Gündem Arşivi Klasikleri,  Tarih,  Toplum

Gazetecinin Basın Özgürlüğü

Amerikalı gazeteci, solcu, Marks’ın arkadaşı John Swinton, 1880’lerde New York Times’da yazıyor.
Gazete, sektör dışından yatırımcı bir Musevi tarafından satın alınıp el değiştirdikten sonra verilen kokteylde, davetli gazeteciler “basının onuruna” kadeh kaldırmak üzere kürsüye çağırırlar onu. Swinton, elinde kadeh kürsüye çıkıyor. Çıt yok:
“Dünya tarihinin şu anına dek, Amerika’da ‘özgür bağımsız basın’ diye bir şey var olmamıştır. Bunu siz de biliyorsunuz, ben de…” diye başlıyor sözlerine.
“Hiçbiriniz düşündüklerinizi olduğu gibi yazmaya cesaret edemezsiniz. Bunu yapmaya kalktığınızda yazdıklarınızın basılmayacağını önceden bilirsiniz çünkü. Çalıştığım gazetede bana düşüncelerimi açıkça yazmam için değil, yazmamam için haftalık bir ücret ödüyorlar. İçinizde benzer biçimde benzer ücretler alan başkaları da vardır. Düşüncelerini açıkça yazacak kadar salak olan herhangi biri, sokaklarda başka bir işi arıyor olacaktır. Gazetemin herhangi bir sayısında düşüncelerimi apaçık yazmaya izin verseydim işimden atılırdım.
Gazetecilerin işi; gerçeği yok etmek, düpedüz yalan söylemek, saptırmak, kötülemek, servet sahiplerine dalkavukluk etmek, kendi gündelik ekmeği uğruna yurdunu ve soyunu satmaktır. Bunu siz de biliyorsunuz, ben de. Öyleyse şimdi burada ‘bağımsız özgür basının’ (!) ‘şerefine’ (!) kadeh kaldırmak saçmalığı da nereden çıktı?
Bizler, sahnenin arkasındaki zengin adamların oyuncakları, kullarıyız. Bizler, ipleri çekilince zıplayan kuklalarız. Onlar ipleri çekiyorlar ve bizler dans ediyoruz. Yeteneklerimiz, olanaklarımız ve yaşamlarımız, hepsi başkalarının malı. Bizler entelektüel fahişeleriz!…”

Swinton’un bu sözleri salona bomba gibi düşüyordu. Toplantıyı şaşkın bakışlar altında terk eden Swinton, New York Times gazetesinden istifa ediyor ve kimseden bir kuruş almaksızın “John Swinton’s Paper” diye tek yapraklı, kendi makalelerini yazdığı “gazete” çıkarmaya başlıyordu.

Afet İnan şöyle diyordu:

