Deneme,  Edebiyat,  Şiir,  Toplum

Yalçın Temiz’in Bakışı

Yalçın Temiz benim ortaokul arkadaşım. Liseden de arkadaşım o benim.

Yalçın’ı anlatmam için bazı şeyleri açıklamam lazım önce.

İlk kez köyden şehre indiğimde, ilk kez fotoğraf çekinmiştim. Siyah beyaz… Nüfus cüzdanı ve ilkokul diploması için gerekiyordu çünkü.

Şehre ikinci gidişimde nüfus memuruna bir horoz götürdüm. Rüşvet! Yoksa nüfus cüzdanı alamazdım. O zamanlar öyleydi. Nasıl bir heyecandı ama!

Şehir dediğim o zamanki nüfusu dört bin civarında olan ilçe merkezi. Yine de ilginç gelmişti bana ama: Arabalar, dükkanlar, dükkanlardaki elektrik ışıkları, boyalı konaklar, başı açık kadınlar, elleri beyaz kızlar, üniformalı insanlar, parası olan köylülerin ekmek fırınlarının önüne konan masalarda helva ekmek yemeleri, sinema ilanları, banka şubesi, ortaokul binası, nüfus memurluğu, müftülük, kaymakamlık, zabıta memurluğu… Ağzım açık kalmıştı. Şaşkınlıktan çarptığım şehirli bir çocuktan nasıl özür dileyeceğimi bilemeyişime kıs kıs gülüyorum şimdi.

Yalçın Temiz’i ortaokul birinci sınıftan itibaren tanıyorum. Bağıran, çağıran öğretmenlere bir bakışı vardı ki. Onun o tip öğretmenlere bakışı bütün öğretmenliğim boyunca gözümün önünden gitmedi. Bir tür büyü etkisi yaptı bende. O büyü sayesinde öğrencilerime hiç bağırmadım, dayak da atmadım öğretmenliğim boyunca.

Yalçın’ın aklımda kalan o bakışını niçin unutamadığımı düşünürdüm zaman zaman. Kara lastikleriyle sınıfa gelen bir öğrencim sayesinde çözdüm düğümü:

Öğretmenin sorduğu soruları bilsem bile tahtaya kalkmak istemezdim. Parmağımı yukarıya doğru değil, sıranın içine doğru uzatırdım. Çünkü benim ayakkabılarım yoktu. Kara lastik giyiyordum. Yırtık oluyordu onlar da genellikle. Ve anamın ördüğü çorabın bir ucu kardelen gibi fırlıyordu lastiğin uç kısmından. Ön sıralarda oturan kızların gözünden kaçmazdı bu durum. Yazılı sınav olmuştuk bir dersten. Birkaç gün sonra öğretmen geldi ve yazılı sınav sonuçlarını okumaya başladı. Kimseyi doğru düzgün tanımazdı. Aldığımız notları numaralarımızdan okurdu. 32-1, 45-5, 63-4….Benim numaram en sonda olmadığı halde beni atlamış, 546-2, 762-7 şeklinde devam ediyordu. 10 alan yoktu. Notların okunması bitince benim numaramı okudu öğretmen, yay gibi fırladım. “Sen tahtaya çık. Hele senin boyunu göreyim,” dedi. Korktuğum neydi? İşte o başıma geldi. Tahtanın önüne geçtiğimde başım dönmeye, midem bulanmaya başladı. Bir kayık gibi sallanıyordu sınıf, sesler birbirinin içine giriyor, birbirinden akıyorlardı. Kızlar da kayıkla beraber bir sağa bir sola devriliyordu. Elleri daha da beyazlaşıyor, kurdeleleri kırmızıdan sarıya, sarıdan mora doru çeşitli renklere giriyordu. Öğretmenin ban sorduğu hiçbir şeyi anımsamasam da öğretmenin elinin yüzümde bir şimşek gibi çaktığını, tekmesinin beni sıralarını arasına göçürdüğünü bulanık şekilde anımsıyorum ama … Bayılmışım!

Nöbetçi öğretmenin gözyaşlarıyla kendime geldiğimde sınıfta bir tek Yalçın vardı. Herkes teneffüse çıkmış, o çıkmamıştı. Hep bir sorudur bende bu. Yalçın’ın bana bir bakışı vardı ki ne zaman aklıma gelse bir kılıç geçer içimden. Yaralar, iyileştirip olgunlaştırır… Muhtemelen şiddet karşıtı olmamda payı vardır Yalçın’ın o bakışının. Nöbetçi öğretmenin, “Korkma Hayrettin, geçecek!” sözüyle, Yalçın’ın o bakışı birleşir de kocaman bir gelecek özlemine dönüşür bende kimi zaman. Kopya çektiğim kanısıyla uğramışım meğer öğretmenin hışmına. Tam not almamı gerekçe saymış. Diğer derslerimin hepsinin yüksek olması öğretmenlerimce ona söylenmiş olmalı ki beni bir teneffüs çağırıp, “Yazılı notun 10,” demişti. Öğretmenin bu sözü üzerine ne kadar kustuğumu anımsamıyorum.

