Biyografi,  Edebiyat,  Kitaplar,  Toplum

Kondüktör Bayram ile Neslihan – Fehmi Salık

Roman üzerine yazmadan önce yazarı yani Fehmi Salık’ı tanıtmakta yarar var.

“Anamın beyanına göre 1939, nüfus cüzdanıma göre 1937 yılında Diyarbakır’ın Büyükkadı Köyünde doğmuşum. Ben, anamın beyanına inanıyorum.

İlkokulu köyümde, orta öğrenimimi, adı sonradan öğretmen okuluna dönüştürülen Dicle Köy Enstitüsü’nde, yükseköğrenimimi Bursa’da tamamladıktan sonra, Gaziantep Kız Ortaokulu’na Türkçe öğretmeni olarak atandım. Süreç içinde, yurdun değişik bölgelerinde, uzun yıllar, ortaokul ve liselerde öğretmenlik ve yöneticilik yaptım. Zamanında güçlü sayılan dergi ve gazetelerde şiirlerim, öykülerim ve yazılarım yayımlandı.

Meslek yaşamım süresince başıma gelmedik iş kalmadı. Yolum kesildi, saldırıya uğradım, evime baskınlar yapıldı, kitaplarıma el kondu. Altı ay içinde üç ayrı yere sürüldüm. Adı uyduruk, gerçekte var olmayan yerlere atamam yapıldı. Aylarca açıkta kaldım. Danıştay kararlarıyla görevime geri dönebildim ancak. 12 Eylül kasırgası, duyarlı her insan gibi benim de bedenimi salladı, soluğumu kesti, görevimin en verimli çağında ‘zorla emekli’ edildim.

1990 yılında ‘Yayımlanmamış Röportaj Dalı’nda, Yunus Nadi Birincilik Ödülü’nü aldım. Yazın alanının değişik dallarında 30’u aşkın ödülüm var. 2004-2018 tarihleri dâhil, (2015 yılı katılmadım.) Hacı Bektaş Veli Etkinlikleri için düzenlenen öykü ve şiir yarışmalarında, üst üste/kesintisiz, ödüller aldım.

Şimdilerde İzmir’de yaşamaya çalışıyorum…”

Yaşamı böylesine maceralı bir öğretmenin yazdıkları elbette tanıklıklar üzerine kurulu olmak durumunda. Nitekim daha önce okumuş olduğum “Lalo”, “Sevgi Yüklü Otobüs”, “On Binlerden On Bir Mum” ve “Kejo” tam da böyle yaşanmışlıklar ve tanıklıklar üzerine yazılmış romanlar. Fehmi Salık bu romanıyla da önce yakın çevresinde tanıdığı bir ailenin sonra da kendisinin anılarından yararlanarak ülkemizin özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin yaklaşık 70 yıl öncesine götürüyor okurlarını.

Bu yazı elbette “Kondüktör Bayram ile Neslihan” üzerine kurulu olacak ancak Fehmi Salık üzerine yazmaya başladıysam “Lalo” ve “Kejo” romanlarından da söz etmek bir gereklilik diye düşünüyorum.

Her üç romanın da taşıdığı bir kaygı var. “Ülkemizin doğusunda yaşananlardan haberiniz var mı?” sorusuna yanıt aramaya ve kendi yaşanmışlıkları ölçeğinde yer vermeye çalışıyor yazar. Şu bir gerçek ki, en büyük derdi, kesinlikle edebi bir eser yaratma peşinde olmak değil. Tek amacı var, dikkat çekmek… Bir aydının, bir öğretmenin en büyük görevi de bu değil mi zaten? Fehmi Salık ilerlemiş yaşına karşın bu amacından hiç geri durmuyor, yavaşlamıyor. Hatta daha yükselen enerjisiyle sürekli bir şeyler yapmaya, eserler vermeye devam ediyor.

“Lalo” romanında adını değiştirerek de olsa kendi yaşamından alıntılarla, tanıklıklarıyla capcanlı bir yaşam sunuyor okuruna. Zaman zaman canımızı acıtsa da gerçekler karşısında çarpıldığımız anlar unutulmayacak bölümler içeriyor. Sonuçta ülkemizde bunlar da yaşanmış dedirtiyor insana. Üstelik romanın yayınlandığı tarihlerde Türk – Kürt sorunu en derin şeklinde yaşanmaktayken sorunların, yaşanmışlıkların üzerine bu denli yüreklice, cesaretle gitmek büyük bir cesaret ve kendine güven göstergesi.

