Deneme,  Edebiyat,  Kitaplar,  Toplum

Üçüncü Mekân Esintileri – Yunus Bekir Yurdakul

8 Ekim 2011, yer Konak Belediyesi Türkan Saylan Kültür Merkezi. Etkinlikleri yeni yeni izlemeye çalıştığım günler… Dil Derneğinin toplantısı var dediler gittim, pek az kimseyi tanıyorum. Bir kenarda bekliyorum başlasın diye. Söylenen zaman geçti bir türlü başlamıyor nedense. Derken uzun saçlı bir adam girdi salondan içeriye, yel kürek yelken yepelek derler ya aynı öyle… Bir yandan da yüksek sesle konuşuyor; “Çok trafik vardı, geciktim” gibi bir şeyler… Ben de içimden yanıtladım, “Eee, ne yapalım geciktiysen…”

Az sonra aldım sorumun yanıtını, gelen kişi sunumu yapacak olan Yunus Bekir Yurdakul’muş… Kendimce nasıl mahcup oldum anlatamam. “Bir daha asla hiçbir şey düşünmek için acele etmeyeceğim” diye kendime söz verdim. Tutabildim mi, yok, tutamadım o başka…

Ardından sonra çok yakın dostlarım olan Bahri Karaduman, Halim Yazıcı, Hüseyin Peker konuşmacı olarak çıktılar. “Hey gidi günler…” dedikten sonra bugünün konusuna geleyim. İşte o günkü Yunus Bekir Yurdakul bugün benim on iki yıllık değil, bin yıllık dostum, arkadaşım. Elimde de son okuduğum kitabı, “Üçüncü Mekân Esintileri”.

İlk baskısı 2020 yılında yapılmış. Elime geçmemiş, okumamışım. İkinci baskısı bu yılın başında çıkmış. Çıkar çıkmaz arkadaşım imzalamış, vermiş. Başladım, ağır ağır okurum diye. Ne mümkün… Durduramıyorum ki kendimi. Neredeyse ara vermeden bir günde tamamladım.

İnsanların yaşanmışlıkları vardır çoğu zaman özeldir, önemlidir, bir güzellik içerir ancak uygun koşullarla başkalarına aktarıldığı oranda değer kazanır ve kalıcı olur. İşte Yunus Bekir Yurdakul bunu yapmış. Birçok özel, önemli, güzel yaşanmışlığın yanı sıra bazen sıradan sayılabilecek anları o denli hoş bir biçimde birleştirmiş ve okura aktarmış ki ortaya çok değerli bir eser çıkmış.

“Yaşamın içinden kısacık öyküler” diyerek çıkmış yola ve üçüncü mekânı tanımlamış. Ev ve iş dışındaki yaşam alanları anlamına geliyormuş, okulu da iş diye sayarsak yine kendi deyimiyle “Ömür tükettiğimiz odaların” dışında neler yaşanmış okurlara aktarmaya koyulmuş yazar. Aslında yazdıkları kendi yaşadıkları kadar dostları, arkadaşları, çevresi bazen de hiç ilgisi olmayan sadece karşılaştıkları…

Okurken önce bu kadar çok insanı ne zaman tanımış, hangi ara bu anları yaşamış diye düşündürüyor. Bunca anıyı nasıl saklamış diye de geliyor insanın aklına. Sonra her şeyi boş verip okumaya koyulduğunuzda bir deryanın içine düşüyorsunuz. Bazıları kısacık, üç beş satır ama anlamları sayfalara bedel. Bana göre en anlamlısını en başa almış.

Bir güvenlik aramasında polis soruyor: “Çantanızda ne var?”

“Su ve Kitap…” Yanıt gülümsetiyor, “İki hayati şey desenize…”

Aktarılmasa uçup gidecek bir ayrıntı yazınca değer kazanıyor.

“Bir gün” diye başlamış, “Yolculuk Halleri”, “Hayat”, “Okul Dersleri”, “Bir Gün Bir Kitapçıda”, “Niye Erken Ölmüş ki Bunlar”, “Dilini Denk Al”, “Eğrisi Doğrusu”, “İki Düşün”, “Halk Dersleri”, “Çay İçin” diye başlıklarla devam etmiş an(lat)ılar.

Kadının adının olmayışını bakkalın veresiye defterine sığdırabilmek, Leyla ve Mecnun’u anlatırken gençlerin el ele tutuşmasını engellemeye çalışmak, Yaşar Kemal’i, Sabahattin Ali’yi, Hasan Ali Yücel’i yaşatmaya çalışmak ama sevgiden değil bilgisizlikten, köylüye eşek kafası satarken tersyüz oluvermek ve daha birçoğu bu başlıkların altında kendine yer bulmuş.

“Çay İçin” bölümündeki an(lat)ıların her birinin başına minik sözler, dizeler yazmış ki devam eden yazılar kadar hatta bazen onlardan daha değerli. Bazıları hâlâ aklımda,

“… bir gün çay içelim seninle, çaylar benden manzara senden olsun…”

“Masada çay bardakları ve senin ellerin olsun…”

Bunların ardından “Anlatılar” bölümünde önce Mavisel Yener “Yaşasın Üçüncü Mekanlar” başlığı altında kitabı “İnsandan insana bir köprü” olarak niteliyor ve önceden geçen isimleri sıralıyor ki, bu isimleri gerçekten okudum mu diye başa dönesi geliyor insanın. Yunus Bekir Yurdakul’u “İncelikler Avcısı” diye tanımlarken “Üçüncü Mekân”ı daha bir ayrıntılı anlatıyor.

Ardından Mine Hoşcan Bilge “İşte Budur Hikâyemiz” derken önceki yazılanları irdeliyor bizim için, iyi de yapıyor. İlk bölümlerde çabucak okuyup geçtiğimiz bazı an(lat)ıların üzerinde daha çok durup düşünme gereğini fark edince şaşırıyor insan.

Ve… Önemli bir isim de her bölümün başındaki desenleriyle Murteza Albayrak… Okuru bir tablo esintisiyle karşılıyor. Mine Hoşcan Bilge’nin yazdığı gibi “görsel hikâye” ile sayfayı çevirmeden hazır olmamızı sağlıyor. Aslında dikkatle incelemek gerekiyor, her çizgisinde arkadan gelecek kısacık öykülere dair ipuçları var.

Sözün özü bir seferde okunacak bir kitap değil, başucu kitabı olmalı, “Üçüncü Mekân Esintileri”.

Yazısıyla, çizgisiyle yüklendiği anlamı kavrayabilmek için ya ağır ağır okunmalı, ya da bir kez daha okunmalı…

Önce belleğine sonra kalemine sağlık Yunus Bekir Yurdakul

Siz de fikrinizi söyleyin!