Siyaset,  Toplum

Kapitalizmin Güvercini DEMOKRASİ

Toplumların ortaya çıkmasıyla yani insanların çoğalmasıyla önce kabileler sonra koloniler derken kalabalıklaşan insanların yönetimi, paylaşımı ve yaşam alanlarının düzenlenmesi hep sorun haline gelmiştir. Bu yüzden insanlar önce ben egosundan bugün bile kurtulamamış, en iyisini en fazlasını kendisine alma bencilliğini binlerce yıldır sürdüre gelmiştir. Bugüne kadar çok çeşitli şekillerde yönetilen insanlar kölelik süreçleri dâhil firavunlar, diktatörler hatta kendini tanrı ilan eden hükümdarlar tarafından yönetilmiştir. Anlayacağınız bir birine çok çektirmiştir insanoğlu.

Buradan çok gerilere gidip tarihsel ve mitolojik derslere gerek görmüyorum. Hemen günümüzde Kapitalizmin güvercin kanadı olan Demokrasi konusunu işleyeceğiz. Ne demekmiş bu demokrasi, kaç çeşitmiş, nasıl yönetilirmiş kimler yönetirmiş bir bakalım.

Önce literatürdeki demokrasi tanımına ve çeşitliliğine göz atalım sonra yorum ve gözlemlerimizi aktaralım.

“…Demokrasi kavramını ilk olarak Antik Yunanlılar milattan önce 500 yıllarında Yunan literatürünü kullanarak ortaya atmış ve bu kavram günümüze kadar gelmiştir. Antik Yunanlılarda Demokrasi, diktatörlük ve tiranlığa karşı halkın kendi kendini yönetebileceği anlayışından ortaya çıkmıştır. Demokrasinin sözcük anlamının incelenmesine “etimolojik demokrasi” veya “sözcük demokrasisi” denilmektedir. Yunan literatüründen gelen demokrasi ifadesi (demokratia) “demos”, halkı ifade ederken “kratos” ise hükmetmek, idare etmek anlamına gelmektedir. Sonu “krasi” ile biten bürokrasi, otokrasi, demokrasi gibi tüm terimler iktidar ve yönetme anlamındaki “kratos” kelimesinden türetilmiştir. Dolayısıyla demokrasi ifadesi en temel anlamıyla halkın idaresi halkın yönetimi anlamını bize vermektedir… [1]

Demokrasi aslında fakirlerin birbirini yönetmesi manasına da gelebilir olarak yorumlanmıştır. Nitekim Yunan felsefesinde Buradaki “demos” kelimesi eski Yunan’da genellikle rütbesi ve makamı olmayan sıradan halkı ifade etmektedir. Kelimenin orijinaline bakıldığı zaman “demos” tüm sıradan insanlar için değil daha çok yoksul veya çoğunluk anlamında kullanılmıştır. Bu sebepten dolayı demokrasinin fakirlerin yönetimi şeklinde küçümsenerek kullanıldığı da olmuştur. Günümüzde böyle midir? Tabii hayır hatta tam tersidir. Demokrasi sadece varsıllar için geçerli olan bir varlık koruma kalkanı olarak karşımıza çıkmıştır.

Demokrasi aslında Kapitalizmin güvercinidir. Herkesin hedefindedir. Beyaz kanatlarına, masum uçuşuna aldansak da hep içimiz de onu kafese koyup sevme bencilliği yatar. Demokrasi de böyledir. Erk kimde ise o kafese koyar demokrasiyi işine geldiği zaman salar dışarıya biraz, ayağında gökyüzü renkli ince bir misina ile. Güvercin biraz uçar fazla ileri gidemeyeceğini anlayınca ipin ucuna geri döner. Bu kapitalizmin istediği ve organize ettiği bir durumdur.

Hükümetler kurulur karşıt ya da farklı görüşlerle hepsi aynı şeyi bağırır “demokrasi getireceğiz”. Demokrasi ithal değerli bir ürün haline gelir. İktidar da muhalefet de onun kapitalizmin kafesinde olduğunu bilir ama halka onun daha iyisinin getirileceğine ikna edilmesi gerekmektedir, buna seçim propagandası denir. Stratejik yöntemlerle algı operasyonlarıyla ortada demokrasi ve özgürlük olmadığına ikna edilir halk. Sonra seçime gidilir, kim daha üçkâğıtçıysa, halka yalanı daha iyi söylemişse o seçilir.

