Güncel - Aktüalite

1 Mayıs’a Özel Arşivimizden Yazılarımız

Bayramlar Ola

Korku sardı dağları
Sevmezler baharları
Yarın 1 Mayıs ama
Korkuttu ağaları

Bayramlardan korkanlar
Nasıl sever insanı
Altlarına edenler
Niye giysin donları

Uyanıyor dereler
Serin sular çıkacak
Kurumuş toprağımdan
Umutlarım doğacak

Uçacak güvercinler
Zeytin dalına konar
Sen ayağa kalkınca
Ağustosta su donar

Muhsin SALMAN 30 Mart 2024

*

1 Mayıs

Geleceğe selam göndermektir 1 Mayıs.
Haramilerin saltanatının yıkılacağına dair dirençle birleşen inat ve inançtır.
Geleceğin beklenmeyeceğini, yaratılacağını haykıran bir çağrı ve kızıl bir çığlıktır.

Tarih boyunca adil, eşit ve özgürlükçü bir dünya yaratmak için verilen mücadelenin duraklarından biridir 1 Mayıs.
Karanlığın uzun sürse bile çatlağından sızacak ışığı görme merakı ve var olana, verili olana sığılamayacağı için öte gerçeklere göç hazırlığı…

Özgürlük arzusudur 1 Mayıs. Başka türlü bir dünya arzusu…
Birlikte üretilecek, kardeşçe paylaşılacak bir hayatı yaratma ısrarıdır ve de. Öyle bir hayatın ayak sesleri, derinden ve kararlı…

1 Mayıs, 16 saatlik çalışma süresinin 8 saatlik çalışma süresine düşürülmesi mücadelesi verilirken, egemenlerce katledilen emekçilere; insanlığın, sınıf bilinci ışığında verdiği adil ve özgür bir dünya yaratma sözüdür.

1 Mayıs adil olanların, eşit ve özgür bir dünya isteyenlerin, doğa ile bir sevgili yakınlığı kurma yeteneğini kazanmış olanların binlerce olmak, milyonlarca olmak, yeryüzü dolusu olmak için alanları doldurmasıdır.

Her yerden, her yaştan, her renkten, her düşünceden insanlarla dünyayı aşka ve özgürlüğe boyamak için sokağa çıkmaktır 1 Mayıs. Alanları havalandırmaktır.

Bayraklarında aşk vardır alanlara çıkanların! Bayraklarında sonsuzluk özlemi… Bayraklarında barış ve özgürlük çığlıkları. Ve omuzlarında kuş sesleri vardır onların. Dillerinde sevinç şarkıları…

Yenilenlerin öğrendiğine dair bir müjdedir 1 Mayıs! “Bekle bizi İstanbul” demektir…”Bekle bizi Türkiye, Bekle bir yeryüzü…”

Daha güzel bir dünya için yeryüzünün bütün iyi insanlarının, bütün iyi kadınlarının, bütün iyi erkeklerinin ve bütün iyi gençlerinin bir ağız olmasıdır; “yaşasın aşk! yaşasın özgürlük! yaşasın 1 Mayıs!” demek için…

Hayrettin Geçkin

1 Mayıs | Gündem Arşivi, Okuyan ve yazanlar için dağarcık (gundemarsivi.com)

*

1 Mayıs ve Ağalık Sistemi

Nedir, 1 MAYIS?

-İşçi ve Emekçiler Günü (Bayramı)

Kibarlığı, beyefendiliği bir kenara bırakıp buna şu cevabı vermez isem, içimde kalır.

Nah İşçi ve Emekçiler Bayramı!

Dünyayı bilmem. Benim ülkemde 1 Mayıs işçiler ve emekçiler için tatil olduğu halde; işçi ve emekçilerin daha çok çalıştığı, geri kalanının tatil yaptığı gündür!

Aksini iddia eden var ise, çıksın baksın hizmet sektörüne!