Nöbetçi öğretmen Türkçe öğretmenimizdi. O benim imgelemimde bir güzellik diyarı, şiir, kitap, yaşanır bir dünya umudu…Türkçe öğretmeni olmak için kendime verdiğim söz…

Yalçın o gün bana “Üzülme kara lastikli arkadaşım, geçer,” demişti. O da bende zarar görenin yanında olma, öteki’ne sahip çıkma imgesi. Arkadaşlığın, dostluğun imgesi. Oluşan bir vicdan…

İnsan kimliğimde hem o Türkçe öğretmeninin hem Yalçın’ın harcı var.

Canımı yakan, onurumu inciten o öğretmene ise hiçbir öfkem yok. Onun gibi bir öğretmen olmayarak çoktan öcümü aldım.

Yalçın için söyleyeceklerim daha var ama:

Yalçın bugün bana bir toplu fotoğraf gönderdi. Öğretmen okulu 11. Sınıf. Ben de varım o fotoğrafta, Yalçın da… Ağlamaklı ağlamaklı epey baktım fotoğrafa. Sınıf arkadaşlarımı anımsamaya çalıştım. Kaç on yıl geçmiş üstünden. Yoksulluğun gözü kör olsun, para gerekiyor diye fotoğraf karelerinden kaçardım hep. İlkokul sonu çekindiğim fotoğraftan elimde bir tane var. Bir de bu, iki oldu. Lisedeyken Köksal Bilgin’le de fotoğraf çekinmiştik bir keresinde ama o ben de yok.

Yalçın bir halk şairi. Kitapları da var. Yabancılaşmayı en iyi anlatan şiirlerden biri o şiir, belki de en iyisi: “Dilfez.” Yöresel ağızla yazmış onu Yalçın. Dilfez bestelenmiş de ayrıca. Yörede onun bu şiirini bilmeyen, mırıldanmayan hemen hemen yok. Ben bile bir ara ağzımdan düşürmezdim. Yalçın’ın İnsan ruhuna o derin bakışı olmasaydı böylesine güçlü bir şiir yazabilir miydi? Asla… Öykü Şu: Dilfez ailesiyle birlikte büyük şehirlerden birine göçer. Aradan epey bir zaman geçtikten sonra köylülerini ziyaret amacıyla köye döner. Köylülerinin yadırgayacağı birçok değişiklik var Dilfez’de. Köylülerin bu değişiklikleri nasıl yorumladığını dile getirir şiir:

Na fena degişmiş koydan gedali
Az kala ki taniyamadım Dilfez’i
Karşıma geçti bir supurga tali
Az kala ki taniyamadım Dilfez’i

Allah’ın sevarsan na hala galmiş
Koskoca kız idi bir parça kalmiş
Kırmızi yanahlar bambayaz olmiş
Az kala ki taniyamadım Dilfez’i

Bir gezışi var ki zanarsın taydur
Etrefi yolunmiş kaşlari yaydur
Dedi hal keyf nasıl dedım ki eydur
Az kala ki taniyamadım Dilfez’i

Lens mi na diyerlar oni tahturmiş
Kara gozlarıni çahır yapturmiş
Kendıni bir havalara kapturmiş
Az kala ki taniyamadım Dilfez’i

Bir renk idi şimdi karişuh
Yuzi guleç idi olmiş çoruşuh
Totaği boyanmiş ağzi buruşuh
Az kala ki taniyamadım Dilfez’i

İnca dil bir yanda sukse bir yanda
Demahki çıharmiş bizım koydan da
Kısa bişe geymiş her şe meydanda
Az kala ki taniyamadım Dilfez’i

Elına geçurmiş fotraf makina
Bir yanbegi tutar bir da tikina
Komşilar toplanmiş resim çekina
Az kala ki taniyamadım Dilfez’i

Kafirın çocuği nasıl azıtmiş
Sade yemiş içmiş gezmiş tozutmiş
Bir da umuzuna muhur kazitmiş
Az kala ki taniyamadım Dilfez’i

Bacah bacah ustunaki atiyer
Namehram yerlari goza batiyer
Bir elinan dizlarıni tutiyer
Az kala ki taniyamadım Dilfez’i

Boşanmişlar Çuli Çirkin Nuri’nan
Yenidan evlanmiş zengin birinan
Tatila çıhmişlar brodveyinan
Az kala ki taniyamadım Dilfez’i

Burni biraz uzanmiş mi nayidi
Gormazluhtan galdi Sefil Seyid’i
Halbusa ki elımızda beyudi
Az kala ki taniyamadım Dilfez’i

Birkaç yıl önce kendisiyle küçük bir polemiğe girdik. Gerekli gereksiz bir konuydu. Son cümle ona aitti: “Sen benim her daim kara lastikli arkadaşımsın.”

Hayrettin Geçkin

Siz de fikrinizi söyleyin!