Hükümet kurulur. Kabine kurulur. Bakanlıklar, genel müdürlükler, koltuklar kapanın elinde kalır. İktidar, kısa zamanda zehirler koltuğa oturttuğu insanları. Hubris sendromuna yakalanırlar, altındakiler de Dunning Kruger Sendromuna. Biri güç zehirlenmesi hastalığına yakalanmış bütün işi gücü koltukta kalmaya yani düşmemeye odaklanmış diğerleri ise kendini aynada farklı ve daha güçlü görmeye başladığından hayatın kendisine verdiklerini az bularak daha fazlasını almanın yollarını oluşturmaya çalışırken bir bakmışlar ki demokrasinin yerini kleptokrasi almış.

Halka anlattıkları (Vaatleri) ile yaptıkları çelişince ya dine sarılmışlardır iktidarlar ya da ülke üstünde yabancı ellerin kol gezdiğini, her şeyi dış güçlerin sistematik olarak organize etiğine inandırmışlardır halkı. İnanmayanları mı? Onlar da inansalardı deyip içeri tıkılmışlardır.

Şimdi birazda bu demokrasinin derinine inerek dibinde ne var ona bakalım, çeşitleri, alanları vb. inceleyelim. Çok çeşitli demokrasi seçenekleri şaşırtmasın sizi. Çeşit çok hepsini burada yazmaya kalksak yerimiz yetmez. Evde demokrasi, işte demokrasi derken demokraside çözümler tükenmez diye de bir korkunç terim çıkardılar ortalığa. Her türlü çözümün mubah geçerliliğini savunan bu yöntem tamamen kişileri yasa dışılığı alıştıran şark kurnazı bir yapı ortaya çıkardı.

Normatif demokrasi teorisi, demokrasiyi sözlük anlamı itibariyle tanımlar. Yani yukarıda ifade edildiği üzere temel demokrasi tanımı olan “halkın yönetimi” normatif demokrasinin özünü oluşturur. Bu Abraham Lincoln’ın demokrasi tanımı olan, “halkın halk tarafından halk için yönetimi” şeklinde genişletilebilir.

İdeal demokrasi teorisinde halkın bütününün iradesine tam olarak uyan bir yönetim biçimi söz konusudur. Bir ideali yani olması gerekeni yansıtır. Bu modelde yönetim tamamen halkın elindedir, yani doğrudan demokrasi söz konusudur. Halk politikanın içinde olup politik sorunların çözümünde veya alınacak kararlarda doğrudan söz sahibidir. Siyasi rüşte ulaşmış tüm vatandaşlar, ülkenin belirli bir noktasında toplanıp yalnızca yasama faaliyetini doğrudan doğruya yerine getirmektedirler. Yürütme faaliyetleri için de kendi aralarından yüksek memurları seçerler. Bu şekilde halk kendine ait olan egemenlik hakkını, doğrudan doğruya kullanmış olmaktadır.

Demokrasi her ne kadar hak ve özgürlüklerin yasal olarak en iyi uygulandığı ve herkesin eşit olduğu bir sistem gibi gözükse de öyle değildir. Hiçbir demokrasi tam özgürlük içermez. Kendini yok etme hakkını ve özgürlüğünü kimseye tanımaz. O zaman demokrasinin kartalları, kolluk kuvvetleri devreye girer ve demokrasi biter. Doğrudur da. Evinize gelen misafirinizin evde nasıl ve ne kadar davranacağı bellidir. Mesela size silah çekemez, hırsızlık yapamaz, tecavüz girişiminde vb bulunamaz. Demokrasi de de böyledir. Demokrasi o kadar akıllıdır ki kendisini korumaya almadan bir yere gelmez.

Şimdi birer cümleyle çeşitlerine kısa göz atalım:

DOĞRUDAN DEMOKRASİ, halkın egemenliği bizzat, aracısız kullanmasıdır. Kökeni halk egemenliği ve egemenliğin devredilmezliği teorisine dayanmaktadır.

TEMSİLİ DEMOKRASİ, millete ait olan egemenliğin milletin seçtiği temsilciler aracılığı ile kullanılmasıdır. Temsili demokraside seçim temel araçtır. Her ne kadar seçmen ile temsilci arasındaki bağ seçimden seçime kurulmakta ise de dilekçe hakkı gibi usullerle vatandaşın katılımı sağlanmaya çalışılmaktadır.

YARI DOĞRUDAN DEMOKRASİ, egemenliğin kullanılmasının halk ile temsilcileri arasında paylaştırıldığı demokrasi çeşididir. Yarı doğrudan demokrasi, egemenliğin kullanımının esasen halkın seçtiği temsilcilere bırakılması nedeniyle temsili demokrasiye, referandum gibi araçlarla seçmenlerin egemenliğin kullanılması doğrudan katılmaları bakımından ise doğrudan demokrasiye benzemektedir.

