Ebeveyn,  Eğitim-Okul,  Güncel - Aktüalite,  Siyaset,  Tarih,  Tartışma,  Toplum

Yükselen Alçak Değerler

Epey zaman önce, Sebahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Bülent Arı, mevcut eğitim sistemine alternatif düşünceler geliştireceği yerde, daha çok da Taş Devri aydını olma özelliğinden kaynaklı olsa gerek, bir TV kanalında; “Ben daha çok cahil ve okumamış tahsilsiz kesimin ferasetine güveniyorum bu ülkede” demişti. Böyle demekle de kalmamış okuma oranı arttıkça kendisini afakanlar bastığı yönünde açıklamalarda bulunmuştu.

Adam hepten haksız değil bana kalırsa. Eğitim süreçleri sonucunda ortaya çıkan insan profili ortada çünkü. Eğitimin geldiği nokta bakımından belki de bir tür itiraf. Şöyle bir göz atalım: Okumuş kesimin belli bir kısmı siyaset yapıyor. Yapılan siyasete bakarsanız durum anlaşılır: Ya din alıp din satıyorlar ya da ırkçı milliyetçilik pompalıyorlar topluma. Toplumu ayrıştırıyorlar, insanı değerleri aşındırıyorlar belledikleri bu. Okumuş kesimin önemli bir kısmı da çeşitli uzmanlıklar adı altında birer yalan makinesine dönüşmüş halde bu siyasete hizmet sunuyor.

Siyasete girmemiş gibi gözüken bir kesim daha var, o kesimin durumu hepten içler acısı. Çeşitli yollardan ve çeşitli hilelerle halkın cebindeki parayı sızdırma peşinde. Okuduğu okullarda yurda, insanlığa yararlı olmayı bırakın, kurnazlık öğrenmişler adeta… Salt kendi çıkarını düşünmek, içinden çıktığı halka kazık atmak ayıp sayılmıyor bunlar arasında. Bu kesimler içinde çete kuranlar mı dersiniz, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yapanlar mı, sudan ucuz değerlerle devletten ihale kapanlar mı… Bir sürü utanç verici örnek sayılabilir. İşin püf noktası siyaset bunları besliyor, bunlar da siyaseti. Bul karayı, al parayı düzeni böyle sürüp gidiyor ülkemizde. Toplum yukarıdan aşağıya ahlaksızlaştırılıyor. Bilerek, kasten ve alenen yapılıyor bu iş.

Doğaldır ki bütün bunlar bir sistemin içinde gerçekleşiyor. Sistem de kapitalizm! İster abdestli olsun, ister abdestsiz olsun, kapitalizm! Bizim ülkemizde bu sistem çok acımasız ve çok vicdansız şekilde işliyor üstelik. Kuşkusuz bu sistemin başında okumuş kesimden insanlar var ağırlıklı olarak. Ülkenin üniversitelerinde okuyup avukat, doktor, mühendis, mimar, öğretmen gibi çeşitli mesleklerden insanlar… Sanki ülkenin okulları yetişmiş insan değil de çakallar yetiştirmiş dedirten cinsten. Bakanların bile devlet olanaklarını, halkın paralarını kendi şirketlerine akıttığını gördü bu ülke. Uyuşturucu kaçakçılığı yapan eski bakanlar, başbakanlardan söz edildi. Çetelerle bağlantılı olduğu iddia edilen bakanlara tanık oldu. Halk da bunları son seçimlerle birlikte yeniden başının tacı yaptı.

Okumuşlar arasında namuslu, aydın, çağdaş, yurtsever, doğadan, bir takım insanı değerlerden yana kişiler yok mu? Var kuşkusuz! Hem de epeyce var. Var da bunların okumamış cahil kesimlerle iletişiminin önüne geçilmiş çoktan. Ama din yoluyla ama ırkçı milliyetçi söylemlerle sağlanmış bu iş. Üstelik ilerici, yurtsever, devrimci kişilere karşı amansız baskılar da uygulanmakta. Adeta göz açtırılmıyor. Bu özellikte siyaset yapan kişiler; gazeteciler, doktorlar, öğretmeneler, mimar ve mühendisler, yazarlar, düşünürler büyük baskılar görmekte. Cezaevleri onlar için, işkence onlar için. Türlü yalan ve iftiralarla onların itibarsızlaştırılması sanki siyasetin asli görevi. Basın tek yanlı yalan üfleyen bir makine adeta. Ülkede adil, demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir yaşam ve böyle bir yaşamı sağlayacak iktidar olanağının önü iyiden iyiye tıkanmış gözüküyor. Zarlar hileli. Nerdeyse bütün kapılar tutulmuş vaziyette.

