Deneme,  Ekonomi,  Siyaset,  Toplum

Yerli ve Milli

“Umudu olanların korkusu olmaz.”

Ülkemiz coğrafyasında, köyde ve çiftliklerde yetiştirilen, hasadı yapılan, A’dan Z’ye tüm ürünlere verilen addır ‘yerli’ malı.

Sanayi tesislerinde işlenen, içinde işçinin, mühendisin, kimyagerin emeği bulunan ürünlerin adı da ‘milli’dir.

Ama günümüzde, daha doğrusu AKP hükümetinin 21 yıldır sakız gibi ağzında çiğnediği “Yerli ve Milli” tanımının içi tam anlamıyla boşaltılmıştır. Yerli üretim olarak pazara sunduğumuz ürünlerin büyük bir kısmına ekin yasağı getirilmiştir. Köylüye tapulu tarlasında elde edeceği gelirin bir kısmı, (tütün, şeker pancarı vb.) ekilmemek kaydıyla devlet tarafından ödenmektedir!

Asya’dan, Afrika’ya oradan da Güney Amerika’ya kadar ceviz, zeytin, kiraz, karpuz, tropikal meyveler ülkemize ithal edilmekte.

Canlı hayvan ve onlardan elde edilen ürünlerin tamamı…

Mülkiyeti Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına ait olan küçük ve büyük sanayi kuruluşlarının tamamına yakını uluslararası kartellere “özelleştirme“ adı altında satıldı.

Kısacası ülke 1946 yılından bu yana dini bütün, namaz kılan, oruç tutan ve her fırsatta kendilerinin Müslüman olduğunu haykıran siyasetçiler tarafından yağmalandı!

Bu yağmanın ana nedeni; çağdaş, laik, demokratik, hukuk devletinin varlığından huzursuz olan, Cumhuriyetin karşısında duran (Kurtuluş Savaşı’na katılmayıp düşman safında yer alan %46) bilinçsiz, eğitimsiz kitle, özgür yurttaş olarak değil kul olarak yönetilmek istiyor.

Onların bu istemlerine kökenleri karanlık, okuduklarını söyledikleri eğitim kurumlarında kaydı hiç olmamış, şeytani hinlikleri ip cambazına ders verebilecek kişiler, kurdukları partilere sözümona inançlı kitleye; cemaat ve tarikat aracılığıyla çağrıda bulundu:

“Ezan susturulamaz, bayrak indirilemez, baş örtüsü namusumuzdur kimse dokunamaz!”

Onlar da bu ardı önü kesilmeyen seslenişe alkışlarla onay verdiler; seçim sandığının önünde kuyruk oldular… Hep kazandılar!

Yeni Türkiye, adında bir buluş yaptılar.

Kendilerini “Yeni Osmanlı“ olarak adlandırdılar; ama bu aşı da tutmadı! Şimdi oy veren de vermeyen de açlık sınırında yaşıyor! Oy verenler kurulan bu yapının temelini oluşturduğundan şükürle biatlarını sürdürüyor. Amaçladıkları yaşadığımız dünya için değil; elleri, gözleri, kulakları öteki dünyayı da olduğundan her olumsuzlukta ‘dış güçler’ başat oyuncu bunlara göre!

Önümüzde belediye seçimleri var.

Emperyalizmin safında yer alan sözümona yerli İslamcı millicilerle ya yok olup gideceğiz ya da kökleri yerli ulusalcılarla, ülkenin onurunu korumanın yanı sıra Atatürk‘ün saptadığı öngörü ile Türkiye Cumhuriyetini yücelterek özgürce yaşamak için var olma mücadelesi vereceğiz.

Umuda yolculuk için, ulusal kimliğimizin daha fazla yıpratılmaması için hazır olalım.

Atina
Anıl Güven

Siz de fikrinizi söyleyin!