yükseltemediği yer: Anlama ve bilme mecburiyeti.

Yüzyılda içeriği çeşitli hilelerle demokratikleşememiş cumhuriyeti bile kendisine fazla gören bir halk. Halklar ya da…

Bırakın başkalarının yaşam hakkını veya doğa haklarını savunmayı, insanların çok ama çok önemli bölümünün kendi yaşam hakkını tehlikeye sokmak pahasına bütün bu sayılanlara zarar verecek yapılarla girdiği kirli ilişki. Efendisinin söylediği yalanı sorgulama zahmetine girmeden onun gücüne sarılması.

Suskunluğumla ya da seçim sonuçları ile ilgili başka ne söylememi istersiniz?

Hayrettin Geçkin

Kuyudaki Gerçek | Gündem Arşivi, Okuyan ve yazanlar için dağarcık (gundemarsivi.com)

Bilmekler | Gündem Arşivi, Okuyan ve yazanlar için dağarcık (gundemarsivi.com)

Dilekçe | Gündem Arşivi, Okuyan ve yazanlar için dağarcık (gundemarsivi.com)

Yaşamın Anlamı | Gündem Arşivi, Okuyan ve yazanlar için dağarcık (gundemarsivi.com)

Siz de fikrinizi söyleyin!