Deneme,  Güncel - Aktüalite,  Tartışma,  Toplum

Bi Haldeyiz

Biraz önce sayfa arkadaşım Aysel Tipici’nin, “Kötülüklere İnat Doğadan Medet Ummak” başlıklı paylaşımını okudum. Nasıl bir sarmalın içine düşürüldük ülke olarak, nasıl bir karanlığa saplandık, nasıl bir kuşatılmışlık içindeyiz, nasıl bir kıstırılmışlık, nasıl bu hale geldik diye ard arda sorular oluştu zihnimde yazıyı okuyunca… İnsan neresi demekten kendimi alamıyorum.

Cudi Dağı da yanıyormuş bu arada, Munzur Festivali’nin iptal edilmesini protesto eden gençlerin canına okumuşlar. O bölgede olup bitenlerle ilgili olayların pek çoğunun basında yer almadığını, yer alanlara da seyirci kalındığından yakınıyor kimi arkadaşlar. Haksızlar mı?

Aysel Tipici’nin deyimiyle “halkın cehaletine güvenerek” kötülük üstüne kötülük yapılıyor ülkemizde. Zam, zulüm, ülkenin değerlerinin talan edilmesi, baskı şiddet, orman katliamları almış başını gidiyor. Bunlara karşı çıkacak, ülkedeki yıkımı durduracak bir muhalefet de ne yazık ki yok. Davutoğlu’nun, Meral Akşener’in açıklamalarına bakıp insanlığınızdan utanıyorsunuz. Bunlarla mı geri alınacak cumhuriyet, bunlarla mı kurtulacak ülke…

Sayfa arkadaşım Nehir Eminağaoğlu sağ olsun, Kaz Dağları ile ilgili 2019 yılına ait paylaştığım dramatik bir anımı paylaşmış sayfasında: İyi mi etmiş kötü mü etmiş bilmiyorum. Okudum ve kendime küstüm… Halbuki iyi şeyler, umutlu şeyler yazmak istiyorum ben… Türkiye’nin durum iyi değil gerçekten. Tehlike çok büyük. Sanıldığından, görüldüğünden de öte. Ama öteden beri söylediğim gibi; bilinen bilmeye, görülen görmeye yetmiyor ne yazık ki.

Geldiğimiz durumu yalnızca ülkeye kastedenlere, ülkeyi yöneten siyasi iktidara, onun muhalefet gibi görünen uzantılarına, silah tekellerinin, uyuşturucu baronlarının Türk uyruklu temsilcilerine bağlamıyorum.

Emin olun samimiyim bu konuda. Halkın aklını yitirmiş, duyarlıklarını hepten kaybetmiş haline bağlıyorum daha çok. Benim umutsuzluğumu bu hal tetikliyor. Nehir Eminağaoğlu’nun bugün paylaştığı anımı içim yanarak okurken bir kez daha anladım bunu. İsterseniz siz de bir okuyun. Ve bana bir şey söyleyin.

Tanıştığımız birinin yakını, Kazdağları’nda siyanürle altın arama bahanesiyle on binlerce ağacı katleden ve Çanakkale’nin içme suyunu zehirlemeye kalkışan şirkette iş bulmuş…

Adam diyor ki, “İsyanı başlatanlar isyanlarına bir an önce son verseler de şirket bir an önce işini yapsa…Çünkü bizim yakını, çalıştığı fabrikadan çıkardılar. Üç çocuk! Elinde avucunda bir şey yok. Mutfakta tencere kaynamıyor.”

Dedim ki eğer Çanakkale’nin tek içme suyunu da zehirlerlerse o yakınınızın çocukları su dahi içemeyecekler.

Adam ne dese iyi: Onlar Gelibolu’da oturuyorlar, oranın suyu bu işten etkilenmeyecek.

Bütün gün sustum.

Hayrettin Geçkin

Siz de fikrinizi söyleyin!