Felsefe,  Kurgu,  Toplum

Masamdaki Yokluk

Çok sevdiğim filozoflara elimdeki kahvem ile fincanımı kaldırdım. Bir bir masama geldiler. Jean-Paul Sartre, Friedrich Nietzsche ve Immanuel Kant kozmik bir buluşma için masama oturduklarını söylediler. Kahvelerini hazırlarken yokluk üzerine derin bir tartışma yapmaya karar verdiler. İçtikleri kahvelerle birlikte düşünceleri de canlanmaya başladı.

Sartre, ilk olarak söz aldı. “Yokluk, insanın özgürlüğünün temelidir,” dedi ve insandaki yokluğun önemiyle devam etti; “İnsan, yokluğun bilinciyle varoluşunu şekillendirir. Kendi seçimleriyle anlam ve değer katar. İçinde hiçbir anlam veya değer olmayan bir dünyada yaşamak, insanı umutsuzluğa sürükler.”

Nietzsche, şaşkınlıkla Sartre’a baktı ve gülümsedi. “Yokluk, güç ve yaratıcılığın kaynağıdır,” dedi ve sonra insanın yokluktan dolayı üretmesinin altını çizmek istedi; “Yokluk, bireye kendi değerlerini ve ahlaki düzenini yaratma imkanı verir. Sadece boş bir tablo olarak düşünülmemelidir, aksine üzerinde özgürce resim yapabileceğimiz bir tuvaldir. Yokluk, yeni değerlerin ortaya çıkmasını sağlar.”

Kant, sessizce düşündü ve ardından konuştu. “Yokluk, insan aklının sınırlarını zorlar,” dedikten sonra kahvesinden bir yudum alıp devam etti. “Biz insanlar, fenomenal dünyada bilgi edinebiliriz, ancak noumenal dünya hakkında kesin bir bilgiye sahip olamayız. Yokluk, bilinmeyene ve belirsizliğe yönelik bir çağrıdır. Bizim kavrayamadığımız bir gerçeklikle yüzleşmemizi sağlar.”

Bu sözlerin ardından filozoflar bir süre sessizce düşündüler. Sonra Sartre, “Belki de yokluk, kendi varlık deneyimlerimizin içindeki bir yanılsama olabilir,” dedikten sonra Nietzsche’ye bakarak “Bir şeyin var olması için onun yok olması gerektiği fikri, paradoksal bir durumu ortaya çıkarır.” dedi.

Nietzsche, “Evet, yokluk ve varlık arasındaki sınırda bir dans var gibi görünüyor,” dedi ve insan olmanın mucizesi ile devam etti. “Ancak bu dans, bize sonsuz bir potansiyel sunar. Kendi varoluşumuzu şekillendirme ve anlam katma gücümüz vardır.” derken Kant’an onay bekler gibi Kant’a baktı.

Kant, “Yokluk, insan aklının sınırlarını aşan bir gizemi ifade ediyor gibi görünüyor. Belki de asla tam olarak anlayamayacağımız bir gerçekliktir.”

Hayyam, sonra çıka geldi “Ben var dersem var, ben yok dersem yok” dedi ve hepsini ölçerek bakmaya başladı. Bu varlık ve yokluk bizim bilincimizle ya da kararımızla mı ilişik bir durum diye düşünüyordum.

Varlığıyla huzur bulacağımı bilen Edip Cansever yanımda bir an belirdi ve bana bakarak “Ne kaldı benden geriye İlkay?” dedi, gülümseyerek…

İçtiğim kahvemin yakıtı azalıyordu, fakat tüm konsantrem işleyişteydi ve tüm detayları anlayarak hafızama iyice kaydetmeye çalışıyordum. Tüm dikkatim filozofların derin sohbetindeyken, Edip’e vereceğim yanıtı düşünmeye başlayarak, derin bir nefes aldıktan sonra söze başladım “Muhteşem bir sanatçı kaldı. Bıraktığın doğruların kaldı. Geride bıraktığın her satırında fazlasıyla varsın, yaşıyorsun. Varlığın sonsuzluğa vardı.” dedim.

Bir an sertçe kapı açıldı, çok korktum. Bu ses gerçekliğime erişmeme sebep oldu. Kardeşim geldi. Önce bir bardak su içti. Okuduğum son notu eline aldı ve okudu.

“Varlık yokluk karşısında kendisinin de önceden tanımlayamayacağı şekilde bir süreç yürütür. Burada tek belirleyici o aşamada varlığın kazanmış olduğu hızdır. O hıza göre varlık kendini yokluk karşısında belirler. Hızı arttırarak varlık kendi ürünü varolanlarla yokluk karşısında her aşamada yeni bir bariyer kurar. İnsan hızı artmış bir varlık ürünü olarak yokluğun karşısına genişlemeyi geçici olarak durdurucu bir varolan olarak ortaya çıkmıştır. Varlık kalıcı bir zafer peşinde olsa ve bu yönde insan gibi varolanlar aracılığıyla adımlar atsa bile bütünü değiştirecek güce sahip değildir. Bütün çünkü varlıkla ya da varlık olmaksızın kendini her durumda gerçekleştirebilecek durumdadır. Dolayısıyla varlık ürünü bir varolanın son kertede bütünü değiştirebilecek güce ulaşması beklenemez. Buna rağmen ama varlık yokluk karşısında kendini insan aracılığıyla sonuna kadar kullanabilir. Yani varlığın insan aracılığıyla önceden belirlenmemiş bir tükenişi söz konusu olabilir, bu tükenişe rağmen ama bütün bozulacak değildir. Öyleyse bir varolan olarak insan varlığın bütününü bozabilir olsa da yokluğun bütününü bozabilir durumda değildir.” (Tahir M. Ceylan)

Yorgun bir günden okumaya devam edemiyor, (masamda eksikliğini hissettiğim kişilerle) bilincimin beni nasıl işlettiğini düşünerek, kendimi anlamaya çalışırken uyuklamaya başlamıştım. Uyumalıydım artık, fakat bir diğer yandan sesli düşünme arzum bastırıyordu “İnsan yaşamı sıfırdan bire birden sıfıra olan bir yolculuk. Benden geriye ya hiçlik kalırsa ya da öldüğümde beni koca bir hiçlik bekliyorsa?” diye sordum kardeşime, “Abla hepimiz var olma endişesi yaşamıyor muyuz, uyumaya devam etmeliyim, iyi geceler.” dedi. Ben de ona “İyikim, iyi ki varsın ya olmasaydın ne yapardım. İyi geceler.” dedim.

Beynime hücum eden düşünce ordum biraz zor uyuttu tabi…

İlkay

Yeeeeeeaaaaaahhh!!! | Gündem Arşivi, Okuyan ve yazanlar için dağarcık (gundemarsivi.com)

Seyirciler | Gündem Arşivi, Okuyan ve yazanlar için dağarcık (gundemarsivi.com)

H. G. Wells, Leonardo ve Michelangelo Gaziantep’te | Gündem Arşivi, Okuyan ve yazanlar için dağarcık (gundemarsivi.com)

Gündem Arşivi kurucusuyum, sitede editörlük dahilinde; yayın yönetmenliğini de ben yapıyorum.

Siz de fikrinizi söyleyin!