Basın özgürlüğü dendiğinde, bir de Mustafa Kemal’in, Swinton’dan yaklaşık kırk yıl sonra, onun “entelektüel fahişe” dediklerini “manevi mikroplar” olarak adlandıran sözlerini anımsıyorum:
“Aşağı insanların para ile yaptıkları basın mücadeleleri vardır,” diyor 1930’da Atatürk.
“En adi yalanları yaymada basının kullanıldığı görülmüştür. Basının ve hatta fikir cemiyetlerinin, millî hükümetin tesirinden kurtularak, siyasî ve iktisadî gizli maksatlara alet olmasından korkulur. Basının para ile satın alınabilmesi, milletlerarası yüksek para âleminin basın üzerinde gizli tesiri veyahut sadece ecnebi devletlerin örtülü ödeneklerinin tesiri… İşte bunların kamuoyunu aldatması ve yanıltmasından gerçekten korkulur. Fakat hürriyetten çıkacak bu fenalıklar, asla çaresiz değildir.
Evvela, basın hürriyetine yasal bir sınır çizilir. İkinci olarak, gazeteler, hususi bir teşkilat yaparak, bununla kendi üzerinde ahlaki bir tesir icra ederler. İlk zamanlarda bir kazanç işinden başka bir şey olmayan gazetecilik, toplumsal bir kurum hâline gelebilir. Bundan başka, halkın fikrî ve siyasî eğitimi de bir teminattır. Halk, birçok gazeteyi okumaya ve onları birbirleriyle kontrol etmeye, gazetecilik yalanlarına inanmamaya alışır.
Bütün bunların üstünde, her şeyin açık olması sayesinde, iyi niyetin gelişeceğini ve hayati meseleler üzerinde iyi niyet sahibi insanların daima ekseriyeti teşkil edeceklerini kabul etmek uygun olur. Çünkü her zaman dünyanın yarısını ve bir zaman dünyanın hepsini aldatmak mümkündür. Fakat bütün dünyayı her zaman aldatmak mümkün değildir.
Tecrübe göstermiştir ki; her şeyi söylemekten insanları men etmek, asla mümkün değildir. Fakat millî terbiye ve büyük manevi kuvvetlere karşı hükümetin münasip hareket tarzı sayesinde, isyankâr fikirlerin yayılmasına müsaade etmeyecek toplumsal bir ortam yaratmak mümkündür.
Fakat herhâlde, her şeyin söylenmesine müsaade etmek ve bunun karşısında söyleyenlerin fiile geçmesini bekleyerek tedbir almakla yetinmek de manasızdır. Bütün halkın fiile geçtiği gün, onları durduracak kuvvet yoktur.
Tıbbî bir hıfzıssıhha olduğu gibi, toplumsal bir hıfzıssıhha da vardır. Her ikisi aynı ilkeye dayanır. Maddî mikropları yok etmek mümkün olmadığı gibi, manevi mikropları da yok etmek mümkün değildir. Fakat, şahsın vücudunda maddî bir sağlamlık yaratmak mümkün olduğu gibi, toplumsal bünyede de manevi bir sağlamlık yaratmak ve bu suretle bir manevi direnç oluşturmak mümkündür.
Bilerek veya bilmeyerek yabancı kaynakların ilhamına kapılanlar vardır. Bunlar fikirleriyle, sözleriyle toplumsal bütünlüğümüzü zaafa düşürebilecek faaliyette bulunuyorlar. Vatandaşlar, bu gibileri tanımalı ve onların sözlerindeki gerçek manayı bulmaya çalışmalıdırlar.”

Gelelim günümüze… Muktedir neye muktedir, diye bir düşünelim. Sahip olduğu güçle neyi tasarlıyor? Tam olarak nedir yapmak istediği?
Kişisel hırs ve çıkarları için, küresel çetenin sinsi planlarına hizmet için New York Times gazetesi yazarı Mr. Swinton’un tarifine uyan bir medya grubunu yaratmaktır hesabı. Günümüz medya topluluğuna bakacak olursak, yozlaşmış bir yüzde yetmiş kesimi görmek zor olmasa gerek. Bu konuda bir başarısı var, inkâr edilemez. Ancak geri kalanlar ise Atamızın dediği gibi:
“Tecrübe göstermiştir ki; her şeyi söylemekten insanları men etmek, asla mümkün değildir.”
Bu söylemi doğrulayan, kırılmayan kalemlere sahip gazetecileri de var bu ülkenin. Ülkenin yargısını, medyasını, kolluk kuvvetlerini, askerini, üniversitelerini, cahil profesörlerini, papyonlu-pipolu sözde aydınlarını ele geçirdiğini sanarak diktatörlüğe heveslenmeyi, zulümle her türlü haksızlığa cüret etmeyi, Türk halkının suskunluğuna bağlıyorsa bu muktedir, çok büyük bir yanılgı içindedir.

Ey muktedir, dikkat!
“… Her zaman dünyanın yarısını ve bir zaman dünyanın hepsini aldatmak mümkündür. Fakat bütün dünyayı her zaman aldatmak mümkün değildir.”
Bir kez ve son kez kulak ver Yüce Atatürk’e:
“Bütün halkın fiile geçtiği gün, onları durduracak kuvvet yoktur!”

Kırılmaz kalemlere selam olsun.
Yüce Türk ulusuna saygıyla…
Mehmet R. Aşar, 29 Ocak 2025, Antakya

 

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir