Din,  Felsefe,  Toplum

Tanrı, Din, Birey, Özgürlük

Dinsel yaklaşımlara göre Tanrı, yeryüzüne ileteceği yönergeleri kulları içinde seçkin konuma erdirdiği kişiler aracılığıyla bildirimde bulundururmuş.

Onun çizdiği tartışmaya kapalı kurallara inananların, başka bir düşünce yapılanması kurgulaması, sorgulaması, ‘kutsal önermeleri’ irdelenmesi yasaklanmıştı!

Dağınık toplum yapısı içerisinde, iklim koşulları gereği başına buyruk yaşam biçimini kendilerine ilke edinmiş olanlar bu dayatmaya başkaldırdı. Karşılıklı kıyımlar yaşandı…

Kendilerini güvende görmeyenler boyun eğdi!
Önlerine konulan dini içlerine sinmemiş olsa da kabul ettiler!

Milyonlarca insan Tanrı’nın buyruğunu uygulayan inananlarca öldürüldü. İnsan öldürmek bir ticaretti. Köleliği sahneye sürdü. Güçlü bir bedene yapısına sahip olan erkekler tarlalarda, kadınlarsa ev işlerinde kullanılmak için alınır-satılır oldu.

Özgürlük ulu egemenler için geçerli kılınmıştı. Varlık birikimi yüce güç tarafından bir tek onlara verilmişti. Tanrı tekleşmişti ama kulları arasında eşitlik yoktu! Bu durumda yeni bir söylem üretildi; Cennet-Cehennem! Bu dünyada yoksulluk çekenler, öldükten sonra gidecekleri öteki dünyada ödüllendireceklerdi. İsyan etmeden, Yaratana buğzetmeden, sakince elde olanla yaşamayı ve ibadet etmeyi sürdürmeliydi. Bu önerme halkın gazını büyük oranda aldı!

Bilimsel gelişmeler o kadar uçkunlaştı ki; “Tanrı yok” dedirten buluşlar birçok kişi tarafından derinlemesine irdelenince dinler geleceğe yönelik değerleri yitirdi!

Çağdaş yaşamda kullar kişi-birey olunca düşüncede insan insan olmanın değerlerini gördü-öğrendi. Köle ticareti yasaklanmakla birlikte değişkenleştirilen emek kullanımı daha da acımasızlaştı… Çocukların kömür madenlerinde, tuz mağaralarında, dokuma atölyelerinde; olağanüstü kötü koşullarda, çok düşük ücret karşılığında çalıştırılması aile içinde, toplumsal yapıda ahlak kavramını yok etti. (Meraklısı için Emile Zola / Germinal romanını okumalarını öneririm).

Özgürlüğün rasyonel teorik çerçevesi Antik Yunan felsefesinde çizilmiştir. Platon ile birlikte insanın kendi yapısını seçme imkanı olarak felsefe sahnesinde yerini alan özgürlük, Aristoteles‘in bilginin tercih ettiği bulunma gücü olarak karşımıza çıkar. Ne var ki Modern felsefede Spinoza’nın itirazlarına maruz kalır. Hume’un ebeliğiyle yeniden doğan özgürlük, Kant felsefesinde reddedilemez, ama teorik olarak hakkında hüküm verilemez gizemli bir ahlaki koşul mertebesine çıkar. Marks ile tamamen toplumsal ilişkiler bağlamında siyasetin nihai amacı olarak felsefede yeni bir görünüm kazanır. Albert Camus felsefesiyle bir tür düşünce ve eylem belirleme gücü olarak bir kişi potansiyeli olarak belirir. Sartre tarafından kişinin varoluşunun temel ontolojik kategorisi olarak kaçınılmaz ilan edilir. *

Bireyselleşme eyleme dönüşünce özgürlükler genişledi. Tanrı, din ilişkisi önceki gibi kişileri sindiremiyor artık.

* Özgürlüğün Kısa Tarihi / Yavuz Adugit



Anıl Güven
Atina

Siz de fikrinizi söyleyin!