Edebiyat,  Kitaplar,  Toplum

Alazlanmış Yürekler

Edebi metinler; şiir, öykü, roman, deneme; hangi tür olursa olsun esas itibarıyla insan araştırmasıdır. Böylesi bir araştırma aynı zamanda insanı, okuru demek daha doğru; kendisine, aklının ve yeteneklerinin sınırlarına doğru yola çıkarır. Bu yolculuk sırasında okur, yeni bir gerçeklikle, verili gerçekliğin bozularak oluşturulduğu kurgusal bir gerçeklikle karşı karşıya kalır. Bilinenin ve var olanın ötesindeki bir gerçeklikle… Hayatı böylece daha da genişlemiş olur. Edebiyat iyileştirici gücünü bu genişlikten alır daha çok.

Ancak bunu yazarın sıradan bir anlatımla, dikte eden, öğütleyen, iddiasına kanıtlar bulmaya çalışan bir yaklaşımla başarması mümkün değil. Bu şekilde yapılan bir şey edebiyat da değil zaten. Bir yazar Paula Coelho’nun şu sözünü hiçbir zaman göz ardı etmemelidir: “Usta, bir şeyi öğreten değil, öğrenciye zihninde zaten bulunan bilgiyi keşfetmesi için esin veren kişidir.İyi bir yazar kaleme aldığı metinde, dilin gücünden yararlanarak okurun zihninde yol açacağı ve onun duyarlıklarında yaratacağı çağrışımlarla bunu başarabilir. Edebi metin benzerlerinden farklı, özgün, biricik bir hal kazanır. Okur, aldığı haz, dil tadı ve yeni bir gerçeklik olarak kendisinde karşılık bulan edebi metinden sonra yeni kendisi olmaya doğru bir sürece girer.

Hemen söylemeliyim ki Rahime Henden kimseye bir şey öğretmeye kalkmamış Alazlanmış Yürekler’i kaleme alırken. Özellikle çelişkililerle dolu ve yığın karmaşıklık içindeki hikayeyi olduğu gibi okura, okurun duyarlıklarına kendine has bir üslupla bırakmış, kendisini de hayatın bir öğrencisi gibi algılayıp kaleminin peşinde düşmüş ama şaşırarak izlemiş olup bitenleri. Salt bu da değil; kendisini, kendi yarattığı ve özdeşleştiği roman kahramanı Gülistan üzerinden yeniden keşfetmeye başlamış. Bu duyguyu okura hissettirmesini yazarın başarı hanesine unutmadan eklemek gerekir.

Dil içinde öte bir dil ve bir üst dil olan edebi metinler tek başına haz aracı olarak düşünülemez kuşkusuz. Acıtıcı, yaralayıcı; yapıcı, yıkıcı; üzücü, sevinç verici, değiştirip dönüştürücü ve bunun gibi daha pek çok yanı vardır çünkü edebi metinlerin. Okur edebi metin aracılığıyla kendini bütün bunlardan, ya da bir kısmından süzerek gerçeğin bilgisine ulaştırır. Yeni bir gerçekliğe… Okur edebi metni okuduktan sonara aynı kişi değildir artık. Ne de olsa edebi metinden bilincine ve duyarlıklarına bir şeyler ilişmiştir.

Rahime Henden Alazlanmış Yürekler’i biraz aceleye getirerek, yazmış olsa da okuru bütün bu hallerden geçirmeyi başarmış büyük ölçüde. Ve okuru, kuracağı yeni bir gerçeklikle baş başa da bırakmayı başarmış. Bu da onun başarı hanesine eklenecek başka bir durum. Alazlanmış Yürekler, kurgusal gerçeklikten ziyade belgesel özellik taşıyan novella veya roman diyebileceğimiz türden bir kitap aslında. Aceleye getirerek yazılmış demem tam da bu yüzden. Kitap daha da genişleyerek ve genişleyebileceği ölçüde yoğun bir anlatıma tabi tutularak ele alınabilir miydi? Bunu kestirmek ve bu konuda had aşılarak bir şey söylemek de oldukça zor açıkçası.

