Biyografi,  Deneme,  Edebiyat,  Kitaplar,  Siyaset,  Tarih,  Tartışma,  Toplum

İlköğretim Seferberliğini Başlatan Saffet Arıkan

Köy Enstitülerinin temelini oluşturan Köy Öğretmen Okullarını kuran, Atatürk dönemi Milli Eğitim Bakanı olan Saffet Arıkan’dır.

Önce ana başlıklarla Saffet Arıkan’ı tanıyalım.
• 1888 yılında Erzincan’da doğdu. 26.11.1947’de İstanbul’da öldü.
• 1910 yılında Harp Akademisi’nden kurmay yüzbaşı olarak çıktı.
• Çanakkale savaşlarına katıldı. Tüm yaşamı boyunca Mustafa Kemal Atatürk’ün çok sevdiği, çok güvendiği kişilerden biri oldu.
• Binbaşılığa yükselince staj için Almanya’ya gönderildi.
• 16 Mart 1920: İsmet Bey’le birlikte Anadolu’ya geçti. Bu önemli olayı aşağıda ayrıntılı olarak anlatacağım.
• Kurtuluş Savaşı sırasında ortaya çıkan çok sayıda isyanlardan biri olan Aznavur Ayaklanmasının bastırılmasında önemli görev yaptı.
• 1921 sonlarında Moskova Askeri Ataşeliğine atandı.
• 1923’de Kurmay Albayken ordudan ayrıldı. Mustafa Kemal Atatürk’ün isteğiyle Kocaeli’nden milletvekili seçilip Meclis’e girdi.
• 1947’ye değin; 2.,3,.4.,5.,6., ve 7. dönem milletvekilliği yaptı.
• 1925-1931 sürecinde, yani Atatürk Devrimlerinin bir birini takip ettiği dönemde, CHP Genel Sekreterliği görevini üstlendi.
• 1935-1938 sürecinde, Mustafa Kemal Atatürk’ün isteğiyle Milli Eğitim Bakanlığı yaptı. Bu dönemde, sonradan Köy Enstitülere dönüşecek olan Köy Öğretmen Okullarını kurdu. Milli Eğitimde “İlköğretim Seferberliğini” başlattı.
• Bakanlığının daha 22. gününde İsmail Hakkı TONGUÇ’u İlköğretim Genel Müdürlüğüne getirip şu hedefi gösterdi: “Bozkıra çıkarma yapacağız! Karşımıza çıkacak her engeli aşacağız!”
• Atatürk’ün 10 Kasım 1938’de ölümünden hemen sonra, İsmet İnönü tarafından Milli Eğitim Bakanlığı’ndan alındı.
• 1940 Köy Enstitüleri Kanunu’nun çıkarılmasında öncülük etti.
• 1940-1941: Milli Savunma Bakanı görevine getirildi.
• 1942-1944: Berlin Büyükelçisi olarak görev yaptı.
• Saffet Arıkan’ın ölümünden hemen sonra, kardeşi Baha Arıkan şu açıklamayı yaptı: “Saffet Arıkan’ın tuttuğu notların üzerinde ‘ATA’NIN EMİRLERİ’ yazılıdır.”
Şimdi, bazı olayların ayrıntılarına girelim.

ANKARA’DAN MUSTAFA KEMAL ÇAĞIRIYOR

16 Mart 1920 günü İstanbul işgal edildi.
Birinci Dünya Savaşı galip devletlerinin askerleri, başta İngilizler olmak üzere İstanbul’a girdiler. Büyük bir karakolu bastılar. Askerleri şehit ettiler…
Bundan sonra olanları İsmet İnönü hatıralarında şöyle anlatıyor:

“İstanbul’un işgalinden sonraki iki üç gün içinde, bir gün, Saffet Bey (Arıkan) evimize geldi. Sanırım Mart’ın 19’uncu günü oluyor. “Seni Ankara’dan Mustafa Kemal çağırıyor. Hazır mıyız?” dedi.
Ben o zaman Süleymaniye’de kayınvalidemin evinde oturuyordum…
Saffet Bey’in bize gelişi ikindiye doğru bir saate rastlar. O gün Saffet Bey’in geleceğini bilmiyordum. Böyle bir ziyaret beklemiyordum. Saffet Bey geldiği sırada, eşim Mevhibe Hanım’la beraber sokağa çıkmak üzere hazırlanmıştık. Saffet Bey’den haberi alınca, “Hazırım, hemen hareket edelim” dedim…
Saffet’le Haydarpaşa’ya geçtik, trene bindik, Maltepe’ye gittik.
Maltepe’de Piyade Atış Okulu vardı. Yenibahçeli Şükrü’nün idare ettiği bu merkez, İstanbul’dan Ankara’ya geçeceklerin işlerini kolaylaştırıyor ve onlara yardım ediyordu.
O geceyi atış okulunun subaylarından birinin evinde geçirdiğimizi hatırlıyorum. Bize okuldan iki er elbisesi getirdiler. Elimize bir vesika verdiler. Kıyafet değiştirdik… Sabaha karşı bir kafile halinde hareket ettik. Önümüzde zabitler vardı.
Biz Saffet Arıkan’la üzerimizde er elbiseleri olduğu halde kafiledeki başka erlerin arasında yürüyerek gidiyorduk. Odun kesmeye, hizmete giden askerler olarak gidiyorduk. Yolculuk böyle başladı…
Burada bir açıklama yapayım: Er elbiseleri giyerek yola koyulan İsmet İnönü gerçekte Kurmay Albay, Saffet Arıkan da Kurmay Binbaşı idi.
Yolda aldığımız bilgilere göre İzmit işgal altında idi. Biz İzmit’e ve büyük şehirlere, büyük merkezlere uğramaksızın köylerden gidecektik…
Daha İzmit’e gelmeden, hatırlayamadığım bir yerde bizim gibi Ankara yolculuğuna çıkmış bir kafileye rastladık. Büyücek bir kafileydi. Osmanlı Meclisi Reisi Celalettin Bey ve daha bazı milletvekilleri, Çerkez Ethem’in ağabeyi Reşit Bey bu kafiledeydiler. Bundan sonra yolculuğumuz beraber geçti.
Kafilemiz devamlı yol alıyor. Celalettin Arif Bey ve diğer yolcuların bir kısmı mebus oldukları için onlar itibarlı yolcular. Kimisi atta, kimisi arabalarda gidiyorlar.
Saffet’le ben yürüyoruz…
Bu seyahat yirmi gün sürmüştür.
Kafilemiz nihayet 9 Nisan’da Ankara’ya vardı.”

