Deneme,  Güncel - Aktüalite,  Psikoloji,  Siyaset

Acı Pornografisi

Pornografi dediğimiz zaman bizim aklımıza ilkin cinsellik geliyor. Cinsel pornografi akla geliyor. Halbuki pornografi dediğimiz zaman anlamamız gereken şey, bir şeyin çıplaklaştırılması, açık seçik hala getirilmesi ve görsel olarak çıplak hale getirilmesidir.

Dolayısıyla bu bağlamda acının da pornografisi olur, işkencenin de pornografisi olur, şiddetin de pornografisi olur, gücün de pornografisi olur.

Ve bu kullanılan pornografik içerikler; acının, gücün, şiddetin dediğimiz pornografi türevleri cinsel pornografiden çok daha yaygındır.

Çünkü bunlar serbesttir, yasak değildir, medyada açık seçiktir ve kamuya açıktır bunlar. Dolayısıyla daha yaygın alıcısı olan ve daha fazla satıcısı olan bir sektördür, acı ve şiddet pornografisi.

Acı pornografisi nedir? Acıyı yaşamamıza engel olan veya acıyı acıyla bastırmaya yönelik bir manipülasyon olup, yas ile mesafe koyan ve bizi olağana davet eden bir şimdiye hapsetme stratejisidir. Temel motivasyonu toplumun acısını deşarj etmeye yönelik bir terapi provokasyonudur.

Acının pornografisi nasıl oluşur ve hangi işlevlere sahiptir?

Acı pornografisinin iki temel işlevi vardır: Birincisi kendiliğinden ortaya çıkan acıyı nesneleştirerek dışsal bir duyguya dönüştürmek. İkincisi öfkeyi kimliksizleştirerek anonime dönüştürmektir. Şimdi örneklerle buna temas edeceğim.

Acı pornografisini şöyle güncel bir örnekle açıklamaya gayret edeceğim. Acı ve pornografisini biz en son depremde Survivor’da gördük.

Aslında tam olarak acının içerisinde olmayan, odağında olmayan, merkezinde olmayan o acıya dışsal olan insanlar; sanki o acıyı hissediyormuşcasına ve derinden yaşıyormuşcasına bize bir çıktı verdiler. Örneğin ağladılar, dövündüler, dizlerine vurdular, kriz geçirdiler vs. tepkiler verdiler.

Bu bizde şu hissi uyandırır: Acı görsel olarak karşımızda beliriyor ve bunlar acı çekiyorlar. Acıyı görürüz onlarda. Acıyı bedenleşmiş olarak, ete kemiğe bürünmüş olarak izleriz televizyonda. Bu acıdır deriz. Bu revizyonda toplumların ortak acılarında acının nesneleştirilmesi, açık seçik hale getirilmesi, çıplak hale getirilmesi ve televizyon vasıtasıyla bize sunulur.

Peki bunun işlevi nedir?

Acı pornografisi propagandasını medyada izledikten sonra şöyle olur: bunu da hemen yapamazlar yani acı pornografisi biraz daha olay soğumaya yakınlaşınca yapılır. Çünkü bu utanç verici olduğu için, hemen değil sonra yapılır. İlk önce kullanılan enstrümanlar mucize metafiziği, öfkenin yönlendirilmesi gibi tepkiler verilir.

Daha sonra şöyle olur: Bu acıyı acının temsilini, acının bedenleşmesini, nesneleşmesini, pornografikleştirilmesini gören kişi kendi acısına yabanlaşır, dışsallaşır ve acıdan kurtulurmaşcasına acı ona artık dışsal bir öge olarak durur. Yani acı içeriden dışarıya çıkarılır ve dışsal bir durum olarak, o sürmeye devam eder.

Nitekim o acı içsel olmaktan çıkmıştır, nesnel hale gelmiştir ve kimliksizleşmiştir. Yani bu durumda işte acı bendeyken, acı başka birindeyken, acı ondayken bizim acımızdır, kimliklidir. Fakat bu dışsallaştırma hareketiyle bu acı kimliksiz hale gelir. Benim, senin, onun, depremzedenin, çocukları ölmüş ebeveynin, yetim kalmış çocukların acısı olmaktan çıkar, kimliksiz hale gelir.

Bu algı operasyonundan sonra toplum için bu acı dışarıya atılır, kimliksizleşir ve bu toplumun acısı olarak sembolik hale bürünür. Tek tek bireylerde olmaz ve artık toplumun acısı olarak karşımıza çıkar. İşte bu da acının pornografisi kullanılma gerekçeleridir.

Survivor’dan örnek verdim. Çünkü Survivor’daki yarışmacılar esasında yaşanan dramın nasıl bir şey olduğunu tahayyül edemiyorlar. Yani nasıl bir şey acaba, nasıl panik oldular, nasıl öldüler… Görmediler ama sanki o acının göbeğindeymiş gibi bize çıktı sundular. Ağlamalar, krizler, dövünmeler.. Bu yüzden doğru bir örnek olarak görmekteyim.

Acının pornografisi yetmezmiş gibi bir de şiddetin pornografisi tezahür etmez mi?…

Yargıyı yok sayan kaotik yığınlar, yağmacı olarak nitelendiren kişilere yargısız infaz yaparak, depremdeki yası bastırmaya yönelik şiddet pornografisi içeriklerini sergilediler. Ve bu “terapi videosu” mahiyetinde sosyal medyada paylaşıldı. Oysa kolektif travmatik olaylarda acı ve şiddet güzellemelerinin, görüntülerinin hiçbir faydası yoktur.

