Deneme,  Toplum

Yılların Damlaları

Ne kadar cahilmişim diyorum, her farkındalığım arttığında. Yaşım yıl aldıkça annemi daha iyi anlıyorum. Sahi annenin kaderi kıza mı? Benzer durumları hissettiğim anlarda sorguluyorum. Türk kültürümüzdeki yetiştirilmemizden mi, büyürken büyüklerimizi örnek alışımızdan mı yoksa sistemin biz kadınlara dayatmayı bırakmadığı bir durum mu bu?

Eşlerimize evlatlarımız gibi çok toleranslı hareket ederken, şefkatsizlikten eskiyoruz. Bizler eskidikçe,eski fırsatlarımızı nasıl kaybettiğimizi düşünürken arzularımızdan vazgeçişlerimizi başarıyla iletiyoruz, fakat yüreğimizde pişmanlıkların yakıtıyla sesimizi güçlendirerek… Kendimize ihanet yorgunluğundan düşerken, toplumun doğrularında doğru kalabilmenin perdesine saklanabiliyoruz. Heveslerimizi bastırmak zorunda kalıyoruz.

Uyumak dışında çıkarmadığımız kadınlar için hazırlanan kalıplardan dışarı çıkamıyoruz, çocuklarımızın yanında babaları gibi sıcak günlerde atletimiz ile oturamıyoruz. Bizler için yaşadığımız günlere değin hep kalıplar biçtiler; dinlerde kadınlar ile başlar rivayetler. Edep kurallarının yalnızca kadına yakıştığı dayatılır. Yasak bahçeler yalnızca kadınlara haramdır. İktidar döneminde Lale Devri’ndeki gibi kadınlara baskı yapılarak ataerkilliğin kültüre yönlendirilme ile ahlak çöktü ve kadınların kayıplarıyla çocuklarının ve ülkenin yarınları zarar gördü.

Çoğu kadınımız rahat yaşamın yaşam hakkı olduğunu sorgulamıyor. Arzusunca yaşam hakkını kadınlarımız kullanamıyorlar.

Çokça dalıyoruz pencere kenarlarında aslında görmeyi umduğumuz şeyler için değil, içimizdeki çaresizlik telaşının evlerimize sığmadığından ve başkalarının mutluğuna denk gelince de düşünüyoruz. Başkalarının yönlendirmesiyle evleniyor ve yaşamımızın çoğunluğuna da kader diyoruz. Erken büyütüyor evlilikler, zorlukları ve sorumluluklarıyla… Evinde horozlananların ağız kokusuyla yaşıyor, bahtımıza iyi çıkanlara şükür ediyoruz.

Yaptığımız seçimlerden her ne kadar suçsuz görünsek de kendimize olan suçumuzda haksız olduğumuzu biliyor ve çoğunlukla aynı suçu işlemekte diretiyoruz. Kadın kendisine burada kıyıyor işte.

Kadınlarımız yorulduklarında kapıyı çarpıp (erkekler gibi) dışarı çıkamıyor, kimisi hobilerinde yol alamıyor, kimisi olmak istediği mevkii için çaba dahi veremiyor… gibi gibi birçok hayali ailemizin arzusuyla öldürüyoruz. Ailemiz bilmem kimin bilmem ne adındaki çocuğuyla evlenmemizi uygun görmüş ve bizler de ailemizi şereflendirmek ya da mecbur olmaktan evlenmişizdir. Eşlerimizi sevmek zorunda hissederiz, onlara alışınca da alışkanlığı sevgiyle karıştırırız. Anne gibi oluruz ya eşlerimize, oysa eş olmayı öğrenmediğimizden yalnız kalırız mutfamızda. Eşit olduğumuzu umursamadan yaşarız.

Erkektir yapar derler; ağladığımızda, hak etmedim ondan bunu dedğimizde, dövüldüğümüzde, hakarete uğradığımızda… Bizler için küçümseyici deyimler ürettiler; erkek gibi mert ol kadın gibi k.ncık olma, kadın gibi dır dır etme… Övüleceğimiz zamanlarda; erkek gibi kadın derken bizleri aşağılayıp karşı cinsi yine güçlendiriyorlar. Örnekler çok bildiğiniz üzere sizler arttırabilirsiniz.

Yorgun düştükçe gülüşlerimiz bakış oluyor. Gözlerimizin pınarı kuruduğu sıralarda sözlerimizin bittiği anlar artıyor. Kendi iç dünyamıza hapis olmak zorunda kalıyor ve orada yaşamaya mahkum oluyoruz. Vücut ağrımız artıyor ve sorumluluklarımız paralelinde artıyor. Güçlü olmaya çalışmaktan ayaktayız (sebaatten) ayrıca!

