Deneme,  Güncel - Aktüalite,  Toplum

Ayakkabıcı Mahmut

Geçen perşembe, Kadıköy’den Beyoğlu’na doğru yola çıktım, 2000’lere kadar çok sık yaptığım bir turun, 20 küsur sene sonra tekrar keyfini çıkaracaktım.

Hava güzel, rota basit; Kadıköy’e minibüs, oradan vapur marifetiyle Karaköy, ardından Finiküler ile Tünel, tabanvayla Taksim meydanı ve Gezi’de son mola. Dönüş, Gümüşsuyu’ndan tabanvayla devam, önce Dolmabahçe sonra Beşiktaş ve gemi ile Kadıköy.

Tur programı;

1) Türk-Alman kitabevi,
2) Orta yaş klasik konfeksiyon ürünleri satan (ceket, gömlek, pantolon, şapka, trençkot, eldiven, kemer, kaşkol, yelek v.s.) birkaç mağaza turu,
3) Şampiyonda bir + bir çeyrek ızdıraplı,
4) Balık pazarının kokusu ve muazzam tezgah / vitrin manzaraları, Hisar pavyon…
5) Cumhuriyette 2 meze 2 tek veya 1 duble rakı eşliğinde öğlen molası,
6) Çiçekte cila niyetine 1 Arjantin ve üstüne kallavi bir Türk kahvesi,
7) İnci’de nefis profiterol,
8) Yavaş adımlarla sindire sindire son durak, istiklalin çıkışında sağda, ayakkabıcı Mahmut.

Gerçekleşen olmaz olasıca hal-i pür melal;

1) Türk-Alman kitabevinin 2.katı (teknik kitaplar) kapanmış, alt katı kafe olmuş, sadece birkaç yüz ikinci el görünümlü kitap var raflarda, kitaptan sorumlu olduğu belli, ben yaşlardaki hanıma umutsuz bir şekilde; “Stahlbau son baskı” diye sorarken ki üzüntüme, aynı üzüntülü bakışla kurduğu şu cümle ile yanıtladı: “maalesef teknik kitap artık gelmiyor, istediğiniz bir kitap varsa siparişle getirtiyoruz.”
2) O konfeksiyon mağazalarından bir tane kalmamış hepsi kapanmış hepsi!! Ya dönerci olmuş ya hamburgerci yada bilmem ne b*k!
3) Şampiyon mercan olmuş, şampiyon yok olmuş!!!
4) Şükür ki Balık pazarı yerinde ama ne eski kokusu ne de görüntüsü yok! Hisar çoktan kapanmıştı, onu çoktan gönlümüze gömmüştük…
Hepsi mi kapanır be kardeşim ya, hepsi mi ya !?!?!?!?!?!?!
5,6) Moralim çok bozuldu, Cumhuriyete ve Çiçeğe uğramadım, hatta kafamı çevirip bakamadım bile…
7) İnci’nin kapandığını duymuştum çoktan, da, gözümle gördüm, çok büyük boşluk / üzüldüm!
8) Son darbeyi ayakkabıcı Mahmut’un dükkanına varınca yedim, 1 sene kadar önce kapanmış. Maalesef, daha yeni sayılır, neden geciktirdim ki bu turu bu kadar? Hangi “boş” işler bu gecikmeye sebep oldu? Yazık oldu. Gittim ustalarını aradım hala sokakta, bir tanesi kalmış ökçe yapıştırıyor / çakıyor belli, dükkanı bir müşteriye emanet edip malzeme almaya gitmiş, düşün ki çırak bile tutacak mecali kalmamış!!! ki o Ayakkabıcı Mahmut, zamanında “menderesin ayakkabıcısı” diye nam salmış bir usta / mağaza idi, kışın kauçuk yazın kösele tabanlı el yapımı deri / süet klasik ayakkabı yapardı / yaptırırdı / satardı.
Yok olmuş! bitmiş! Ayakkabıcı Mahmut artık yok! O kaliteli / sağlam / doğal ayakkabılar da yok!

Yerine bir mobil operatörün mağazası açılmış, ne işe yarıyor bu mobil operatör mağazaları!?!?!?!?!?! ihtiyarların silinmiş fihristlerini kurtarıyor(!!!) ki ihtiyarlar kimselerini arasın, kimseler ihtiyarları aramıyor(…) tamam.

Hepsi mi kapanır be kardeşim ya hepsi mi!?!?!?

İstiklal saç ektirmiş “angut” tarlası!?!?!? iki üç adım zıplayarak ilerleyeyim desen, gözün kamaşır, güneş sanki parlıyor… Siyah çarşaflar yansıyan ışığı emiyor! görüntü berrak / çıplak /çirkin, yerde gökte arama boşuna, al işte sana saygıya muhtaç bir cehennem!!!

Eskiyi bilmeniz gerekmiyor; memleketin resmini çekmek istiyorsanız gidin istiklale, gezin / görün, veya gitmeyin!   Beni vebale koymayın!

Ben, bir daha asla gitmeyeceğim, ki en azından, hafızamdaki hatıralar da silinip yok olmasın… 

Not: Beyoğlu’nu merak eden, anlattığımı anlamayan var ise şayet, şu aşağı bıraktığım kitapları okuyabilir, kitapta bahsi geçen dönemleri ucundan / kıyısından-az biraz görmüş / dinlemiş biri olarak, ne demek istediğim muhtemelen anlaşılır.

“Beyoğlu’nda Beyaz Ruslar” ile başlayıp, Jack Deleon‘un tüm İstanbul kitaplarını okumanızı öneririm.
Tanıma fırsatım olmadı ama, rahmetli Jack yabancı değil, bizim “Jak”,
İstanbul’da doğmuş – yaşamış – ölmüş Yahudi asıllı bir Türk.
Muhtemeldir ki, Beyoğlu’nun son halini göremesin diye, ilah onu erkenden yanına almış. O da kapatmış gitmiş velhasıl!…
Son not: hakkını yemeyeyim, cafe Nero tarihi bir binayı komple almış restore etmiş ve hizmete açmış, güzel olmuş – da, işte ne diyeyim… Hayy bin kunduz!

Dönüş heyecanım kalmadı, rotayı değiştirdim isteyerek. Taksim meydanının son halini merak dahi etmedim, Gezi’nin çoktan kapandığını da duymuştum zaten, gözümle görüp, AKM ve Gezi pastanesinin hafızamdaki son enstantanelerini silmek / güncellemek istemedim…

90’lara kadar çok sık yaptığım bir Çarşıkapı sahaflar / bit pazarı turum da var, eğer ki son halini keşfetme motivasyonunu bulabilirsem, standli damarlarımı patlatmak uğruna onu da yazacağım…

Ezbey

“İnsan Anlamadığının Düşmanıdır.”

 

deklere edenler başımın üstünde, dikte edenlere insafım yok!

Siz de fikrinizi söyleyin!