Yağmacılara yargısız infaz adı altında hukuk devletini hiçe sayan düzen bozucuların üstüne üstelik işkence dolu o videoları esasında pornografidir. İşkence veya şiddet pornografisidir.

Çünkü, acıya ve şiddete güzellemeler adı altında propaganda yapmak, yası bastırmaya ve acıyı şiddetle bastırmanın adı değil midir?

Bu acıyı güzelleyen ve şiddeti yücelten paylaşımları yaymaktansa hala bölgedeki insanlar için neler yapabiliriz diye düşünmek gerekmez mi?

Deprem bölgesinde arama kurtarma çalışmaları sürerken, ölümleri romantikleştirmesine ne denilmeli?

Enkaza balonlar asıp “balon olup uçtular.” diye  edebiyat yapmak, enkazda kalan çocuğu bisküvi kreması şeklinde illüstrasyon çizmeler…

Doğal afetlerde özelikle bastırılan ahlaksızlık gün yüzüne çıkar. Bu da ahlak krizine yok açıyor. Postmodern dönemle beraber, teknolojinin hızla gelişmesi, sosyal medya etiği konusunu beraberinde getirmiştir. Küreselleşen dünyada her kavramın içini boşaltan ve onu değersizleştiren bir bulantı çağında yaşıyoruz. Birçok etik değer unutulmakla beraber; mahremiyet, müstehcenlik, keder, travma, trajedi gibi kavramların içi, yaygın bir pornografik acı kültürü lehine sunuluyor.

Medyanın doğal afetlerde, ekonomik krizlerde veya magazin programlarıyla yaşanan aile facialarında kullanmaya bayıldığı bir “oyuncağı” var: Acı ve şiddet pornografisi.

Sözde toplumsal meselelere duyarlılık sergilenmesi beklenirken, esasında kişilerin mahremiyetlerini hiçe sayan, söz konusu insanları da, onların yakın çevrelerini de bir kez daha travmatize eden, “ideolojik bir aygıt” işlevi gören bir dijital medya dili tercih ediliyor.

Örneğin muhabirlerin acı pornografisi yapması, şok halindeki insanları zorla ağlatmaya çalışması da nedir öyle?

Çocuğunu yeni kaybetmiş birine “büyüyünce ne olmak istiyordu, hayalleri neydi? “ tarzındaki sorular acıyı arttırmaktan başka ne işe yarıyor?

Dediğim gibi insanların acıları üzerinden reyting devşiren televizyon dedektifliği, bir başka deyişle “acı pornografisi” cinsel pornografiden daha fazla alıcısı bol bir sektördür.

Filozoflar ne diyor?

Defalarca tekrar edilerek tüketilen, acının kimliksiz hale gelmesiyle beraber, artık tüm toplum tarafından acı sembolik halde belirir ve duyarsızlaşma yaşanır. Medya eliyle oluşturulan bir acı kampanyası artık yaşamın içinde gerçekliğini yitirerek, yok sayılıyor. Bunu acı pornografisinin işlevleri olarak nitelendirmiştik ve şimdi bakınız Baudrillard ne diyor:

“Birey televizyonda Sudan iç savaşını, herhangi bir tuvalet kâğıdı reklamıyla aynı duyarsızlıkla izlemektedir. Televizyonu kapattıktan sonra Sudan’daki iç savaş devam etse bile onun için bitmiştir. İşte bireyin yaşadığı bu evren simülasyon evrenidir. Her şey görüntülerden ibarettir ve cansızdır.”

İşte biz de savaş gibi yıkıcı diğer tüm afetlerin getirdiği acının, şiddetin ve işkencenin pornografisiyle toplumsal trajedileri aynı simülasyon içerisinde izliyoruz.

Aristotales ise antik Yunan’da amfi tiyatrolarda sergilenen tragedyaların geniş kitleler tarafından neden bu kadar rağbet gördüğünü açıklamaya çalışırken katarsis kavramını icat eder.

Katarsis, toplumun yaşadığı yıkımı izledikçe kişi onun acısının içinde kaybolur ve daha sonra yıkımda özdeşleştiği acının dışında olduğunu görerek, kendi iç dünyasındaki kaygılardan kurtulup arınmak istediği için ‘duygu boşalmasına’ riayet eder. Bunu acı imgesini satan, yağmacılara uygulanan işkenceyi gösteren medyada katarsis yaşadık diyebiliriz.

Platon’a da değinmek gerekirse; Platon komedi izlerken gülen seyirciyi soytarıyla aynı seviyede düşünür ve tragedya izlerken ağlayan izleyiciyi ise utanmadan gözyaşı dökmekle itham eder. Çünkü gösteri sırasında verilen tepkilerin günlük hayatın içindeyken verilmediğini, dolayısıyla gösterilerin gereksiz ve zararlı olduğunu söyler.

Acı mastürbasyonu yayan medyatik faşizme karşın tüketmek alışkanlığımızı ideal hale getirmediğimiz sürece, Platon’un tragedya izlerken ağlayan izleyiciyi, utanmadan gözyaşı dökmekle itham etmesine katılmamak mümkün mü?

Patojen Toplum: Korku ve Kaygı üzerine

Transhümanizm çağı: Üst İnsan mı oluyoruz?

Otodidakt

Siz de fikrinizi söyleyin!