Deneme,  Kitaplar,  Tartışma,  Toplum

Kandırıkçı – Önsöz

Gündem Arşivi için önemli olacağını düşündüğüm bir yazıyı takdirlerinize sunuyorum. Birbirimizi neden kandırıyoruz. Kimler bizi nasıl kandırıyor. Buyrun önsöz den alıntılar okuyunuz…

KANDIRIKÇI’yı bir kitap olarak yazmaya karar verdiğimde yeterince kandırıldığımı düşünüyordum. Sokrates’in bir sözü var ya “Bir şey biliyorsam, hiçbir şey bilmediğimdir” diyor ya benimki de o hesap oldu. Konuyu araştırmaya başladığım da bu konu da da hiçbir şey bilmediğimi daha yeterince kandırılmadığımı düşünmeye başladım.

“Kandırıkçı seni” diye muzipçe işaret parmağımızı iki yana sallayarak işaretle gösterdiğimiz çocuğun bile büyüklerini kandırmak için anne karnında olayları gözlemleyerek kandırmayı öğrendiğini bile düşündüm. Gülmeyin valla öyle. Herkes herkesi her yerde, her yaşta kandırıyor. Herkes birbirini kandırınca da ortaya yaşanamaz bir hayat ve iğrenç bir manasızlık çıkıyor. Kim kimi nasıl kandırıyor, ne yöntemler kullanılıyor. Okuyucularım bilir ben derleme, örnekleme ve yorumlama türü yazıyorum. Tek kendi düşüncemi yazarsam olmaz bana göre. Kandırırken uzmanlık gerektiren konularda bile (örneğin algı yönetimi vb gibi) etrafımızdaki insanlar bu işin uzmanlarına taş çıkartacak yöntemler bulabiliyorlar. Neden kandırıyoruz neden buna ihtiyaç duyuyoruz önce ona bakmak lazım.

İnsan beyni insanın bedensel ve psikolojik bütünlüğünü korumaya programlı.

Hayatın her anında beyin yeniden şekilleniyor. Yaklaşık 86 milyar nöron var bölümler arasında katrilyonlarca bağlantı olduğu ileri sürülüyor. Bu uçsuz bucaksız bağlantı denizleri sürekli olarak sağlamlıklarını değiştiriyor ve bir yerdeki bağlantılarını kesip başka bir yerle bağlantı kuruyorlar. Geçen haftaya veya geçen yıla göre daha farklı bir insan olmamızın sebebi bu. Bir şeyi hatırlamak bu demek oluyor.
(Çeviren: Uzman Psikolog Lamia Kalender Ergül Kaynak: https://nautil.us/issue/91/the-amazing-brain/your-brain-makes-you-a-different-person-every-day)”

Yukarıdaki alıntıya göre anladığımız beyin insanın yaşam şekline göre insanı yönlendiren kendiliğinden bir programa sahip. Bu da kişinin karakter ve ahlak oluşumuna göre hayatını yönetme ve şekillendirmesini sağlıyor. Beynin en iyi ve önsel fonksiyonu ise görmek. Bu erkekler için daha geçerli olsa da kadınların işitsel varlıklarla sınırlanması ise bana çok doğru gelmiyor. Kadınlar mı yoksa erkekler mi daha çok kandırıyor ya da kandırılıyorlar bunların istatistiklerini de vereceğiz elbette. İnsan niye kandırır merak edenler için önce benim görüşüm sonra akademik fikirleri aktaralım. İnsanların hayatlarında çok tehlikeli bulduğum birkaç kelimenin altını çizmek istiyorum önce.

Daha. Daha çok, daha fazla, daha az. Daha sorunsuz, daha yeni, daha iyi vb bunlar çoğaltılabilir. Bu kelimenin yüzünden insanlar benim üçlü tanımlamam olan ŞEHVET-ŞÖHRET ve SERVET hastalığına tutuluyorlar. Daha iyi yaşamayı daha zengin, maddi olanakları daha iyi daha iyi yerlerde ve mevkilerde yaşamak olarak algılayan yani anlayan insanlar genellikle şehvet düşkünü insanlar olarak tanımlıyorum. Şehvetlerini elde etmelerinin yolu da servetten yani paradan geçtiği için hedon (Zevkçi) yaşantısına en iyi şekilde devam edebilmek adına makyevelist yöntemlerden olan kandırmayı tercih ediyorlar. 

Gün geliyor ki sadece hayvani bir şekilde zevk almak da artık onları tatmin etmiyor. Bu kez de beğenilmek, takdir edilmek, onure edilmek, alkışlanmak, övülmek vb okşayıcı duygular içeren şöhret hastalığına yakalanıyorlar. Bu üç hastalığın pençesine düşüldüğünde ise insanlıktan çıkılmış sadece zevk için yaşayan bir organizmaya dönüşmüş oluyor insan. Bu artık bir yaşam biçimi haline geldiğinde ise o kişinin beyni artık onarılamaz hale geliyor. Kurtuluş ise intihar ya da ölüm. Hatta kendi suçunu başkasına yükleyerek başkasının bedeninde kendini cezalandırmak için öldürmeye bile meyilli olabiliyorlar. 