Bir yazar okuyucunun, şu ya da bu taraftan olmasını, şu ya da bu düşünceyi desteklemesini hedefleyerek yazabilir mi? Sahi bir yazar kendi düşüncesini metni kullanarak kaba bir şekilde okura dayatmaya kalkışabilir mı? Okur, metni okuduktan sonra şunları şunları savunsun gibi yaklaşımı kafasından geçirmiş olabilir mi ? Yoksa yazarın işi, deyim yerindeyse yapıtıyla, okuru arı örneğinde olduğu gibi bal özleriyle dopdolu çeşit çeşit renkte ve türde çiçeklerin bulunduğu geniş bir araziye bırakmak mıdır?

Alazlanmış Yürekler’i okurken böyle şeyler takılmadı değil kafama.

Yeri gelmişken okuduğum başka bir romanın arkasında kalan boş sayfaya şöyle bir not düştüğümü hatırlıyorum: Roman okumalarımda, yazarın amacının sözcükler aracılığıyla ve benzersiz bir kurguyla kendisinin de önceden bilmediği büyülü bir dünyada ve/veya yeni bir gerçeklikle okurla buluşma duygusu taşıdığını sezdiğimde müthiş bir sevinç kaplar içimi. Çünkü yazmak ve yaratmak duygusu bir yazar için herkesle, okurla demeliyim, eşitlenme duygusu taşımalıdır her şeyden önce. Öyle ya! Okuru oynatılacak kukla gibi göremez bir yazar. Benim bir edebi metinden beklediğim öncelikle bu. Haz almayı da hesaba katmalıyız kuşkusuz. Edebi haz…

Rahime Henden’i Alazlanmış Yüreklerin yaprakları arasında ilerlerken okur kadar meraklı, olup bitenler karşısında okur kadar şaşkın ve kederli olarak görüyorsunuz. Elinizden gelse onun yanına gidecek, koluna girecek, kadın sorununun çözümünde; adil ve yaşanır bir dünyanın yaratılması konusunda katkıda bulunacaksınız. Şiddete karşı isyana kalkacaksınız onunla birlikte.

Tek başına edebi haz, metni kurtarmaz kuşkusuz. İletisi de olmalı doğal olarak edebi metnin. Yazar iletisini, edebi metnin içinde eritmelidir öncelikle. Edebiyatın İnsani sorumluluğu bu erimişlik içinde okurda bir tartışma başlatmalı ve karşılık bulmalıdır.

Aziz Nesin’le bir arkadaş arasında geçen şöyle bir olay biliyorum. Aziz Nesin İstanbul’dan Ankara’ya gidiyormuş. İzmit’ten trene binen arkadaş ne görsün karşısındaki koltukların birinde Aziz Nesin. Tren tıklım tıklım ve oturacak yer yok. Arkadaşsa bu tesadüfü fırsata çevirip Aziz Nesin’le bir an önce tanışma telaşına düşüyor. Aziz Nesin’in yanına oturması lazım. Zaman geçtikçe canı daralıyor. Derken, yolculardan bir kısmı Eskişehir’de inince, Aziz Nesin’in yanı da boş kalıyor ve arkadaş hemen geçip üstadın yanındaki boş yere yerleşiyor. Selamlaşma faslından sonra: “Sizinle böyle bir yolculukta karşılaşıp tanışmaktan çok mutlu oldum. Buna hayatımın en güzel tesadüfü diyebilirim. Biz sizi ailece çok seviyoruz Aziz Bey. Karım, iki kızım, oğlum ve ben size hayranız. Her fırsatta kitaplarınızı okuyup eğleniyoruz.

Konuşmanın uzayıp gitmesine izin vermiyor üstat. Teşekkür beklerken de hayatının en büyük azarlarından birini işitiyor bizim arkadaş: “Ben o kitapları siz eğlenesiniz diye yazmadım be adam! Keşke kitaplarımı okuyacağınıza çekirdek çıtlatsaydınız daha çok eğlenirdiniz” diyerek tersliyor.

Bir edebi metin salt eğlenmenin aracı olamayacağı gibi acı çekmenin de aracı olamaz kuşkusuz; sorunların içine sokulup nefessiz de bırakılamaz. Aslında edebi metinler bütün bunların üzerine çıkarak ilerler. Düşündüren, güldüren, acıtan, yaralayan, sağaltan başka biçimleriyle ama. Bunu başarabildiği ölçüde insanı da onarabilir. Edebi metinlerinin edebi derinliği böyle ortaya çıkar, insani sorumluluğu böyle anlam kazanır.

