Deneme,  Toplum

İkinci Bir Hal


Ülkemiz zaten Olağanüstü Hal’le yönetiliyordu. Adalet olmadan, demokrasi, hukuk olmadan, insan hakları gözetilmeden… Bu olumsuzluk depremin vurduğu on ilde daha da katmerleştirildi.

Böyle olmasaydı, geçtiğimiz yıllarda iktidarın seçim vaadi olarak özellikle Kahramanmaraş ve Hatay’da çıkardığı imar affı ve bu akılsızlığın yol açtığı acı sonuçlar daha fazla gündeme gelecek, daha fazla gün yüzüne çıkacaktı.

Böyle olmasaydı, fırsat bu fırsat mantığıyla üniversiteler kapatılıp eğitimin kesintiye uğratılması kolay olmayacak, büyük olasılıkla öğrencilerin, velilerin ve sol, sosyalist muhalefetin tepkisiyle karşılaşacaklardı.

Böyle olmasaydı, deprem yardımlarının nerden geldiği, ne kadar geldiği, yerine ulaştırılıp ulaştırılmadığı ve yine öncede toplanan deprem paralarının başına nelerin geldiği sorgulanacak, bu durum haydi haydi birilerinin canını sıkacaktı.

Böyle olmasaydı, depreme yönelik herhangi bir hazırlığın yapılmadığı, deprem bölgesine zamanında ulaşılamadığı ve hiç bir mantıkla açıklanamayacak organizasyonsuzluk istemedikleri şekilde konuşulacaktı.

Böyle olmasaydı, yıkımın sonuçlarını üç beş müteahhidin ihmaliyle açıklayıp sorumluluktan sıyrılamayacaklardı. Dahası bilim insanlarının gelmekte olan felakete ilişkin uyarı ve önerileri, raporlar, depremde yıkılan binalara ruhsatı verenlerin kimler olduğu, yapı denetim şirketleri ve bunlara ilişkin kayıtlar kolayca sumen altı edilemeyecekti.

Böyle olmasaydı, bir Japon bilim adamının “Biz de dua ediyoruz ama sizin gibi değil. Biz önce önlem alıyor, binalarımızı sağlam yapıyor ve sonra da duamızı yapıyoruz ” şeklindeki sözü dolaşımda kalacak, organizasyon yetersizliği, arama kurtarama ekiplerinin ne hale geldiği, askerin bu işlerden hangi amaçla devre dışı bırakıldığı ortalıkta konuşulup duracaktı.

Böyle olmasaydı, depremde kaybettiğimiz on binlerce can için şu anda “yardım” toplama işine girişen Diyanet tarafından sala okutulması etkisini kaybedecekti.

Böyle olmasaydı, insanlarımız Saray’daki şatafatı, sultanlığı, tek adam rejimiyle yönetilmenin insan onuruna yakışmadığını sorguladığı gibi kendini de sorgulamaya başlayacaktı. Kendine de iğneyi batırarak iktidarlarla girdiği çıkarcı, kolaycı ilişkiyi sorgulayacaktı.

Uzatmadan şöyle özetlemek mümkün bütün bunları: Böyle olmasaydı, düzen sorgulanacaktı, iktidarın talanları, iktidarın yalanları…Ve insanlarımız dönüp kendine de bakacaktı sonunda. Kaybettiği hafızasını, utanma ve şaşma duygusunu geri isteyecekti belki de.

Evdeki hesap çarşıya uyarsa, yani hesap tutarsa, deprem iktidar için Allah’ın bir Lütfü…

Tutar mı, tutmaz mı, bilinmez.

Yaşayıp göreceğiz.

 


Hayrettin Geçkin

Dilsiz Yalancı

Fotoğraflara Dair

Siz de fikrinizi söyleyin!