Çıkıp bakmasına ne lüzum var ki? Çocuklarınızla gittiğiniz restaurantlar, sinemalar, oyun alanları, tatil yerleri vb. yerlerde çalışanlar “işçi ve emekçiler”!

“Bu genç ihtiyarların galibi gaddar hayat
Bu genç ihtiyarların ızdıraptır baş tacı!”

***

Çok çok eskiden…
Yok yok çok eski değil, daha bundan 50 sene öncesine kadar bu ülkede köy ağalığı sistemi vardı.

Özet geçecek olursak; köylülerin ekip biçip geçimini sağlaması, karnını doyurması gereken, kimsenin olmayan sahipsiz topraklara, sahip olduğu siyasi güç ve kötülük ile sahip olduğunu iddia eden kişiye ağa denir. Ağaya karşı gelen öldürülür. Falaka’ya da yatırılır. Fakat, bu Kemal Sunal filmlerinde gördüğümüz gibi ah of şeklinde olmaz. Uzun süre yürüyemez belki de hiç yürüyemiyecek  şeklinde olur.

Ağa kendini devlet olarak tanıtır. Zira yedirdiği, içirdiği kişiler, asıl görevleri halkı korumak olan bu kişiler; Ağa’nın emri altına girer.

Köylü çaresiz, köylü aç, köylü kimsesiz…

Köylüler çalışır ağa tüm mahsulleri alır, kendi deposuna doldurur. Köylüye de; yarı karın tokluğu kadarını verir. Tam doyurmaz, zira tam doyarsa “azar”!

Hem tam doymadığı için; gider ağaya borçlanır, çocuğunu evlendirmesi lazımdır; gider yine borçlanır.

Eee “borç yiğidin kamçısıdır” diye boşuna dememişler. Borçlu; köylü demek, ağaya mahkum köylü demek.

Ağalık sistemi, yerin dibine batsın!

“Bir lokma ekmek diye gıcırdadı dişlerim
İçimdeki loşluğa düştü inleyişlerim
Kollarımda açlığı ömrüm gibi taşırken.

Bahıtımın karşısında ağladım güler gibi
Gurupların koynuna düşen alevler gibi
Açlık da içerimde kendi kendini yaktı.”

***

Şöyle bir dönüp bakın çevrenize, kendi hayatınıza…

İşimden olurum korkusuyla patronlarının her türlü kahrını çeken işçiler MİLYONLARCA!

İşimi kaybedersem; kira mı, faturalarımı, çocukların giderini nasıl karşılarım diye her şeye susan emekçiler, MİLYONLARCA!

Verilen maaş?

Yarı karın tokluğu!

E ağa da yok? Kimden borç alacak halk?

Tabi ki; bankadan!

E borçlandıysa halk, yani işçi, yani emekçi; patrona mahkum olacak. İşini kaybetmemek için daha fazla çaba harcayacak…

***

Birisiyle muhabbet etmiştik. Evlenmek için birikimi olmadığından evlenmediğini söylemişti.

Kaç yıldır çalıştığını sordum.

13 yaşından bu yana çalışıyormuş. Yani 17 yıldır.

17 yılda evlenecek kadar para biriktirememe sebebini sordum.

Kazandığı ile giderin denk olmasını söyledi…

Söyledi ama sistemi öyle kabullenmiş ki; bu durumu olağan karşılıyordu.

“Ümitleri, inkisar denen sisle örtülü
Gür saçları kederin siyah yas bağlarıdır.
Duyguları ölüdür, mefkureleri ölü
Gözleri gözyaşının kuru menbalarıdır.”

***

Yani, demem o ki bu yazıyı okuyan güzel insanlar; ağalık sistemi bitmedi. Sadece kılık değiştirdi, sektör değiştirdi, mekan değiştirdi, kendi sistemini değiştirdi.

Not: Kiraların 1000 TL’nin üzeri, asgari ücretin 2.324 TL olduğu bir ülkede; hiç bir partiyi desteklemeyin.

Unutmayın! Kaçan KOVALANIR.

