Edebiyat,  Güncel - Aktüalite,  Siyaset,  Toplum

Yaşanır Kentler, Adil Demokratik Ülkeler Düşündeyim

28 Kasım 2023 tarihinde, yani yarın, 18 Mart Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde bir ameliyat daha geçireceğimden, sevgili dostum İrfan Mutluay’ın CHP’den Çanakkale Belediye Başkanlığı için aynı gün yapacağı adaylık açıklamasında ne yazık ki yanında bulunamayacağım. Bu yazı ona başarı dileğimdir. Aydınlık, demokratik ve özgürlükçü bir Türkiye için işaret fişeği olsun adaylığı… Ve bir seferberlik ilanı, Çanakkale’den başlayan…

Birkaç hafta önceydi; İrfan Mutluay’la konuşmuştuk ayak üstü.

“Destek bulacağıma inanır, halkta ciddi bir karşılığımın olduğunu görürsem Çanakkale Belediye Başkanlığı için adaylığımı açıklayacağım” diye başladı söze.

İçimi sevinç kaplamıştı.

Ama hemen arkasından da; “Bu kararının, öncelikle mevcut Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’ın kararına bağlı olduğunu,” söyledi.

Nasıl yani dedim.

“Hali hazırdaki görevim olan Çanakkale Belediye Başkan Yardımcılığına Ülgür Bey’in daveti üzerine geldim. O aday olursa karşısına çıkmam. Vefa yalnızca İstanbul’da bir semtin adı değil benim için,” diye de sürdürdü sözlerini.

Şaşırmıştım.

Her şeyin kirlendiği, herkesin herkesi özel çıkarları için kullanmaya kalktığı ve herkesin başkasının omzuna tırmanarak yükselmeye çalıştığı bir dünyada böyle birinin varlığı, çok ama çok şaşırtıcı geldi bana. Hem de Çanakkale gibi bir yerde.

Kendisini çevre hareketlerinden ve Kazdağları’nda Kanadalı Alamos Gold Maden Şirketine karşı verilen mücadeleden tanıyorum. Bir insan sıcağı olarak bulurum onu. Çalışmalarını da az çok biliyorum. Hele bir kültür insanı olduğunu. Sanatın toplum hayatında işin olmazsa olmazı olduğuna olan samimi inancını. Ve nasıl bir insani öz taşıdığını… Deprem bölgesinde hayatı yeniden başlatmak için belediye olarak atılan adımların başında o vardı. Bölgeye çeşitli ve çok miktarda tohum gönderme faaliyetleri sürdüğü günlerde de karşılaşmış, ayak üstü başarılar dilemiştim kendisine. Karşılaşmalarımızın birinde söz nasıl gelip dolaştıysa; “Çanakkale kimsenin hayal bile edemeyeceği bir tarım kenti, bir ziraat kenti, bir sanayi kenti ve bir turizm kenti olabilir” demesi var ki o ses hala kulaklarımda.

Aynı sözü bir kez daha tekrarladı.

Bu yetmez dedim.

Dedi ki; “Sizin demek istediğinize getireceğim sözü.”

Sustum, dinlemeye devam ettim.

“Evet Çanakkale suyun kenti, rüzgârın kenti. Tamam! Eyvallah! Ama aynı zamanda bunlara sığamayacak, bunlarla yetinemeyecek olan da bir kent.

Bir tarih denizi her şeyden önce burası. Bir kültürler müzesi!

Burası sahiden de aşkın, edebiyatın, sanatın başkenti olabilir.

Ama sizlerle olur.

Dediğiniz gibi; baş başa, düş düşe verirsek olur.

En azından bilgimiz, bilincimiz kadarını başarırız. Vicdanlarımız devreye girer.” Bunları söylerken sevdalı bulut gibiydi gözleri, büyük yolculuklara hazırlanan bir yüz ifadesi vardı. Ve yarınları çağrıştıran bir ses tonu…

Şaşkınlığım bir kez daha artmıştı.