Kandırmayı anne karnında öğreniyor insan. Bebek doğduğunda anne sütünü alabilmek, anne sıcaklığından mahrum kalmamak için ağlamayı seçerek anneyi kandırmaya başlıyor önce. Herkes hoppala bu doğal bir süreç. Bebek aç kalınca elbette ağlayacak vb diyecekleri duyuyorum ama ben buna katılmıyorum. İnsan bencil bir varlık. Önce ben diyeni candan aziz canan olmaz diyen bir varlık. Çocuğu için ya da çok sevdiği biri için canının verenlerin istisnası dışında bu böyle.

Şimdi gelelim neden kandırıyoruz. Sonra da kandırılmayı tercih mi ediyoruz . İnsan en iyi, en güçlü (Hükmeden) ve en büyük olma programıyla donatılmış bir yapıya sahip. Kendisinden daha iyi durumdaki birine karşı bilinç altında önce hasetlenme (Othello Sendromu) sonra ise düşmanlık beslemeye başlıyor. Bu süreç ise kişinin yanlış yola girmesi için yeterli oluyor. Bütün bunlara sebep tabii ki kişinin hayatı anlama, algılama ve beklentilerini belirlemesi olarak karşımıza çıkıyor. Beklentiler ise hayattaki rolünü ya da hedefindeki rolleri tayin edeceği için kişinin kişiliği ve karakteri de ona göre şekilleniyor. Ahlaki ve etiksel değerleri de tabii ki. Çevresel ve coğrafik faktörler elbette çok önemli ama kişi isterse kendini yetiştirirse bu etmenleri dışarıda bırakabilir. Dikkat ederseniz herkesin en çok kandırıldığı alan olan politik alanına hiç değinmedik. “Turpun büyüğü heybede” sözü gibi onu en sona saklıyorum. Kandırma kaotik ortamda gelişen, politik yollarla daha çok bulaşan sosyokültürel bir hastalıktır bana göre. Sosyal çürümenin bireyselleşmiş halidir.

Kandırmanın insani yönlerini incelerken hayvanları atlamamak gerekiyor. Hayvanlarda kandırıyor. Aslan avını, köpek insanı, kedi fareyi. Kandırmak doğal seleksiyonun bir parçası dememe az kaldı durun bakalım. Bütün bunları yazmamızın nedeni tabii ki daha az kandırılmak, hayattan daha az zarar görmek. İnsanın bencil yapısı insanın kendi cinsini ve başka canlıları kandırmasına müsait olsa da bunun doğru olmadığını söylemek gerek. Aslında insan ilk önce kendini kandırıyor. Peki TDK ya göre bencillik nedir Bencil, kelime anlamı itibariyle sadece kendini düşünen başkalarını önemsemeyen insanlara denilmektedir. Bencil insanlar kendi menfaatlerini her şeyden ve herkesten üstün tutan kimselerdir. “Bencil insanlar için başkaları hiç önemli değildir. Başkalarının ihtiyaçlarını görmezden gelmektedirler. Bu nedenle bencil kimseler toplumda güven duyulmayan, kabul görmeyen insanlar olarak ifade edilmektedir.”

Demek ki kandırıkçılar bencil insanlarmış. Eee bizler de biraz kandırıkçı değil miyiz. Biz ne kadar benciliz o zaman bir soralım kendimize. Bakın ünlü Alman düşünür Freud ise bu konuda ne diyor. O’na göre bencillik insanın doğasının bir parçası. “Freud, insanı, doğası gereği bencil olan, hazza ulaşmaktan başka bir amacı olmayan bir canlı olarak düşünmekte; uygarlığı ise insanı sınırlayan, içgüdülerini bastırmaya zorlayan, hoşnutsuzluk veren bir yapı” şeklinde tanımlamaktadır. Bu çok tartışma götürür bir konu. 

Devam edelim. Kandırıkçılık ailede başlayan bir sosyal çürüme. Hatırlar mısınız TV de bir dizi vardı “En Son Babalar Duyar” diye orada “Hallederiz Kadir” karakteri bu tanıma ne kadar uygun. Anne karnında aile bireylerinin yalanlarını ve davranışlarını tepkisel reaksiyonlarını kaydeden bebek dünyaya geldiğinde bunların bir kısmını hatırlayarak kullanmaya başlayacak ve hayatını ona göre şekillendirecektir. Elde etmek istediklerinin yolunun yalandan, kandırmadan geçtiğini öğrendikçe de insan küçük çaplı bir dolandırıcı olup çıkmaktadır. Kandırmayı biraz da çocuğun küçüklüğünde aile teşvik ediyor. Yanlışa göz yummak, suçu görmezden gelip susmak da bu işin bir parçası.