“Bence adam
Asırlık bir çınar
Kadar
Dik
Niyagara kadar
Gür
Doğar.
Adam
Hür
Doğar
Ben daha anlayamıyorum.
Açlığın insan nabızlarında zonkladığını duyan,
En hırçın kavga türkülerini ezber okuyan,
Düşman saflarına girmesini
Kişinin.” 

Not: Tırnak içerisinde aktardığım şiirler Kemal Tahir’e ait, saygıyla anıyorum.

Yusuf Nabi

1 Mayıs ve Ağalık Sistemi | Gündem Arşivi, Okuyan ve yazanlar için dağarcık (gundemarsivi.com)

*

1 Mayıs’ın ardından

Düşünce ve ifade özgürlüğünün olmadığı; dağımızı, taşımızı, ormanlarımızı korumanın; cumhuriyetin kazanımlarına ve geleceğimize sahip çıkmanın; ülke yönetiminin çağdaş, demokratik ve özgürlükçü bir yapıya kavuşmasını istemenin suç sayıldığı, insanın başına olmaz işler açtığı koyu bir istibdad döneminden geçtiğimiz doğrudur.

Hiç kuşku yok ki tarih, hem ülkemizde yaşanan bu süreci, hem de dünyada yaşanan savaş ve göç gerçeğini; insanlığın, insanlık dışı uygulamalara maruz kaldığı, ama mücadeleden de asla vazgeçmediği ve bir çıkış yolu aradığı dönem olarak kayıt altına alacaktır.

1 Mayıs dünyada ve ülkemizde işte bu kavrayış altında kutlandı. 1 Mayıs’ta, kapitalizmin insan doğasına ve insan onuruna aykırı bir sistem olduğunun, buradan bir çıkış yolu arandığının altı çizildi bir kez daha.

Ben ve eşim yaşadığımız yer olan Çanakkale’de katıldık 1 Mayıs’a. 1 Mayıs’ı yasaklamak için herhangi bir bahanenin bulunamamasının sevincini yaşayarak girdik toplanma alanına. Eşimin sırt çantası yüzünden heyecan bile yaşadık toplanma alanına girerken. Zeynep’in uzun bir aramaya tabi tutulduğunu görünce, yanına geri döndüm, çok sakin bir şekilde; kız, yoksa o çantada silah mı var diye takıldım kendisine. Polis şaşkınlıkla yüzüme bakınca, o benim eşim, samimiyetten soruyorum memur bey dedim. Polisle aramızda dozu ayarlanmış bir gülümseme geçti.

Alanı doldurmaya çalışan insanların yüzlerinde güvercin tedirginliğini görmek doğaldı kuşkusuz. Afrika ve Ortadoğu ülkeleri düzeyine çekilmek istenen bir ülkede, Afganistanlaştırılmak istenen bir toplumun içinde yaşadığınızı biliyorsunuz, Türkiye’de yaşıyorsunuz çünkü. Özgürlüğü, eşitliği, kardeşliği, barışı ve bağımsızlığı savunuyorsunuz, sömürüye, zulme karşı çıkıyorsunuz, onurlu bir gelecek istiyorsunuz ve ülkenizi seviyorsunuz. Başınıza türlü işler gelmiş olsa da vazgeçmemişsiniz bu değerleri savunmaktan bir türlü. Vicdanınızı tedirginliğinizin ve korkunuzun üzerine çıkararak doldurmaya çalışıyorsunuz 1 Mayıs Toplanma Alanı’nı… Kendi ülkenizde çocuk tacizcileri, uyuşturucu kaçakçıları, tarikatlar, hırsızlar, dolandırıcılar, ülke doğasını talan eden yerli yabancı madenciler kadar güvende olmadığınız ortada. Ve işin gerçeği azınlıktasınız da. Ne de olsa yıldırma, susturma, pasifize etme politikaları belli ölçülerde etkilemiş toplumu.