Ortamın sessizliğini yine kendisi bozdu:

“Bu kentte herkes, herkesin kimsesi olabilir. Kimse kimseyi ötekileştirmeden yaşayabilir. Yeter ki meseleye kamucu bir anlayışla yaklaşılsın. Burada her şey herkese yeter de artar bile. Hepimizden bir ‘biz’ yapabiliriz burasını. Kaldı ki Çanakkale Türk’ün, Kürdün, Laz’ın, Çerkez’in bu coğrafyada kimler yaşıyorsa onların şehri aynı zamanda. Çünkü onların verdiği mücadeleyle kazanılmış bir şehir. ‘Çanakkale geçilmez’ sözü bağımsızlığın, Türkiye Cumhuriyeti’nin önsözü olmuş her şeyden önce…”

Dedim ki İrfan Bey!

Dedi; “Son bir şey! Bitiriyorum.”

Sustum!

Dedi, “Yine sizin bir yazınızda ifade ettiğiniz gibi; her düşünceden, her kültürden ve her renkten bir çiçek tarlasında dönüşebilir Çanakkale. Aşkın, barışın, sanatın başkenti olabilir. Bir doğa harikası olarak da örnek olur dünyaya. Bu mümkün! Bu anlattıklarım bir çağrıdır da aynı zamanda.”

Çok duygulanmıştım.

Ayaküstü konuşma biraz uzun sürmüş olsa da aklıma gelen şu sözle selamladım İrfan Mutluay’ın anlattıklarını:

Gelecek beklenen bir şey değil, yapılan ve yaratılan bir şeydir. Hele baş başa düş düş verilirse bu dedikleriniz neden olmasın!

Hadi yolunuz açık olsun İrfan Mutluay, dedim. Ve sonra da ayrıldık.

Düşünsenize barıştan, adil yönetimden, kardeşçe ilişkilerden yapılmış, doğasına sahip çıkılmış bir dünya kenti…Bir sanat, kültür ve turizm kenti… Birlikte üretilen, kardeşçe bölüşülen bir kent. Kimsenin aç açıkta kalmadığı, gülen yüzlerden oluşan bir deniz kenti… Bir su ve rüzgâr kenti.

Hayal etmesi bile güzel.

Ayrıldıktan sonra da CHP Genel Merkezinin, Çanakkale CHP Teşkilatının, Çanakkalelilerin böyle bir adayı anlayıp anlayamayacağı takıldı kafama. CHP’nin huyudur bazen öyle birini getirir dayatır karşına ki çık çıkabilesin işin içinden.

Bu düşüncemden bir anda sıyrıldım nasıl olduysa. Dedim, Çanakkale halkı aydınlık bir halktır, öncüdür. Dedim, Çanakkale Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında bir başlangıçtır ne de olsa. Dedim, şimdiye kadar yaşanmamış, yapılmamış güzel şeyler için ve Çanakkale’nin bir dünya kenti olması için İrfan Mutluay neden bir başlangıç olmasın ki! Cumhuriyetin 100. Yılında, cumhuriyeti geri kazanmak, içeriğini demokrasi ile taçlandırmak neden imkânsız olsun! Cumhuriyet ikinci yüzyılına girerken gerçek anlamda adil, demokratik ve özgürlükçü bir Türkiye’nin başlama noktası neden Çanakkale olmasın, öyle ya! Çanakkaleliler İrfan Mutluay’ı kendilerine belediye başkanı seçmekle en azından Yılmaz Büyükerşen ve Fatih Maçoğlu gibi belediye başkanlarını da yalnız bırakmamış olurlar. Fena mı!

Baktım yaşanır kentler, adil demokratik ülkeler düşündeyim. Baktım dilimde Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın o güzelim; o ateşten, o çiçekten ve o düşten dizeleri:

“Mustafa Kemal’i gördüm düşümde
Daha diyordu
Zafer ırak mı dedim
Aha diyordu”

Hayrettin Geçkin

Siz de fikrinizi söyleyin!