Deneme,  Hatıra,  Toplum

Ölmek Sana Yakışmadı

Her aralık ayı geldiğinde içimdeki acı büyür. Hüzünlerim çoğalır. Toprağın yüzeyini karlar kaplayınca; senin orada üşüdüğünü duyumsarım. Sen sıcak olan mevsimlerin kadınıydın. Kışın bile bir avuç güneş ışığını avucuna alır, yüzüne sürerdin. Küçücük şeylerden kendine mutluluk toplardın.

Bir şubat ayının ıslak bir öğleden sonrası Karacaahmet Gömütlüğünde açılan çukura Cem Baba’yı koyarlarken, başını omzuma yaslayıp: ”Islanacak …” deyişin hala belleğimde.
Bağlarbaşı’na doğru hiç konuşmadan yürümüştük. Gözlerinde biriken gözyaşlarını zor tutuyordun. Dudaklarında: ”Öyle Bir Yerdeyim Ki” şarkısının mırıltısı…

Evin sokağının köşesindeki kasap Hüseyin ‘in kapısının eşiğinde sen kuzu pirzola, pastırma, sucuk siparişi verince ben de karşı çaprazda Tekel Bayisine bir koşuda uzanıp litrelik Yeni Rakı almıştım…

Televizyonu açtın. YouTube’dan Cem Karaca şarkılarını ararken ekrana ilk düşen görseldeki şarkıyı onayladın. Sesi olabildiğince yükseltin: ”İçimde Ölen Biri Var“ melodisi odanın içinde çoğaldıkça çoğaldı!

Emma Shapplin, Eric Clapton ve Cem Karaca hayranıydın. Radyoda, televizyonda ya da bir yerde bunlardan birinin ezgileri kulağına çalındığında kendinden geçerdin…

Clapton’un, şair Nizami’nin Leyla ile Mecnun eserinden bestelediği ‘Layla’ şarkısı seni alır bir karanlığın dibine götürürdü. Nedenini kaç kez sordum sana, açıklama yapmadın! Bir seferinde gönül kırıklığı dolmuştu gözlerine. Sessizce, uzun uzun gözlerimin içine bakmıştın!

Pencerenin camını açmıştın, masmavi bir gökyüzü dolmuştu odaya. Çook derinden gelen bir sesle ‘layla’ yı söylemeye başlamıştın…

“What’II you do when
You get lonely
And no body’s waiting by your side?
You have been running and hiding much too…”

Ardından yanıma geldin. Saçlarımı okşadın. Yüzümü avuçlarının içine aldın. Dudaklarımın üzerine nemli bir öpücük kondurmuştun:

“Senin, benim taşıdığım acıları, umutsuzlukları bilmeni istiyorum.”

Senin geçmişine dair hiçbir şey bilmiyordum. Çok şeyi merak etmeme karşın, sen üzüleceksin diye soramıyordum.

Gökyüzünden, salonun açık penceresinden içeri ayın yansıdığı zamanlarda, okumakta olduğum kitabı çeker alır, koltuğun bir köşesine atardın. Başını dizime yaslar; bana şiir oku derdin.
Bir gece, sanırım Marmaris Turunç koyunda kıyıda köşede bir yerde oturmuş bira içmiştik… Kutular boşalınca başını göğsüme yaslamıştın. Bana Ümit Yaşar Oğuzcan’dan güzel bir şiir oku. Eğer beğenirsem, seninle burada sevişeceğim. Kimse de umurum da değil bilesin.

“Ben bir Ayten’dir tutturmuş gidiyorum oh ne iyi
Ayten’le içkiler içip sarhoş oluyorum.
Ne güzel!
Hoşuma gitmiyorsa denizlerin,
Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor.
Şarkılar söylüyorum.
Şiirler yazıyorum Ayten üstüne.
Saatim her zaman Ayten’e beş var
Ya da Ayten’i beş geçiyor.
Ne yana baksam gördüğüm o
Gözümü yumsam aklımdan o geçiyor.
……
…… “

Kuzu pirzolaların üzerine serpiştirdiğin kekiğin kokusu, tavanın cızırtılı, Cem Karaca’nın: ”Güneşte demlerim senin çayını, yüreğimden süzer öyle veririm…”

Masayı hiç olmadığı kadar güzelce donatmıştın. Beyaz masa örtüsünün yüzeri küçücük meze tabaklarıyla bezenmişti…

Karşı karşıya, bir birimizin gözlerinin içine bakacak biçimde sandalyelere oturduk. Tek buzlu kadehlerimizi Cem Baba’nın önünde saygıyla eğilerek havaya kaldırdık…

Saat gecenin bilmem kaçıydı? İkimizin de hiç uykusu yoktu… Koygun bir sohbet faslı başladı aramızda, hayatın en dokunulmaz alanlarına doğru…

Seni mi öncül olan yoksa bedensel hazlar mı? Tek eşlilikten-çok eşliliğe…

Kotasız ilişki, açık birliktelik falan derken rakının son damlalarını da kadehe boşalttık.
İncecik parmaklarını avucumun içine aldım… Gülümseyerek oturduğu yerden kalktı, yanıma geldi.

Dışarıda sulu kar yağıyordu.

Hiç olmadığı kadar tutkuyla sarılmıştın bana. Fısıltılı bir sesle: ”Ölmekten korkuyorum. Özellikle de kışın hiç ölmek istemiyorum!” deyip , yatak odasına geçmiştin. Bir süre sonra oradan bana: ”lütfen yanıma gelme!” diye seslenmiştin …

Uzun bir süre sonra tekrar salona geldiğinde, üzerindekileri çıkartmış, floresan beyazı sütyen ve G-String altlık vardı. Masadaki, salonun köşesindeki şamdanlardaki mumları yaktıktan sonra ışıkları söndürmüştün…

Sen gideli tam beş yıl oldu.

Ben mi?

Aşkın hala burada ve senden sonraki hiçbir ilişkide dikiş tutmadı!

Ya da ben istemedim.

Gömütlüğünün üzerini yine senin çok sevdiğin beyaz papatyalarla bezedi arkadaşlarım….

Anıl Güven
10 Aralık 2023
Atina




Siz de fikrinizi söyleyin!