Geçmişte, her on yılda bir tefeği uzun bir adam çıkar darbe yapardı ülkede. İnsani ve demokratik olan değerler yok edilirdi bir bir. Şimdilerde ise darbeye gerek kalmayacak hale getirdiler işi. Püskürttüler dinci gericiliği, püskürttüler ırkçı milliyetçiliği… İş tamam. İşlesin sömürü çarkı. Bul karayı, al parayı… Halkın ekonomik gücü zayıfladıkça sadaka kültürü de gelişti böylelikle. Kendine cumhuriyeti, demokrasiyi çok gören bir halk oluştu sonunda. Ülke şeyhler ve müritler ülkesi olma yolunda hızla ilerliyor. Biat kültürü egemen kültür haline getiriliyor ülkede. Şimdi halkın kucağına bir de yavaş yavaş şeriat yerleştiriliyor. Uzun süreden beri ırkçı milliyetçilik ve dinci faşizm kökleştirilmekte ülkenin tamamında. Toplum narkoz yemiş bir hastaya döndü, dönecek.

Halka bu uygulamaları reva gören, haramiler iktidarı da diyebileceğimiz bu tarz iktidarların en çok çekindiği ve korktuğu şey içeriğinde sanatın, edebiyatın ve felsefenin de yer aldığı demokratik, laik ve bilimsel eğitim… Çünkü böyle bir eğitim sürecinden geçen bireyler düşünecek, düş kuracak, soracak, sorgulayacak, yeri gelecek kuşku duyacak, yeri gelecek araştıracak… Dahası bu kişiler okur olacağı için farkındalıkları da yüksek olacak. Yurt ve insan sevgisiyle donanacaklar büyük ölçüde. İçinden geldiği halka yabancı kalmayacaklar. Ülkenin madenlerinin, fabrikalarının, daha başka değerlerinin yabancı tekellere satılmasına karşı çıkacaklar çünkü. Ormanlarının kesilmesine, sularının zehirlemesine, tarım arazilerinin yok olup gitmesine itiraz edecekler. Böyle bir eğitimden geçenler salt kendileri için iyi şeyler istemeyecek, başkalarının acılarına veya sorunlarına duyarlı olacaklar. Doğaya insanlığa karşı sorumlulukları alacaklar aynı zamanda. Köy Enstitüleri bu tarz insan yetiştiren okullardandı bir zamanlar. Kıydılar.

Bir düşünsenize AKP iktidarı boyunca sık sık eğitim programlarına müdahale edildi.

Nerdeyse her yıl yeni bir program uygulamaya kalkışıldı. Her defasında eğitimin demokratik, laik ve bilimsel yanlarıyla oynandı. Bütçeden eğitime ayrılan pay küçüldü de küçüldü. Ardından da içi ve içeriği iyiden iyiye boşaltıldı. Son olarak karma eğitimden vaz geçme çabalarına girdiler. İnsanın kendisini insanda tanıyacağı gerçeği göz ardı edildi. Eğitim birliğini bozarlarsa insanı da bozacaklardı. İnsanı bozdular. İnsanı bozmadan bir ülkede ahlaksızlığın yükselen alçak değer haline gelmesini sağlamak olanaklı değildi çünkü.

Çocuk taciz ve tecavüzlerine ses çıkarmayan, doğa talanına karşı çıkmayan, zama / zülme karşı seyirci kalan; cumhuriyeti, adaleti, hukuku, demokrasiyi, bir takım özgürlükleri kendisine çok gören, gereksiz bulan büyük bir çoğunluk yaratıldı ülkede şimdi. Kimsede kimseye karşı güven bırakmadılar.

