Kitaplar,  Toplum

Gördesli Makbule ve Demirci Akıncıları – Serra Menekay

“Eğer bir gün Yunan’ın eline düşecek olursam esir olmama müsaade etmeyeceksiniz, gerekirse beni siz vuracaksınız. Söz mü?”

Dünya kahramanlarıyla övünür, ama nasıl? Kimileri kırar, döker, uçar, kaçar… Kırıp döktüğüyle mutlu olur, bir kişi onlarca kişiyle başa çıkar, aralarından sıyrılır, kurtulur, bir başka yerde yine boy gösterir. Çoğunlukla bakışı insani değildir, bazen karşısına çıkanı sadece orada olduğu için öldürür, yok eder. Sonra arkasına bile bakmadan çeker gider.

Kimileri herkes gibi, sıradan denebilecek kişilerdir. Tarlasını sürer, evinde ailesinin içindedir. İşinde gücündedir, esnaftır, memurdur, avukattır, yazardır, kaymakamdır. Sessiz sakin, sadece yapması gerekeni yapar. Gün gelir görev düşer, işte o zaman ne yapacağını bilir. Amacı kahraman olmak değildir, sadece üzerine düşeni yerine getirmeye çalışır. Büyük çoğunluğu da görevi sona erdiği zaman tekrar eski uğraşına geri döner. Onca kahramanlığı kendisi yapmamış gibi…

“Dövüştü pir aşkına,
Yaralandı birkaç kere
Ve saire
Ve kavga bittiği zaman
Ne çiftlik sahibi oldu, ne apartman.
Kavgadan önce Kartal’da bahçıvandı,
Kavgadan sonra Kartal’da bahçıvan…”

Yüzlercesi, binlercesi arasından sadece birkaçının anlatıldığı bir tarihi roman sözünü ettiğim. En önemlisi de Ulusal Kurtuluş Savaşımızın kadın kahramanlarından birini anlatırken çevresinde adı duyulmuş, duyulmamış birçok yiğit insanın yaşamına tanık olmak çok değerli. “Ne günler yaşamışız.” diyoruz, okurken, “Ne çok kahramanımız, ne çok hainimiz varmış”… Neyse ki kahramanlarımız, hainlerimizden çok daha fazlaymış da karanlıktan aydınlığa ulaşmışız.

Bir zamanlar Balkanlar’dan Kafkaslar’a değin uzanan bir coğrafyayı yurt edinen insanların son sığınağı olan Anadolu insanının romanı… İsmini bir yerlerden duyduklarımız da var duymadıklarımız da. Aslında hâlâ bilmediğimiz nice isimler olduğuna inanıyorum da içim yanıyor. Destan yapmaktan destan yazmaya fırsat bulamamış bir ulusun evlatlarıyız biz. Dilerim bir gün bir yerlerden izlerine ulaşırız.

Gördesli Makbule’nin yanında sözü edilmesi gereken çok kişi var elbette. En önemlisi romanın adında da geçen Demirci Akıncıları’nın müfreze komutanı, Kaymakam İbrahim Ethem Bey. Parti Pehlivan Ağa, Halil Efe, Doktor Fazıl Bey gibi gerçek isimleri yakından tanımak okurun dağarcığını zenginleştiriyor.

Gördesli Makbule yazının başında belirttiğim gibi bir süper kahraman değil, ancak sözcüğün tam anlamıyla tam bir halk kahramanı. Yapması gerekenin bilincinde, evinde oturmaması gerektiğini duyumsuyor. Ne denli güçlü bir karakter olsa da o yılların Anadolu geleneklerine başkaldırması kolay değil. Annesinin, ağabeylerinin ve sonrasında sözlüsünün dediklerine doğrudan karşı gelemese de gönlünde hep isyan var. Vatan elden gitmek üzereyken bir kenarda oturamama isyanı sonunda istediğini yapmasının yolunu açıyor elbette.

Romanda hiç kimsenin yaptıklarında, yaşadıklarında abartı yok. Herkes gibi yaşıyorlar, daha doğrusu onların durumunda, düşüncesinde olan herkes gibi… Öyle ki, günlerce açlık çektiklerinde, soğuktan üşüdüklerinde, uykusuzluktan halsiz düştüklerinde aynı duyguları paylaşabiliyorsunuz. Onlarla acıkıp, onlarla susayıp, onlarla uykusuzluk çekiyorsunuz. Bence en önemlisi de acı çektiklerinde gözlerinizden birkaç damla yaş süzülüveriyor.

Ve… “Bu insanlar olmasaydı, biz bugün bu koşullarda yaşayabilir miydik?” düşüncesini yüreğimize hançer gibi saplıyor. Gerçekten bu insanların değerini biliyor muyuz?

Yazarın bu konuyu bu denli gerçekçi ve bu denli duygusal aktardığı için kutluyorum.

Bunun dışında paylaşmak istediğim birkaç düşüncem daha var.

Son yıllarda oldukça çok sayıda Kurtuluş Savaşı romanı yazıldı, yazılıyor. Yazar birçoğunda olduğu gibi tarih güncesi yazma tuzağına düşmemiş. Örneğin, hepimizin çok iyi bildiği, İnönü, Sakarya ve Dumlupınar gibi birbirinden değerli ayrıntılara girmeden okurun o anda bilmesi gerektiği kadar bilgi vererek odak noktaları olan Gördesli Makbule ve Demirci Akıncıları’ndan uzaklaşmamış.

Kaynak olarak İbrahim Ethem Akıncı’nın “Demirci Akıncıları” kitabından yararlanılmış, ama anladığım kadarıyla sadece gerektiği kadarıyla ve gereken yerlerde. Bu da romana bir belgesel olmanın ötesinde makul bir gerçeklik katmış.

Bu iki konuda yazarı özel olarak kutluyorum.

M Osman Akbaşak

Siz de fikrinizi söyleyin!