“İşçinin, emekçinin bayramı” dediğiniz 1 Mayıs’ın acı tarihçesi bir alev gibi sarıyor bilincinizi bunları düşünürken. Ölmek ne, öldürmek ne, deyiveriyorsunuz bir çırpıda. Ülkeyi, yaşamı ve insanlığı savunmanın onuru rahatlatıyor ama içinizi yine de… Çocuklarınıza, gelecek nesillere anlatacağınız bir tarihiniz, onların gururla okuyacakları bir hikayeniz var. Bir kerelik dünya konukluğunuzu insan ve insanlığın kızı/oğlu olarak tamamlamak, bunun mücadelesi içinde olmak gözlerinize güneşli bir sevinç yayıyor. Bir değişimin, bir dönüşümün içinde olmanın, yurtseverliğin, insanlara şefkatle yaklaşmanın gururunu taşıyorsunuz.

Polis aramasından geçip yavaş yavaş alanı dolduran insanlarda, neleri bir daha yaşamamak ve neleri bir daha yapmamak konusunda kazandıkları olgunluğu da gözlemeye çalışıyorum bir yandan. Seviniyorum ateşten geçmiş çömlek gibi görünce onları. Aşktan, barıştan, sevgiden bir dünya ile buluşuyormuş hissine kapılıyorum. Alanı dolduranlara barış militanları, aşk gerillaları diye bağırmak geçiyor içimden; yüz kere, bin kere… Ama en iyisi atılan sloganlara eşlik etmek deyip vazgeçiyorum bu doludizgin isteğimden. “Kahrolsun faşizm”, “Gezi onurumuzdur”, “Savaşa hayır” “İnsanlık onuru AKP’yi yenecek”, Zam zulüm işkence işte AKP” sloganlarını tamamlayan “Yaşasın 1 Mayıs!”, “Yaşasın sosyalizm!” sloganları ve daha onlarcası…

Ağaçlardan çiçek yağmurları, balkonlardan yol kenarlarından alkış yağmurları yağıyor yürüyüş kortejinin üstüne. “Yepyeni bir hayat doğar/bizde ve her yerde!” Yürüyoruz.

Ne yalan söyleyeyim: Traktörleriyle alanı dolup taşıracak köylüleri arıyor gözüm. Onların havamızı, suyumuzu, topraklarımızı kirletmeyin, ormanlarımızı kesmeyin, biz “Çanakkale Domatesi” yetiştirmek istiyoruz, biz “Bayramiç Beyazı” yetiştirmek istiyoruz, biz Lapseki’de kiraz yetiştirmek istiyoruz, biz Umurbey’de şeftali yetiştirmek istiyoruz. Sonra Zeytinlerimize göz dikmekten, kıyılarımızı yağmalama hayalinizden vazgeçin” sloganları atılırken onlara eşlikle; “Biz bu ülkede iyi koşullarda eğitim görmek istiyoruz, bizi tacizcilerin, tarikatların yanına itmeye hakkınız yok; laik, demokratik ve özgürlükçü bir eğitim istiyoruz, biz bu ülkede kalmak istiyoruz” diye haykıran gençler de yok. Onlara da eşlik edemiyorum böylece. Burkuluyor içim, bir hayın sancıdır ilişiyor sol yanıma. Düşman sevinsin, bu ülkeyi tek tipleştirmek istiyenler, halkı tepkisiz hale getirmek isteyenler, cumhuriyetten intikam almak isteyenler, fikri hür vicdani hür nesiller yerine kindar ve dindar nesiller yetiştirmek isteyenler sevinsin, ne diyeyim başka!

Dostları görüyorum kortej boyunca… İçim çiçek açıyor yeniden. Onlarla selamlaşıyoruz. Kucaklaşıyoruz kimisiyle. Bir şenlik, bir karnaval içindeyiz. İnsanların yüzlerindeki güvercin tedirginliğini halaylar, şarkılar, sloganlar çoktan süpürmüş. Coşku hakim ne yana bakarsanız. Deniz Gezmişler de unutulmamış. “Denizlerlerin hesabı sorulacak” pankartı gelip karışmış pankart cümbüşüne… Buna da seviniyorum. Ulu şair Ruşen Hakkı’nın Deniz Gezmiş için yazdığı; “Severken Karacaoğlan’dı/ipe giderken pir sultan” dizeleri tutuşuyor dudaklarımda.