Kendinden vazgeçen annelerimizi kendimizden vazgeçince anlıyoruz. Görünmez bir hale gelirken de görünmüyoruz, görmüyorlar bir noktadan sonra. Varmışçasına, eşlerimizle birlikteyiz.

Eskiyoruz, eskirken de eskittiğimiz eşyalara da değer veriyor yoldaşlarmışçasına onları atamıyoruz. İclal Aydın yağmur şiirinde şöyle diyor:

“Bana yasakladığın bahçeler, sana da mı uzaktı hep?
Gidemeyişine ağladın mı sende?
Ne zaman eskiyor sevgiler?
Ödenen bedellerin acısı geçince mi?
İşte böyle,
Kalbimde bir acı.”

Yağmur şiirinde beni en çok duygulandıran durum ise, çocukken annemin aktardığım durumlarında onu anlamadığımdan dolayı destek olmamanın vicdan azabını yaşıyorum. Pişmanlığım cehaletimden…

Sesli kahkaha atamıyor, istediğimiz şekilde dans edemiyor, toplum ne diyecek diye başkaları için yaşıyor fakat bir şeyi unutuyoruz; kimse mezarımızın başında bunları biz farklı düşünmeyelim diye yaşamadı demeyecekleri detayını. Kendi hayatımıza kıyarak gidiyoruz.

İclal Aydın’ın Yağmur adlı şiirine duygu ve fikirlerimi ilettiğim bu yazımı bu şiirle tamamlıyorum. Kendinize ihaneti bırakıp şefkatli olun ve huzuru yakalayın hanımlar. Mutlu olun.

Anneme Notum: Birtanem annem beni affet! Seni o zor zamanlarında anlamadığım ve yanında olmadığım için lütfen beni affet. Seni her gün daha iyi anlıyorum, ömrümce hep yanında olmaya çalışacağım. İyi ki senin kızınım ve sen benim ilk aşkımsın.

Kemalist İlkay

Ne zaman eskiyor sevgiler
Ödenen bedellerin acısı geçince mi?
Yağmur yağıyor, mutfak camındayım. Nasıl üşüdüğümü bilemezsin.
Menekşelerim çiçek vermiyor artık anne.
Söylediğin gibi hep dibinden su verdim ama…
Şimdi telefon açsam sana, sesini duymak da yetmiyor ki.
Hep aynı cümleler; ”Babamlar nasıl, ilacını aldın mı?”
Nedenini bilmediğim bir ağlamak var içimde.
Bir yerlere sığdıramıyorum yüreğimi.
Bazen mutfakta dalıp giderdin yemek yaparken,
Tahta kaşıkla tencerenin başında öylece ne düşünürdün acaba?
Özlemek çok fena anne. Anlamak seni; daha da fena…
Omuzlarım ağrıyarak uyanıyorum sabahları.
Benim kızımın omuzlarımı ovmasına daha çok var.
Gittikçe sana mı benziyorum ben, ya da ”Annenin kaderi kıza” dedikleri doğru mu?
”Baban eskitir her şeyi kızım” demiştin bi kez,
Anlamamışım meğer, eskiyormuş anneciğim.
Omzunu ovacak kalmıyormuş meğer aynı evin içinde.
Şimdi duysan bunları ne üzülürsün; mutsuz mu kızım diye,
Çoktan kendinden vazgeçmiş bir sesle.
Mutsuz değilim de anne,
Yağmura ve mutfağımda ki kedere çare bulamıyorum.
Evimi topluyor, toz alıyor, patlıcan kızartıyor,
Televizyon seyrediyor, akşam çalan kapıyı açıyorum
Açtığımı gören olmuyor.
Pişirdiğim yeniyor da, güzel olmuş denmiyor.
Çay demleniyor, demleniyor, demleniyor…
Kederim mutfağımın her yerine yerleşiyor.
Ah nasıl eskiyor her şey anne, nasıl eskiyor.
Eskileri mi de atmaya kıyamıyorum.
Seni çok özlüyorum…
Bana yasakladığın bahçeler, sana da mı uzaktı hep?
Gidemeyişine ağladın mı sende?
Ne zaman eskiyor sevgiler?
Ödenen bedellerin acısı geçince mi?
İşte böyle,
Kalbimde bir acı. Şarkılar seni söyler…!

İclal Aydın

Gündem Arşivi kurucusuyum, sitede editörlük dahilinde; yayın yönetmenliğini de ben yapıyorum.

Siz de fikrinizi söyleyin!