Tartışma,  Toplum

Otistik Çocuklarıyla Anneleri

Dizlerinin üzerine öylece bırakılmış eller…

Yeni iyileşmiş oldukları, yaraların kabukları soyulduktan sonra bıraktıkları izlerden belli. Onları yolmayı alışkanlık haline getirmiş olmalı ki zaman zaman yineliyor.

Ellerini tutup avuçlarını çeviriyorum. Derin çizgiler halinde yarılmalar var. Van’da tanımış olduğum Hediye geliyor aklıma, onun temizliğe gittiği evlerde yerleri silmekten nasır tutmuş dizleri.

“Soğuk sudan oluyor” diye açıklama gereği duyuyor. Çok az bir ücret ödeyerek oturduğu depodan bozma yerde güneş enerjisi varmış, ama ev sahibi Almanya’ya giderken kapatmış.

Canının yandığını bilsem de şu anda bana anlatırken anılarını, ruhunun daha fazla acı çektiğinden eminim.

Yanındaki sandalyede beş yaşlarında bir kız çocuğu oturuyor, annesi gibi tertemiz. Etrafla ilgilenmiyor, sadece kollarını kullanarak kendisinden başka kimsenin duymadığı muhteşem bir müzikle dans ediyor, hayır engelli değil sadece otistik…

Elinden tutup oturduğumuz dış mekandan içeri giriyoruz; eliyle beğendiği pastayı işaret ediyor, masaya dönüyoruz. O pastasını yerken biz sohbete devam ediyoruz.

Azerbaycan’dan Türkiye’ye savrulan paramparça bir yaşam öyküsü…

Altı yaşına kadar her şeyin yolunda gittiği bir yaşamı varmış, Dinara’nın. Öğretmen bir anne öğretmen bir baba, pek mutlu olmasalar da çocuk için sürdürülen bir evlilik.

Annenin evi terk etmesi ardından gelen boşanma sonun başlangıcı olmuş küçük kız için.

“Annem beni istemedi, Babama bıraktı onunla da çok mutlu idim.”

Bir gece gezmeden dönen baba kızın yolu bilinmeyen kişilerce kesiliyor kurşunlanan baba orda can veriyor (ben siyasi olabileceğini düşünüyorum). Mecburen çocuğunu almak zorunda kalan anne kıza hayatı zehir ediyor; eziyetin her türlüsü çevrelerindeki insanların vicdanını rahatsız etmiş olmalı, aileye yakın bir bayan öğretmen küçük Dinara’yı sahiplenir.

Dinara büyür. Ekoloji bölümünü bitirir, iyi bir şirkette işe başlar, para kazanıyor gönlünce bir tatil onun hakkı.

Arkadaşları araştırmış en uygun yer Türkiye Kuşadası… Güzel bir tatil geçirirler, gelecek yıl da Antalya derler.
Yine arkadaşları ile geldiği Antalya’da umulmadık bir iş teklifi alır. DİL bildiği için GİYİM mağazasında iyi bir ücretle işe başlar ve Azerbeycan’a dönmez. Zaten orada artık kimsesi yoktur.

Gün gelir bir adama aşık olur. Bazı tereddütleri olsa da (erkeğin yaşı ondan küçüktür) evlenir.

Ağlamamaya çalışıyor, bu arada elinin üzerini tekrar yolmaya başladı, usulca ellerini ellerimin içine aldım, “sonra?” dedim.

“İlk başta da her şey çok güzeldi, beni ailesinin yanına götürdü; Karadeniz’in bir iline. Orada yaşamaya başladık ilk çocuğuma hamile kaldım. Kocam askere gitti. Döndükten sonra yavaş yavaş değişmeye başladı. Önce anlamsız kıskançlıklar, bağırmalar küfür derken bir gün saçma bir nedenle feci şekilde dayak yedim, oysa ikinci çocuğuma hamile idim.

Çocuğumun Otistik doğması ilişkimizi iyiden yıprattı, bana eziyetinin dozunu yükseltti.”

Dinara son derece aklı başında, dürüst, kültürlü ve harika bir anne. Çocuklarının zarar göreceğini anlayınca Devlete sığınır. Korumaya alınır ve boşanma davası açar.

Dilerdim ki yavrumun acı öyküsü burada bitsin.

Dinara mutsuz ve endişeli zira, kocasından boşandığı için vatandaşlıktan çıkarılmış ve geçici oturma izini ile kalabiliyor; oysa o iki Türk vatandaşı annesi olarak BURADA YAŞAMAK, EVLATLARINI BURADA BÜYÜTMEK İSTİYOR.

Son derece onurlu ve gururlu, ekmeğini taştan çıkarabilir.

O artık benim manevi kızım. Bu konuda hiç bilgim olmasa da attığı her adımda yanında olacağım.

Şimdi lütfen biri bana yol göstersin, milyonlarca asalak göçmenin keyif sürdüğü güzel ülkemde; kimsesiz bir kadın ve iki masum yavrunun yarınları için ne yapabilirim?

Kalıcı vatandaşlık alabilirse Dinara, Dinara ve  çocuklarının HAYATI DEĞİŞECEK, KIRK SENELİK YAŞAM ÖYKÜSÜNDE İLK KEZ YÜZÜ GÜLECEK…

Nevin Aker

Siz de fikrinizi söyleyin!