(Kaynak: İsmet İnönü Hatıralar, 1. Kitap, Bilgi Yayınevi, Ankara, Ekim 1985, 346 sayfa)

“ATATÜRK” SÖZCÜĞÜNÜ BULAN SAFFET ARIKAN

“Atatürk” sözcüğü ilk kez, Saffet Arıkan’ın 26.09.1934 günü İstanbul Radyosunda yaptığı konuşma metninde yer almıştır.
İşte bu olayın öyküsü:
Saffet Arıkan’ın kardeşi Baha Arıkan , Galatasaray Lisesi’ndeyken Edebiyat Tarihi öğretmeni İbrahim Necmi Dilmen bir gün kendisine şöyle der:

– “Atatürk, soyadını, ağabeyinin bir nutkunda ilk defa kullandığı ‘Atatürk’ sözcüğünü beğenerek almıştır.”
Bahri Arıkan, bu konuyu ağabeyine sorar.
Saffet Arıkan şunları anlatır:
– “Milli Eğitim Bakanı olmadan önce, 1934 yılı dil kongresinde, Dil İnceleme Derneği başkanlığına getirildim. Kongreden bir süre sonra, 26 Eylül günü, dil bayramıydı. Birinci Türk Dili Kurultayı açıldığı gün, İstanbul Radyosunda bir konuşma yaptım. Bu konuşmamın metni, ertesi gün Hakimiyeti Milliye gazetesinde yayınlandı:
‘Hanımlar, Beyler.
Bugün, büyük önderimiz Ata Türk’ün budunumuza armağan ettiği bayramlardan birini yaşıyoruz, dil bayramınız kutlu olsun yurttaşlar.’

İşte, ‘Atatürk’ sözcüğü. Mustafa Kemal’in bu soyadını almasından yaklaşık iki ay önce ilk kez, Saffet Arıkan’nın bu radyo konuşmasında kullanılmıştır.
Olayı çok yakından bilen Afet İnan da tanıklık yapıyor:

– “Saffet Bey söylevini hazırladığında Gazi, Dolmabahçe ‘de bulunuyordu. Saffet Bey geldi. Gazi’nin yanında ben ve Saffet Bey vardık. Saffet Bey, radyoda okuyacağı söylevi gösterdi. Gazi, ‘Atatürk’ sözcüğü üzerinde çok durdu. Birçok kez bu sözcüğü kendi kendine tekrar etti.
– “Çok güzel bir buluş, yalnız fazla iddialı!” dedi. Ancak çok beğendiği için halka duyurulmasını uygun gördü.
Saffet Bey’in söylev metninin sonlarında bir de ‘Türk Atası’ diye bir deyim vardı. Gazi, bunu daha fazla iddialı bularak ‘Atatürk’ biçiminde düzeltilmesini emretti.”

TONGUÇ, SAFFET ARIKAN’I ANLATIYOR

hayatta tanıdığım,
meziyetlerine meftun olduğum insanlardan iki tanesi
bazı bakımlardan birbirine çok benzerdi.
rahmetli saffet arıkan ve nafi atuf kansu
bizim neslimize ağabeylik eden,
sır kutusu gibi kapalı duran bu iki büyük insanın ikisi de
gördüklerini, bildiklerini, hele memleket işleri ile ilgili düşüncelerini
kolay kolay söylemezlerdi.
böyle olduğu halde onların çevreleri
insana merhametli bir ananın sıcak kucağı gibi tesir ederdi.
insan bu çevreye girince kendisini
tatlı bir dostluk havasının huzuru içinde bulur,
önceden tasarlayamadığı derecede faydalanır,
rahat rahat her şeyi konuşabilirdi.

Kaynak: i. hakkı tonguç kitaplaşmamış yazılar cilt ii – s. 448

Değerli Dostlar,
TONGUÇ BABA başlıklı yazı dizimin bu bölümünü; yazar, akademisyen, çevirmen, ve yönetmen Sabahattin EYÜBOĞLU’nun (1908-13.01.1973) şu tanımlamasıyla bitirelim:

“Köy Enstitüleri üstüne ne düşündüğünü söyle, sana kim olduğunu bildireyim!”

Yılmaz Dikbaş
13 Şubat 2021, Cumartesi
0532 233 31 52

Not: Köy Enstitüleri için hazırladığım tarihçe serimi okumak isterseniz bloğuma buradan ulaşabilirsiniz.

Siz de fikrinizi söyleyin!