Hangi grupla yürüyeceğim diye hiç tereddüt yaşamadım. Sol Parti’sinden, HDP’sine, TKP’sinden, TİP’ine, CHP’sine, Çevrecilerden, Eğitim İş’ine, Eğitim Sen’ine, Halkevlerine kadar hepsiyle yürürüm… Hepsinden bir şeyler taşıyorum içimde çünkü. Tabip Odaları, İnsan Hakları Savunucuları… Hepsi hepsi benim geçmişim… Gün gelecek hepsinden bir “biz” oluşturacağımızı ve karanlığı yeneceğimizi biliyorum. “Zulme, sömürüye son! Savaşa hayır! Yaşasın aşk, yaşasın devrim! Yaşasın sosyalizm” diyen, barışı haykıran ve bu yönde daha pek çok slogan atan bütün kesimlerle yürüyebilirim bu nedenle. Onların geçmişleri benim sol geçmişim, sol yanım çünkü….

Derken birkaç dostumla biraz biraz her grubun içine giriyor, o gruplar içinde yürüyenleri selamlıyoruz. Hatta bir arkadaşım taşıdığı “boyun eğme” yazılı döviz ile bize eşlik edince diyorum bunu grubundaki bir arkadaşa bırak: “Hayır” diyor, “diğer gruptakiler bu olmaz, boyun eğ mi diyecekler bize”… Mahcup oluyorum tabi… Yerden göğe kadar haklı çünkü.

Bir şölen, bir karnaval şeklinde kutlanıyor Çanakkale’de 1 Mayıs. Geçen yıllara göre biraz daha kalabalık. Cumhuriyet Meydan’ına düzenli bir şekilde yürünüyor. Alan dolup taşıyor. Konuşmalar, müzik, halaylar derken önümüzdeki yıllarda bu meydanların yetmeyeceğinin ipuçları da çıkıyor ortaya. Konuşmalarda Gezi Direnişine sahip çıkıldığı, hukuksuzca verilen cezaların kınandığı gözden kaçmıyor. Günün anlam ve önemi özlü biçimde yansıtılıyor alana.

Alandan ayrılırken şiiri devrimden sonraya bırakmayalım diye söyleniyorum kendi kendime. Alandan ayrılırken adil, eşitlikçi, özgürlükçü bir dünya mümkün diye sürüyor kendi kendime konuşmam. Yaşasın aşk, yaşasın devrim dediğimi duyuyor gülümsüyorum. 1 Mayıs Marşı’nı unutmadığıma seviniyorum ve eve geldiğimde dünyaya doğru haykırıyorum 1 Mayıs Marşı’nı…

“Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı!”

Hayrettin Geçkin

1 Mayıs’ın ardından | Gündem Arşivi, Okuyan ve yazanlar için dağarcık (gundemarsivi.com)

*

Mayıslar Yaralı

Sayrılıdır 1 Mayıslar
Sarılmayan yaralarıyla

Bu yıl da
Alanlar boş değil
Kol kola emekçi kaldırımalar
Güvercinler martılar
Slogan atar
Serçeler alkış tutar diye
Korkuda hâkim sınıflar

Daha yeni düştü yere
Mevlana memleketinde
Suriyeli Ali
İbrahim kolları bağlı iken
İntihar etti demişlerdi
18 Mayısta
Hızır İlyas günleri
Üç fidanla
Hala acı içinde hala yasta

Bu yıl da sayrılı 1 Mayıs
Çalışmak zorunlu
Bayram yasak emekçilere

Muhsin SALMAN

Mayıslar Yaralı | Gündem Arşivi, Okuyan ve yazanlar için dağarcık (gundemarsivi.com)

*

Siz de fikrinizi söyleyin!