Edebiyat,  Gundem Arşivi Klasikleri,  Şiir,  Toplum

Modern Şiirimizin Yunus’u Ahmet Özer

Pek çoğumuzu Kıyı’ya çıkaran kaptan. Bizleri şiirle iyileştiren büyücü. Şiir ve iyilik bulaştırıcısı… Modern şiirimizin Yunus ve Karacaoğlan’la başlayan; Pir Sultan, Dadaloğlu, Nazım Hikmet, Kemal Özer’le devam eden zincirine, sağlam halka olarak eklenen ve insan yanını asla şiirinin gerisine düşürmeyen şair: Ahmet Özer!

Modern Şiirimizin Yunus Emre’den sonraki Yunus’u…

Onun şiirini daha da görünür hale getiren dergi ve gazete yazılarından haberim var. Yapılan etkinliklerden de… Bu nedenle yarın kokulu, düş yüzlü şiiri hakkında herhangi değerlendirmeye kalkışmamın hiç gereği yok. Ama onun kişiliğinden, edebiyatından ve şiirinden etkilendiğimi, edebiyatımı kurarken çokça yararlandığımı ifade etmemin sakıncası da olmaz herhalde.

Şairin veya yazarın eserleri kadar ne denli derin okumalar yaptığı; eserlerini bezeyen, eserlerine renk düşüren kişiliği ve yaşamı da merak konusudur benim için. Çok özel önem taşır hem de. Çünkü bu konuda derinleşmiş şair ve yazarların yaşamı başlı başına dünyadır.

Şiirden dünyadır Ahmet Özer!

Arkadaşlıkları, dostlukları ona benzetirim kimi zaman. Onun sesini, yüreğini pek çok şeye… Güzel bildiğim şeylere… Değerlere… Adı; Ağabey, Arkadaşlık, Dostluk veya Vefa olsaydı diye geçirim aklımdan kimi zaman da. Duyarsa umarım kızmaz buna. Ama yine de Ahmet Özer adını daha çok yakıştırırım kendisine. Bazen gurbetteki yakınım gibi düşünürüm onu. Ben küçükken evimizden ayrılmış ve geri dönme fırsatı bulamamış yakınım gibi… Ağabey işte! İşleri hep uzakta… Özlerim…

Yaptığı şiir seferleri sırasında Çanakkale’ye yolu düşmüş, sonra da çıkıp evimize kadar gelmişlerdi Nazlı ablayla. Ceplerinde şiir vardı Ahmet ağabeyin… İki gece konakladılar evimizde. Gidince günlerce açmadık kaldıkları odayı. Kokuları iyice sinsin diye duvarlara. Uçup gitmesin diye çarçabuk.

Depremden sonra ve hastalığım sırasında sesiyle doldurmuştu evimizi. İnsan kardeşini böyle zamanlarda arayıp sormazsa ne zaman arayıp soracak öyle ya! Başka zamanlarda da aradı ama.

Ahmet ağabey insan ilişkilerinde şifadır.

Onun adını ne zaman mı duymuştum? Olay derin yaşanmışsa unutmuyor insan, etkisinde kalıyor. Türkiye’nin ilerici-devrimci öğretmen hareketi TÖB-DER, Kahramanmaraş Katliamının yıl dönümünde, katliamı kınamak amacıyla boykot kararı almıştı. TÖB-DER’li genç öğretmen olarak 24 Aralık 1979 tarihinde ülke çapında gerçekleşmesi öngörülen bu boykot kararını köy okullarını dolaşarak öğretmen arkadaşlara duyurmakla görevlendirilmiştim. Yolum, Kandıra’nın Hacılar Köyü’ne düşmüştü. O gün köyde öğretmen arkadaşı bulamamıştım. Gitmişken iyi ki köylülerle konuşmuşuz. 13-14 yıl önce köylerine atanan öğretmenin adı Ahmet Özer’miş. Çok farklıymış. Sanki masallardan çıkıp gelmiş gibi anlattılar. Köy onunla aydınlanmış. Çocuklar okulu ve okumayı sevmişler onunla. Diğer öğretmenler gibi o da kısa süre kalmış köylerinde. Ancak akıllarından hiç çıkaramamışlar onu. Köylülere ve çocuklara çok iyi davranmış, sorunlarının çözümü için yanlarında olmuş hep. Ondan sonra gelen öğretmenlerle aynı bağı kuramadıklarından yakınanlar oldu uzun uzadıya. Ve adlarını da anımsayamamışlardı ondan sonra gelenlerin.