“Kejo” romanında ise gelenekler, kadın erkek ayrımcılığı ön plana alınmış. Yetiştiği, ait olduğu ortama karşı durmaya çalışan Kejo’nun yaşamı çevresinde yine bölgenin sorunları ön plana çıkarılıyor. İstenirse yapılabilecekler, cesaret gösterilmeyip istenmez, boyun eğilirse yapılamayacak olanlar net bir biçimde ortaya konuyor.

Gelelim “Kondüktör Bayram ile Neslihan”a…

Bu roman bir ölçüde dönem romanı da sayılabilir. Bilinen klasik dönem romanların dışında kişilikler olay örgüsünden daha ön plana çıkarılmış. İnsanları tanıyoruz, ilişkileri anlamaya çalışıyoruz.

Bayram’ın doğumuyla başlıyor her şey. Bayram’ın ailesiyle birlikte okula gitmenin ne denli zor olduğunu da görüyoruz, çocuğunu okutmak isteyen bir ailenin ne denli fedakâr olabileceğini de… Evladı okusun diye başka bir şehirde çok yakını olan asker arkadaşı bile olsa başka insanların yanına gönderebildiğini görünce içinde bulunduğumuz yılların koşullarında okuyan çocukların ve ailelerinin üç beş sokak öteye okula giderken şikâyetçi olmalarını görmek oldukça ilginç.

Bayram okuyor, kendini geliştiriyor. Elbette bölge ve zaman koşullarının gidebileceği yere değin… Sonunda ulaşabildiği nokta trenlerde kondüktör olmak… Ama bu Bayram için ideale yakın bir nokta ve çok mutlu oluyor. Onun tanıklıkları bizi de zenginleştiriyor.

“Tren su alıyor. Kondüktör de aşağı inmiş, Ergani yazıyor istasyonun adı. Âmâ bir adam kaval çalıyor yolculara, adamın koluna yapışmış bir kız çocuğu, trenin boyunca yürütüyor adamı, yolcular, pencerelerden para atıyor çocuğun elindeki bir kutuya, ya da torbaya…”

Yeni insanlarla tanışıyor, çevresi genişliyor…

Zaman geçiyor yazarın deyişiyle, “Şapkalı, resmi giysili, koltuğunun altında her zaman çantası olan, uzun boylu, kara yağız bir delikanlı” olan Bayram, “Zeytin yeşili bir çift göz, upuzun, dimdik bir beden, kucak dolusu sapsarı bir saç, karıncayı andıran ipince bir bel” diye tanımlanan Neslihan’a vuruluyor. Gel zaman, git zaman, kolay olmuyor elbette ama sonuçta evleniyorlar. Neslihan güzelliğinin ötesinde yürekli, çalışkan, idealleri olan bir kadın. Ve sonuçta bütün hayallerine kavuşuyor.

Bir konuyu daha vurgulamak önemli, bu romanda da bölgede yaşanan kültür birlikteliği çok çarpıcı bir şekilde vurgulanmış. Türk, Kürt, Ermeni ya da Sünni, Alevi, Hıristiyan diye bir ayrım yok. Her şey birlikte yaşanıyor, iç içe, dostça, kardeşçe. Hayal mi dersiniz? Bütün bu yazılanlar gerçeklerden yola çıkarak yazıldığına göre bence değil…

Romanın son bölümlerinde yazar giriyor devreye. Önce Bayram’la Neslihan’ın memleketlisi olarak sonra da kendi yaşadıklarıyla… Böylece Fehmi Salık’ı da daha yakından tanımış oluyoruz.

Daha çok şey yazılabilir ama bu bir Fehmi Salık ve romanları için kısacık bir özet. Kalanı okuyacak olanlara…

Eline emeğine sağlık Fehmi Salık ağabeyim. Kalemin hiç durmasın, hızın hiç kesilmesin…

Bu arada, son iki romanın kapak tablosu için değerli dost Mustafa Ali Kasap’a teşekkürlerimle…

 

M.Osman Akbaşak

Gökdelen – Tahsin Yücel

 

Cumhuriyet’in İmamı Ağababa

Siz de fikrinizi söyleyin!