Ben, beni bildim bileli;
Hep karıştı ömrümün iplikleri, renkleri, ilmikleri…
Ala ficirik-boz duman hallerle bezendi, ömrümün muğlak;
Dahası, hep fırtınaya, alaboraya kesen günleri
Hemen hemen hiç mi hiç örmedim,
Beyaz ilmek güzelliğinde, hayatı ve geleceği….
Bir gün olsun, görmedim;
Ne gün yüzü, ne ferahlık, ne de maviler içtiğim huzurlu, esenlikli halleri!…
Hayata dair, aka-karaya aklım kesti keseli;
Ne ettim, ne yaptımsa, hayatın zorbalığı üttü ve hüzünleri yuttu…
Bobinlerim, makaralarım maviyle, akla başlasa da sarmaya ipleri;
Hatta, yüreğimi, ömrümü süslese de ara ara…
Çocuksu sevinçlerle gülüş güzellikleri;
Sonunda, hep kursağımda koydu;
Özlemleri, tutkuları, sevinçleri, coşkuları…
Durulunca fırtınalarda bulanan sular,
Aklar birilerine…
Yutulup, boğulduğum çamursu karalıklar, karanlıklar hep bana kaldı!
Sormadan edemedim kendi kendime;
” – Neden, cömertlikten yana mutluluk nasibi hiç bana düşmez? ” diye ..
Kurduğum hayallerde ve daldığım derin mi derin düşlerde;
Kulaçlamaya koyulduğum tutku okyanuslarında,
İlmek ilmek maviyi dokurken, maviye uçuşurken ve maviyi sararken gönlüm;
Elimde, avucumda kala kala
Hüzünlere belenmiş griler, karalar, yitiklikler bana kaldı…
Yaz sıcağında bile, zemheri ayazlarda donakaldı umutlarım;
Sürülüp-savruldum hayatın kasırgasında;
Gün yüzü görmediğim gonca ömürlerim, açmadan soldu apansızca, adeta!
Özlemlerimin karaya çalmışlığında,
Önlenemez hicranların, derinden derine kanayan mutsuzluk yaralarımın;
Değil kapanıp, kabuk bağlaması;
Aksine, kan gülleri olup, açarak şifasızlıklarda,
Acımasızlıklarda, toz-duman beni yutmuşluğunda!
Hayatın bağrında, ömrümün defter-i kebri;
Karalara belendi, hicrani siyahlara boyandı, baştan başa…
Eninde, sonunda elimde-avucumda kala kala;
Hep bir avuç göz yaşı, hüsran ve yenilgilerin, katran karası kaldı!…
Yenilgilerin, katran karası kaldı…
Mualla SEZGÖR YASSIBAŞ
Friedrichshafen / Almanya, 09/12/2016, Saat:08_08