Deneme

Seni Aldattım

Tarikat şeyhleri, kürsülere çöken vaazcı hocaların basına yansıyan dini önerimlerinden sonra oturdum; ben de bu EDEPSİZ öyküyü yazdım. Okumanız dileğiyle.

Gittiğim kentlere kendimi götürdüm sanırdım. Çoook sonraları anladım ki; penisimi ve kıçımdaki pisliği taşıyorum oradan oraya.

Sokağın kadrolu elemanıyım.
Maaşsız.
Bordrosuz.
Sigortasız.
Kısa mesafelerle çaktım beş patlarlı pembemsi hapları… Yıldızlar düştü avucuma! Kederle
kenetlenen dişlerim ağzımda. Çenem çatladı sıkmaktan.
Kimliğim cebimde.
Sorana gösteririm.

Her adım boyunca uygulama.

Adı: Vatandaşı koruma!… Bana göre önüne geleni tedirgin etme!
Kılıf yasal: GBT!
“Uygunsuzları alın şu tarafa ; arkadan kelepçe bağla ! Devlete ( Hükümete mi ? ) sadâkatla bağlı olanlar bu yana…”
Harita metot defterine baktım, yattığım bütün kadınlar benden hamile kalmış! İyi mi? Ne hikmetse bir tek sen sayfa dışında kalmışsın Çağla!?.
Depoyu doldurmak için rezene, zencefil, kekik, vanilya, roka arada coca, maydanoz, polen, lavanta, karanfil tanesi, haşhaş tohumu, ginseng yemekten, içmekten, burnuma çekmekten ishal oldum!
Bebeği mayalayamadık .
İlkel öpüştük. İleri makamlara ulaştık…
Gençliğim vardı elimde; hayatın dayattığı sorumluluk değirmeninde öğütüldü. Saati geriye yönlendirme olasılığı var mı?
Yemişlerin, yenmemişlerin sende kalsın. Şunu bil; her uygun koşulda, kanayan yaralarımı bir başkasıyla yatarak otağıladım! İçselime çöken yeniklik ve ezilmişlik duygusunu, özünde tedavi edecek bir reçete bulamadım.

Seni aldattım!

Saltın karamsarlıktan kurtuldum. Kırılgan, küskünleşen, olgunlaşmamış aşkın zevki gece yenilen acının sabah boşaltımını anıştırır biraz!
Var olan tüm renkler geniş kartelada. Cebimde rengi olmayan (yüreğimin içindeki) renksiz kim?
Sen!
Sen, en iyisi mi arya mırıldan. Ben cocain çekeyim. Hap çakayım. İmgelere saplanayım. Ben Nihavent bir şarkı okuyayım. Sen, Dom Perignon Rose şampanya dolu  kadehinle oyalan.
Yaz geldi.
İkişer çizgiden sonra sinir tellerim gevşer. Sen şampanyanda sulanırsın. Akşamüstü hazları özengi istemez. Bedenini tasarruftan uzak tutarsın! Salınırsın hoşluk denizindeki mürekkeple yıkanmış suya… Mora çalan uyluk ve oynak yerlerin kırbaçlanmış sadomi eğlencesindeki tekilliğin asla çoğullaşamaz!
İstersen, örseleyici sözcüklerle yüklü tümcelerde ölümün haritasını çizelim birlikte…
Şehri iştahla, zevkle nasıl yiyeceğimi kurguladığım sokak lambalarının birinde Neval gibi kendimi asarak öldürmeyi de düşünüyorum arada!
Ya da neşeden sarhoş olalım.
Sonuçta kadın erkeğin hiçi, erkek kadının piçi!
Ya da el ele tutuşalım. İçimizdeki pislikler aksın.
Birbirimizi öldürmeden biraz oynaşalım. Ne dersin? Tutkulu kadını mutlu etmek zor, diyorlar. Bu saatten sonra maymun olmak istemiyorum seni mutlu kılmak için!

Gel.

En iyisi mi? Gidip kilisede öpüşelim. Sinagogda saçlarımızı dağıtalım. Camiden uzak duralım.
Aslında bize mezarlık yakışır; servi ağaçları, ıslak toprak… Uyanmamak üzere yatan cesetleri sevindirelim.
Hani, bir zamanlar arkamdan bağırırdın: “Başka kadınların koynunda uyutmayacağım SENİ deli gibi içsen de!.. “
Unutma; güç bütün suçların ve ahlaksızlığın üstünü örter. Beni temize çekme sen! Ketenpereye düşmem. Aşılıyım. Her türlü ihanete şerbetliyim.
Cocainimi, barbitonlarımı bana ver. Şampanyada beluga havyarı da senin olsun. Kızartılmış ekmek diliminden de kırmızı tatlı soğandan da nefret ederim. Rakı, buzluysa bizim… Tengri bunu bize çok görmez! Şşş!.. Cihangir’de doğdum ben. Yetiştirme yurdunda büyüdüm; KUCAKTA DEĞİL!

On üç yaşında sokağa aktım.

Damar mavisiydi gökyüzü. İstanbul nemliydi. Sırtım ıslaktı. Ekmeğimi kovalarken dövüldüm. Dövüldükçe dövmeyi öğrendim. Altımı dövdürmeyi değil!
Gök Tengri bana kızmaz; ne yaparsam yapayım! Yasalar? Hepimizin!
Trajedi, dram, melodram, komedi… Bütünün parçaları: Atom mu? Küçücük bir çekirdek, onu da Albert Einstein abimiz parçaladı! Sırada Tanrı parçacığı var. Cern‘de deneye aldılar!
Hoyratım.
Kendime!
Hırçınım.
Sana!
Tuhaf…
Oysa seni o kadar çooook seviyorum ki… Anlatmaya, yazmaya a/b/c/emdeki harfler yetmez. TDK’nın sözlüğüne bakmam lazım.
Ama…

İnorganik değil bu aşk.

Organik. Dupduru. Saf bir aşk! Hormonsuz. Katkısız.
Sen üzülmeyesin diye koştum. Koştum… Benden önce koşan, uçan papalleri yakalayamadım.
Hayat işte böyle bir şey; ıskalarsan yetişemezsin!
Diğerleri gibi, yağmurlu bir gecede arzularımı kışkırtıp boynuma sarılırsan, belki seninle barışırım.
Yapmazsın.
Yapamazsın.
Islanmak nedense hep korkutur seni.

Sessizlik.

Seni korkutan, ürküten, kırıma uğratan: Sessizliğin çağrıştırdığı kötümserlik saplantısı. Asıl sorunsalın bağlaç olamamak.
Çok kedi gördüm. Baktıkça güldüm. Ama senin gibisine rastlamadım. Biliyorum, ilişkilerimin katiliyim. Aşklarıma annem s*çtı… Bütün kadınlarda onu aradım… Bulamadım. Bu yüzden de evliliğe tövbeliyim.
Sokağın haylaz havuzunda yıkanarak olgunlaştım Çağla.
Fiyangolu laflara gerek yok, hayatım döşediği kıvrımlarda dans ettim. Kahpelikler hayatımı boşalttı.
Acıyla yolları kesişen herkes gibi sabıka kaydım köpürük… Sabıkasız arkadaşım olmadı ki!…
Uzmanlık alanım aşklarımı gömmek! Çoğul olmayı beceremediğimden tekil takılıyorum.
Arada one night .
Üşüyorum yalnızlıktan. Düşüyorum bir bara… Skor yapmak için değil!
Atina
Ocak 2024
Anıl Güven
Not: Bu yazı ironi içerir.

Siz de fikrinizi söyleyin!