12 Eylül’den birkaç yıl sonra girdiğim kitabevinde; “Ayrı Beraberlikler”, “Gecenin Kanayan Yerinden” adlı şiir kitapları Ahmet Özer isminden ötürü dikkatimi çekmişti. Kitapların ikisini de hemen satın aldım. Kandıra’nın Hacılar Köyü’nde öğretmenlik yapan Ahmet Özer’le kitapları üstünden böyle tanışmıştım. Çok sonraları ortak dostumuz merhum Ergün Altun’un evinde de tanıştırıldık. Uzun uzun söyleştik hatta. Hacılar Köyü’nde onun hakkında konuşulanlardan kendisine söz edip etmediğimi anımsamıyorum. Romanya’ya şiir götüren grubun içinde ikimiz de vardık. O zaman da eğer tanıştığımızda söz etmişsem tekrara düşerim endişesiyle anlatmak istemedim. Kaldı ki bazı anılar bekleyince daha da olgunlaşıyor.

İzmit’te sık sık şiir etkinlikleri olurdu. “Aşkın Taç Yaprağı” ve “Söyle Yüzüm Tanığımsın” adlı kitaplarını orda imzalamıştı bana Ahmet ağabey. Başka imzalı kitapları da var.

Her şeyi çok güzel anlatır. Hele insanlığın ortak değerleri söz konusuysa… Örneğin; Nazım Hikmet’i, Hasan Hüseyin Korkmazgil’i, Bedri Rahmi Eyuboğlu’nu ondan dinlemek var. Ruşen Hakkı’yı anlatışını unutabilir miyim? Bana özeldi. Telefon konuşmalarımızda anlattığı çok güzel olaylar, öyküler de var ayrıca.

Öyküden dünyadır o aynı zamanda.

Uzun yıllar önce Che hakkında kitap yazacağından söz etmişti. Muhtemelen Che’yi şiirleştirecekti. Aklımda öyle kalmış. Şimdiye kadar neden sormadığımı bilmiyorum. O isimde kitabının yayınlanıp yayınlanmadığından da haberim yok.

9. Şiir Kitabım “Göze” hakkında yazı yazdığını; yazının da Berfin Bahar Dergisi’nde yayınlanacağını söylemişti telefon görüşmemizde. Ne büyük onur benim için. Ve caymasını istemediğim müjde. Ama aynı zamanda “tehdit” de etmişti beni o telefon konuşmamızda. “Şiirlerinde çok fazla bir sıfatı geçiyor Hayrettin! Bir daha böyle yaparsan diline biber sürerim senin! Bir sıfatını kullanmayı yasaklıyorum sana!”

Gördüğünüz gibi bu yazıda yasağa bütünüyle uydum ve o sözcüğü hiç kullanmadım. Özellikle yaptım bunu. İnsan nazlanamaz mı ağabeyine! Eğer bu yazıda bundan ötürü eksiklik hissederseniz bilin ki Ahmet ağabey yüzündendir.

Öyle ya! Küçük de olsa kusuru olsun.

Ahmet ağabey varsıllıktır edebiyatımızda.

Hayrettin Geçkin

#GündemArşivi #HayrettinGeçkin #AhmetÖzer #Edebiyat #Dostluk #Şair #Şiir #Anılar #Sözler #Sıfat #Yazmak #Göze #ModernSiir

Siz de fikrinizi söyleyin!