Rahime Henden’in 1980 öncesi sol hareketler içinde yer almış gençliğe, işçi köylü ve kır yaşamındaki insan ilişkilerine ayna tutan ve devletin toplumu hangi kodlarla yönettiğini sıkça düşündüren kitabı Alazlanmış Yürekler’i okurken bütün bu düşünce uğraklarına baş vuruyor insan. Okur açısından bu iyi bir şey bence. Çünkü okur aynı zamanda yazara sorular sormalı, ondan birtakım isteklerde bulunmalı, eleştirel yaklaşımlar göstermeli, yeri geldiğinde katkı da yapmalı, kısaca olayların içinde yer almalı bir ölçüde okur da.

Alazlanmış Yürekler ne eğlencenin aracı ne de acıları çalkalayıp durmanın… 1980 öncesi Türkiye panoraması adeta. Toplumun ekonomik, demokratik ve özgürlük taleplerinin nasıl ve hangi koşullarda yükseldiğine, nasıl ve hangi şekilde bastırıldığına ilişkin iç burkan bir hikaye. Özel de ise Gülistan’ın bastırılan, sınırlanan, kuşatılan hayallerinin ve acıklı gençliğinin hikayesi. Başka türlü bir dünya olabileceğine, başka türlü bir hayat olabileceğine dair bilinç edinme süreci Gülistan’ın… Bu bilinci geliştirip toplumu değiştirip dönüştürmedeki kararlılığı. Buna ilişkin acemilikler ve tutarsızlıkla… Bu çaba içinde olan gençlere yönelik devlet baskısı ve de. Ama bu baskıyı gölgeleyen bir baskı daha var: Baskı görenin baskısı, mağdurun yarattığı mağduriyet. Olay kahramanı Gülistan’ın sevgilisinden şiddet görmesi, tokat yemesi. Kozasından çıkamayan ipek, kararmaya gecikmiş böğürtlen kırmızı gibi bir duygu beliriyor insanda. Ve birden “coğrafya kaderdir” sözü alıp sizi bir yerlere götürüyor. Gülistan’ın sevgilisi toplumu değiştirmek ve adil bir ülke yaratmak düşüncesiyle her şeyi bir kenara bırakan, Gülistan’la birlikte yola çıkan, onunla eşlik ve yoldaşlık ilişkisini yürütmeye kararlı gözüken Nihat; devrimci genç adam! Bir şey olamayıp karşı olanların kendileri için bile cehenneme çevirdikleri hayat seriliyor gözlerinizin önüne kitap bittiğinde. Kara mizah değil, tam bir dram. Dünyayı değiştirmeye kalkışacaksınız ama siz aynı kalacaksınız.

Alazlanmış Yürekler nasıl mı dokunuyor okura? Yazarın duruşuyla, romandaki ruhuyla. Bir içtenliğin ve bir masumiyetin romanı geçiyor hayatınızdan. Siz de eski kendiniz değilsiniz artık. Yeni kendinize doğru yolculuğa çıkıyorsunuz.

Türkiye’de her zaman belirli bir kesim bir başkası için tehlike olarak elde tutulmuş. Yönetim, gücünü buradan almış daima. Ayrımsıyorsunuz ki devleti yönetmek, insanları susturma ve korkutma üzerine inşa edilmiş ülkemizde. Ve bu durum kadim kültüre dönüşmüş adeta. Romanı bu gözle de okumak gerekiyor. Bir türlü demokratikleşemeyen cumhuriyetimizin bu yanını görmek için ve bir hafıza yenilemesi olarak da belli ölçülerde.

Kalemine sağlık Rahime Henden…Bizleri yaşanmamış aşklara, kurulmamış dünyalara doğru yola çıkardığın için yeniden. Ve “başka türlü bir dünya mümkün” dedirttiğin için.

(Alazlanmış Yürekler, Rahime Henden, Roman, Artshop Yayıncılık, Eylül 2023, 152 sayfa)

Hayrettin Geçkin

Siz de fikrinizi söyleyin!