Küçük bir öykü anlatayım. Babası ölen Salim diye bir çocuk annesiyle yaşamaya başlar. 7 yaşındadır. Okula da gidemez, boyacılık, Pazar yerlerinde hamallık vb yaparken artık iş bulamaz eve ekmek getiremez olur. Günlerce aç yatarlar. Salim sonunda bir fırından ekmek çalar eve getirir. Annesi nasıl aldığını sormaz. Sonra ki gün Salim 2 ekmek ve üç yumurtayla gelir eve. Annesi yine sormaz, oturur yerler. Salim bakar ki annesi getirdiklerinin kaynağını annesi sorgulamıyor sadece karnının doymasına bakıyor komşunun kümesinden bir tavuk çalar be sefer. Keser yerler. Salim çalmaya, alışmış hatta kolayına geldiği için potansiyel hırsız olmuştur. Çalmalarının sonu gelmez. Gasp etmeye başlamış, evlere dükkanlara girmeye başlamıştır.

Artık evlerinde buz dolabı bile vardır ve doludur. Sonunda Bir kuyumcuyu soyarken yakalanır. Kuyumcu ile çıkan kavgada kuyumcu ölür. Salim yakalanıp idama mahkum edilir. Asılmadan önce son isteği sorulur. Annesinin dilini öpmek istediğini söyler. İstek annesine iletilir. Annesi oğlunun son arzusunu kırmamak için idam sehpasına çıkar ve oğluna dilini uzatır. Birden annesinin dilini ısıran Salim annesinin dilini koparır. Kan içinde bayılan kadın hastaneye kaldırılırken idam vukuatlı oldu denilerek infaz ertelenir.

Durumu duyan hakim Salim’i görmek ister ve neden annenin dilini kopardın diye sorar. Salim; annesinin ilk ekmek ve yumurtayı çalıp eve getirdiğinde kendisine kızmadığını, nereden aldın, çalışmıyorsun da diye sorgulamadığını ve hırsızlığına göz yumarak teşvik ettiğini, bu yüzden hırsızlık yaptığını ve kuyumcuyuda korktuğu için istemeden kazara öldürdüğünü, çok pişman olduğunu söyler. Bunun üzerine hakim davanın yeniden görülmesi için üst mahkemeye yazı yazar. Salim kazaren adam öldürmek ve soygundan 20 yıl ceza alır. Annesi de yargılanır ve bilerek azmettirme ve suça teşvik ettirme suçlarından 5 yıl ceza alır. 3 yıl yatan Salim aftan yararlanarak cezaevinden çıkar kimsesiz çocuklar için çalışmak üzere vakıf kurar….

Evet bu öyküden de anlaşılacağı üzere aile, her şeyin başı.

Bir yandan da dini (Uhrevi kandırıkçılık). Dünya üstündeki bütün dinler insanları kandırmak, kullanmak, ayar vermek, kendilerine uydurmak vb sebeplerle ütopik vaatlerle kandırmıştır. Hala da devam ediyorlar. Ünlü düşünür Mevlana bile “Zengin olmak çok şeye sahip olmak değil, az şeyle yetinebilmektir” diyerek insanları kandırmamış mıdır. Sofistik bakışla alkışlanan bu söz aslında insanlara siz yetinin, sizin sahip olmadıklarınızla, olamadıklarınızla birileri sizden daha iyi daha rahat yaşasın cümlesini ifadesinin içine kazılmak üzere gömmüştür. Bu da geniş bir konu. 

Kandırma insanın doğasında var belki ama politikacıların bunu meslek haline getirmesi ve insanı aptal yerine koymasına üzülüyorum. Politikacılar şunu da biliyor ” Karşısındakini aptal zanneden, dünyanın en büyük aptalıdır” Obsesif kuşkulu yaşamaktan, sürekli kandırılıyor muyum korkusu taşımamak için kültürümüzü, bilgi birikimimizi arttıralım ve kiminle olursa olsun ilişkilerimizde mesafeyi hep koruyalım. Mesafe saygınlıkta uyandırır unutmayın.

Olabildiğince insan olabilmek ve insan kalabilmek umuduyla bütün okuyucularıma saygılar sunuyorum…

Dursun Uzun

Gazeteci/yazar/Danışman- 0533 265 75 63 whatsapp’tan ya da dursunuzun33@hotmail adresinden görüşlerinizi aktarabilirsiniz.

#gundemarsivi #dursunuzun #yenikitap #kitaponsozu #onsoz #tartisma #toplum #kandirilmak #kanmak #fikir #kandırıkçı

 

30 yılı aşkın süredir gazetecilik yapıyor. 2010 yılında Karıcığım Sevgilim Olur musun adlı kitabının ilk baskısıyla yazarlığa adım attı. Kitabın ikinci baskısı uzun bir gazetecilik/danışmanlık ve siyasi coğrafyadan sonra 2019 Kasım ayında yapıldı. Şu anda ülkenin her yerine ulaşıyor. Diğer eserleri Şehrin Çıkışlarını tutun (şiirler) Altta kalanın canı çıksın (Öyküler) Çakal kapısında yatırılan aslan Melda (roman) Çocuk kitapları 12 kitap Eğitim yayınları / Sosyal sorumluluk projeleri/kamu spotları 55 yaşında Tokat/zile doğumlu Mersinde yaşıyor. Evli Atatürkçü 3 çocuk babası...

Siz de fikrinizi söyleyin!