Kaz Dağları Savunması
(bir hikmeti vardı öyle ya
hayatın beni getirip
kaz dağları’nın eteklerine bırakmasının)
kuşlar çağırdı gittim
bir ağaç gözyaşlarının öyküsünü anlattı / dinledim
karıncalar gökyüzünü seyret dedi
kendine bir durak bulup / kıramazdım
güneşi bölüştük sincaplarla / bulutlarla sarıldık
aynı tastan su içtik ceylanlarla
kaplumbağalarla ne uzun yürüdük
arıların şarkılarını ezberledim bir çekişte
börtü böceğin kederini yastık yaptım o uzun yaz gecelerinde
yağmalanma korkusu geçiren kıyıların rüyasından fırladım
kan içinde kaldı yüzüm gözüm
bir çakıl olsam
yatağını değiştirebilir miyim
nerde bir yangın görsem
söndürebilir miyim diye
bir ırmakla akıp durdum uzun süre
taştan topraktan dil öğrendim
ateşle yıkadım yüreğimi / örsle çekiçledim
tanığıyım dedim doğanın
tanığı kendimin
iki büklüm olup
girdim yükün altına
korkumun üstüne taşıdım cesaretimi
belki de göze alamazdım
hiç yaprak falı açmamış olsaydım gençliğimde
bir de okuduğum kitapların kışkırtması
(bir hikmeti vardı öyle ya
hayatın beni getirip
kaz dağları’nın eteklerine bırakmasının)
anlayacağınız
bir kez daha tazeledim yeminimi
ben insanlığın oğluyum dedim
ağaçları da savunurum suları da
barışı ve ülkemi savunduğum gibi