Deneme,  Gundem Arşivi Klasikleri,  Toplum

İstanbul Sözleşmesi Yaşatır

Sanırım yeryüzünün en güvenilmez, sözünden dönen, ikiyüzlü ve dönek tek varlığı insandır. Diğer canlı türlerinde bu duruma rastlamayız. Mesela yeryüzünün her yerinde tavşan tavşandır korkaklığı ile tanımlanır; aslan, gücü ve yiğitliğiyle; tilki, kurnazlığıyla…

Hayvanlar yaşadıkları yere ve döneme göre konum almazlar, daha dürüstlerdir insanlara göre. Köpekler havlarlar, kaplumbağa veya kedinin taklidini yapmazlar veya bir sürüngen bir gün aslan kesilip ertesi gün de süt dökmüş kedi olmaz. İnsan böyle midir? Yeryüzünün en çok kılık değiştiren, yalan söyleyen, zora girince tilki olup kuyruk kısan, kolay günlerde ise aslan kesilen tek canlı türüdür insan.

İnsanın bu kılık değiştirme, iktidar olma hırsı, doğanın dengesini bozma durumunu da bilmiş olmalı ki tanrıları yeryüzünde bir tek kendileri için icat etmişler. İnsan dışında başka hiçbir canlının tanrıya, adalete, vicdan ve merhamet ilacına ihtiyacı yoktur.

Gün bitiyor; yalnızlıktan, uykusuzluktan, işsizlikten, adaletsizlikten, mafya videolarından, ikiyüzlü insanlardan, ikiyüzlü politikacılardan yorulan, bıkan bir yorgunlukla sokaklardan kopup herkes kendinin olmayan evlere dönüyor.

Gece yarısı uykudan kâbuslarla uyanıp beklemediğin kişilerden aldığın mesajları okuyorsun. “Seni iyi gördüm” diyor bir mesaj; yalnızlığımı, yaşadıklarımı, acımı yüzümde okumaya çalışan biri. Oysa yaşadıklarımı yüzüme bağlayabilecek o kadar uzun bir ara kablo olsaydı, belki o vakit okuyabilirdi yaşadıklarımı yüzümden…

Sokaklarda eski heyecan yok, insanlardan tutarlı sözler duyamıyorsunuz eskisi gibi.

Ağır ve zor günlerin yorgunluğunun da sebep olduğunu düşünüyorum, gece yarısı kâbuslarla uyanmalarımın etkisinde.

Elbette vardır bu zor günlerin de yerini alacak olan güzel günler, bu günlere olan inancımdır kalbimi benden ayırmayan tek şey. Sabrımın tek sebebi o güzel günlere olan inancımdır.

“Zor günlerime katkısı olmayanların iyi günlerimde yeri yoktur” diye bir söze rastladım. Birine mi ait yoksa öylesine bir duvar yazısı mıdır, bilmiyorum! Tam da bu yaşadığımız günleri tarif ediyor.

2021 yılının yirmi altı haziran günü yani, İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılmasına tepki koyan farklı kesimlerin aldığı ortak karar ile Türkiye’nin hemen her kentinde çeşitli eylem ve etkinlikler yapıldı.

Bu küçük kentte gidebilecek çok yer yok. Eski sendikama gidiyorum, oturup bir bardak çay içip belki eski dostlardan sıcak bir iki söz duymak umuduyla…

Salonda heyecanlı birkaç kişinin koşuşturması, önlükler, ses cihazı, “deneme bir ki üç ses kontrol” anonsları. Ve sokakta megafonla İstanbul Sözleşmesi ile ilgili bildiri dağıtacak olan tanımadığım üç kadın… Sendikanın salonunda toplamda altı ya da yedi kişi var. Sendikanın bağlı olduğu yüzbinlerce üyesi olan konfederasyonun da seçimleri bir gün öncesinden yapılmış. Bilmem şu sendikal gruptan iki, şundan bir, diğerinden bilmem kaç kişi hesaplarıyla kürsüleri süsleyen ve sendikacılık yapan siyasal çevre eğilimleri!

Bana göre bu küçük kentteki salonda tanımadığım şu üç kadının cesareti ve inandırıcılığı konfederasyonumuzun gücünden daha büyük, daha inandırıcı ve daha içten.

Bu zor zaman insanlarının, bu üç kadının heyecanı ve koşuşturması bana nasıl da iki türlü varlıklar olduğumuzu hatırlattı.

Birincisi; bu heyecanın, umudun, inancın yüzü olan insanlar, bulaşıcı bir iyiliktir insan diyebildiklerim.

İkincisi de kürsülerde sözü kimseye kaptırmayan, 20 Temmuz OHAL’i sonrasında çark eden, evlerinde perdelerin arkasından gizli gizli dünyaya bakan, işini kaybetmemek için seni görünce kaldırım değiştiren, sendika değiştiren, karakter değiştiren, arkadaşını yalnız bırakan, sokakta yüzündeki maskeyi bahane edip yolunu, yoldaşını tanımazlıktan gelen insan türü. Bunları gördükçe de içimden dedim ki insan bulaşıcı bir kötülüktür.

İnsan, iyice bulaşıcı bir kötülüğe dönüştü bu son zor zamanlarda.

Umudu da, umutsuzluğu da, korkuyu da cesareti de insan insana bulaştırıyor. Doğasında zıtların birliğini muhafaza eden tek canlı türü sanırım insandır.

Tanımadığım bu zor zaman insanlarından üç kadın arkadaşımızla beraber iki ya da üç erkek arkadaş da bildiri dağıtılacak sokağa indi. Kısa sürede kentin duyarlı polisi damladı, çevreyi kirletiyorsunuz diyerek önce ses cihazından konuşmaların yasaya uygun olmadığını söyleyerek engel olmaya çalıştılar, “çevre kirliliği yapılıyor” dedikleri yerin on metre ilerisinde Türkcell cep telefonu kampanyasını bangır bangır duyururken…

Sendikada mangalda kül bırakmayan kolay zamanların sınıf sendikacıları yol değiştirerek yandan yandan geçerlerken; içlerinden “Ohhh iyi ki bu maske icat edildi” demişlerdir kesin. Ama onların yüzünde hep bir maske vardır zaten, onların bu kurnazlıklarını gördükçe, insan bulaşıcı bir kötülüktür dedim.

Şu zor kentte tanımadığım bu değerli üç emekçi kadınının çabalarını gördükçe, bu zor zaman insanları oldukça umudun ateşi sönmeyecektir, iyi ki varsınız zor zamanların insanları.

Bizlere rağmen, İstanbul Sözleşmesi yaşatır, yaşatacak.

(2021 notlarımdan…)

Mazlum Çetinkaya

#İstanbulSözleşmesiYaşatır #İnsanSorgusu #OhalDönemi #KadınCinayetleriPolitiktir #KadınDevrimi

Siz de fikrinizi söyleyin!