Kırmızı Beyaz

En iyi yaptığımız şey, kendi sahamızda kendi oyuncularımız tarafından atılan golleri izlemek, ilginç olan ise; tribünde yalnız bizim taraftarımız var, yalnız bizim oyuncularımızdan oluşan kadromuzla ve yalnız biz gol yiyoruz.

Tüm taraftarlar heyecanlı, rakip kale boş; nasıl öz güven var değil mi diyoruz? Ya nasılsa bu maçı kazanırız diyoruz, bitmiyor maç. Artı doksan artı doksan dedikçe hakem, sabrımız azalıyor. Ama, ne izlemeyi bırakıyoruz, ne de stadı terk ediyoruz. Yaşadığımız kaosun paradoksu resmen.

Sahada koşuyor oyuncular, tam forvet koşar adımlarla rakip kaleye doğru gidiyor ayağında iterek topla, taraftar heyecanla ayağa kalkıyor, sunucunun sesi yükseliyor, o sırada bizim takımdan başka oyuncularsa hızla kumpas misali planla, o oyuncuyu ablukaya alıp, topu kapıp, sarı kart görmesi için de oyuncuyu kışkırtıyorlar. Hakem de rüşvet mi almış ne, hata yapmasa da elinde tutarak beklediği sarı kartı gösteriyor kahraman oyuncuya. Oyuncu adaletsizce cezalandırılıyor.

Forvet gibi bazı dostları da hınçla daha agresifçe koşuyor topa, hiç birine pas gelmiyor. Gol atacak kimseye pas verilmiyor sahada, biz taraftarlar da çıldırıyoruz.

Her devre arasında, güzel planlar yapılarak her şeye rağmen, umutla tekrar sahaya gelen güzel oyuncularımız azalmış nüfuslarıyla, azalarak devam ediyorlar yorgunca maça. Kırmızı kart yiyen oyuncular arttıkça maçın kazanılması da mümkün görünmüyor, ama umut bitmiyor işte. Maçı kaybedersek stad da elimizden gidecek.

Bizden olan rakipten para alan oyuncularsa, her fırsatta atıyor kalemize golü. Dünyada böylesi usulsüz ve ilginç bir maç görülmedi. Dünyada takipte maçı, e stad güzel, taraftar izlemekte, sonuç belli, eğleniyorlar hatta üzerine geçiyorlar dalgalarını, ellerinde arada tokuşturdukları bira bardaklarıyla, hepsi şişko adamlar. Rakip takımın on bir oyuncusu ise hiç yorulmadıkları gibi, üzerine yedek oyuncularına bile gerek kalmıyor.

Golü atacak forvetlere pas vermeyen küçük adamlar, alayla dünyada alkışlanıyor. Bu hain oyuncular için; aynı forma giyen arkadaşlarına hainlik mübah, stadı satmak caiz, sahada kalesine gol atmak kahramanlık, ailesine başarı kazanırcasına, (aldığı rüşvetlerle) böbürlenmek de haklarıymış gibi tavırlarla.

Herkes stadın çoktan satıldığını biliyor, herkes artık sahadaki sözde (hain) oyuncuların da farkında, taraftarlar ise bir umut diye bekleyen insanlardan, doğrusu umutsuzca aslında bekleyişlerden oluşuyor. Maç, hala devam ediyor.

Maçta skoru; kendi kalelerine attıkları goller ve aslında, arkadan yapılmış gizli antlaşmalardaki rüşvetler belirlemişti. Kim bizden kim onlardan belliydi, renklerdi umut, aynı renklerde giyilen formalarda.

Yaşasın, Kırmızı Beyaz!

Siz de fikrinizi söyleyin!