Okumuş kesimlerin çoğaldığını gördükçe kendisini afakanlar basan profesör, eğitim görmeyen kesimlerin tarikatların kucağına ne şekilde düşürüldüğünün farkına varsa da bunu açıklamak istemiyor. Oralarda hangi çarkların döndüğünden, hangi paraların nasıl kontrol edildiğinden, çocuk taciz ve tecavüzlerden söz etmiyor. Bu kesimlerin hangi siyasi iktidarların oy deposu olduğundan da rahatsızlık duymuyor belli ki. Çünkü kendisi de okuduğu okullarda ahlak ve etik değerlerini yitirmiş belli ki. Bildiği bir şeyi itiraf ediyor yalnızca. Mevcut eğitim sisteminin ayıplı ve tehlikeli olduğunu, böyle bir eğitimin nitelikli insan yetiştiremeyeceğini aslında o da biliyor ama meseleye başka açıdan bakıyor. İşine geldiği yerden…

Mevcut eğitim o kadar anlamsızlaştırıldı, öylesine insanların ilgisinden uzak hale getirildi ki. Örneğin bu yıl içinde üniversite sınavına giren öğrenciler, çeşitli dallarda yanıtlamak zorunda oldukları soruların ortalama olarak ancak % 10’unu, 15’ini yanıtlayabildiler. Sınavına girenlerden yüz bin öğrencinin sıfır çektiğini duymuş olmalısınız. Başarı oranı yerlerde değil, yerin dibinde. Ülkenin refah düzeyi ile eğitimin düzeyi aynı seviyeye getirildi anlayacağınız. Yoksullaştırarak itaatkâr hale getirdikleri toplumda iktidar olmanın keyfini çıkarıyorlar şimdi de. Başarılarıyla övünüyorlar.

Okumuş kesimin çok ama çok büyük bölümü de ne yazık ki etliye sütlüye karışmayan cinsten.

Altta kalanın canı çıksın diyen çoğunluk. Bunlar da doğal olarak düzenin içinde dönüp dolaşmaktan öte bir şey yapamıyor, yapamaz da zaten. Açıkça söylemek gerekirse halkın büyük çoğunluğu gibi bu kesim de olup bitenler karşısında duyarsız. Şeriat gelmiş, cumhuriyet elden gitmiş; hak hukuk adalet kalmamış bunların umurunda değil. Ülkenin giderek yaşanmaz bir yer haline gelmesi, ülkeye kötülük edenler yüzünden değil de bu kötülüklere ses çıkarmayan çoğunluk yüzündendir diye düşünüyorsunuz ister istemez. Bu kesimle beraber halkın çok önemli bir kesiminin de düzenin çarkıyla girdiği kirli ve ahlaki olmayan ilişki yüreğinizi kanatıyor. Bütün bunların karşısında ciddi, etkili ve kitlelerde karşılık bulan bir muhalefetin yaratılamamış olması ise insanı kahrediyor.

Ülkenin ve ülkedeki eğitimin içler acısı durumu böyle özetlendikten ve yükselen alçak değerlerden dem vurduktan sonra bu yazıyı okuyan hiç kimse de gülecek hal kalmaz kuşkusuz. Bunu sahiden de biliyorum. Aksiliğim üstümde, yine de size bir fıkra anlatarak güldürmeyi deneyeceğim. Üstelik fıkrayla yazıda anlatılanlar arasında bağ bile kurabilirsiniz, hiç belli olmaz: Adamın biri fırından sıcacık bir ekmek alıp eve geliyor. İştahlı iştahlı ekmeği ikiye bölüp yemeyi dünürken bir de ne görsün: Ekmeğin içinde kirli bir çorap. Tepesi atıyor adamın. Kudurmuşa dönüyor. Bunun hesabını sormak için zerre kadar tereddüt etmeden dalıyor fırına. Fırıncıya kızgın ve öfkeli bir şekilde bir sürü şey sayıp sayıştırıyor. Fırıncı da aynı öfke ve kızgınlıkla karşılık vermekte gecikmiyor müşterisine: “Be adam, halimi görmüyor musun? Ekmeğin içinden çorap değil de takım elbise çıkacağını mı bekliyordun, utanmıyor musun!”

Hayrettin Geçkin

Parkta | Gündem Arşivi, Okuyan ve yazanlar için dağarcık (gundemarsivi.com)

Kuyudaki Gerçek | Gündem Arşivi, Okuyan ve yazanlar için dağarcık (gundemarsivi.com)

Dilekçe | Gündem Arşivi, Okuyan ve yazanlar için dağarcık (gundemarsivi.com)

Ardışık Sorular | Gündem Arşivi, Okuyan ve yazanlar için dağarcık (gundemarsivi.com)

Siz de fikrinizi söyleyin!