KLASİK (ÇOĞULCU) DEMOKRASİ, bir başka deyişle çoğulcu veya batı demokrasisi yönetme hakkının çoğunluğu elde eden siyasal iktidara bırakıldığı, yaş ve uyrukluk gibi belli koşullara sahip herkese oy hakkı tanındığı, genel seçim yolu ile siyasal iktidarın belirlendiği, demokrasinin bir ideoloji değil yönetim biçimi olarak esas alındığı bir demokrasi türüdür. Çoğulcu demokraside insan amaçtır ve her şey insanın mutluluğu içindir. Devlet ise, insanların mutluluğunu demokratik yollarla sağlamakla yükümlüdür.

ÇOĞUNLUKÇU (MUTLAK) DEMOKRASİ, çoğunluk prensibine dayanmaktadır. Çoğunluk prensibi devletin halkın çoğunluğun iradesine göre yönetilmesi gerektiğine ve çoğunluğun kararının her şeyin üstünde olduğu anlayışına dayanmaktadır.

MARKSİST DEMOKRASİ, bir başka ifadeyle sosyalist demokrasi, işçi iktidarına dayanan, iktidarın Marksist ideolojinin uygulayıcısı olduğu ve bunu gerçekleştirmek için yönetilenleri zorladığı demokrasi türüdür. Marksizm, batı demokrasisinin gerçek bir demokrasi olmadığı, burjuvazinin çıkarlarını savunma amacı taşıdığını, özgürlüğün sadece burjuva sınıfından olanlar için var olduğunu, dolayısıyla batı demokrasisinin biçimsel bir demokrasi olduğu eleştirisini yapmaktadır. Marksist düşünceye göre, kapitalist düzende siyasal demokrasi kapitalist sınıfın işçi sınıfı üzerindeki egemenliğini gizlemeye yaramaktadır. Dolayısıyla, gerçek demokrasi ancak sınıfsız bir toplumda varlık kazanabilecektir.

LİBERAL DEMOKRASİ, batılı toplumsal siyasal örgütlenme tarzının kurumsallaşmış niteliklerini ifade etmektedir. Liberal demokrasi, insan hak ve hürriyetlerinin varlığını esas almakta, bireysel eşitlik ve özgürlüğü tesis etmeye gayret eden toplumsal-siyasal kurumsallaşmanın gerektiğini kabul etmektedir. Bu çerçevede liberal demokrasi terimi yerine “özgürlükçü demokrasi”, “çoğulcu demokrasi” terimleri de kullanılmaktadır.

PLEBİSTÇİ DEMOKRASİ, doğrudan demokrasinin bir türüdür. Halk referandum veya benzeri araçlarla yönetim üzerinde belirleyiciliğe sahiptir. Bu sistemde halk siyasi konulardaki düşüncelerini doğrudan yönetime iletebilmektedir.

RADİKAL DEMOKRASİ, demokrasiyi sadece bireysel özgürlükler açısından değil aynı zamanda halkın çıkarlarını gerçekleştirecek bir araç olarak kabul etmektedir. Bu yaklaşıma göre halkın katılımının yüksek tutulması gerekmektedir.

SİBER DEMOKRASİ, bilgisayar ve internet gibi teknolojik araçlar kullanılarak doğrudan demokrasinin sağlanabileceğini savunan anlayıştır.

DÜŞÜK YOĞUNLUKLU DEMOKRASİ, batı kaynaklı olmasına rağmen küresel düzeyde uygulanmaya çalışan liberal demokrasiyi eleştiren bir anlayış ortaya koymaktadır.

MİLİTAN DEMOKRASİ, kendi değerlerini korumak amacıyla ifade hürriyetine siyasi örgütlenme hakkına sınırlama getiren demokrasidir. Bu anlayışa göre demokrasinin işlerliğini azaltmaya yönelen ya da demokrasiye tümüyle aykırı düşüncelerin veya eylemlerin engellenmesi gerekmektedir.

UZLAŞMACI DEMOKRASİ, mutabakatı esas almaktadır. Bu anlayışa göre kanunların yapımında ve kararların alınmasında mümkün olan en geniş mutabakatın aranması gerekmektedir.

DELEGASYONCU DEMOKRASİ, liderin aşırı kişiselleştiği demokrasi anlayışıdır. Demokrasinin kurumsallaşamadığı ülkelerdeki lidere endeksli durumu işaret etmektedir. Siyasal kurumlar dâhil hemen her şeyin lidere endeksli olduğu modeldir.

WESTMINSTER MODELİ DEMOKRASİ, çoğunluk hâkimiyetini esas almaktadır.

OYDAŞMACI DEMOKRASİ, çoğulcu toplumlardaki çoğunluk yönetiminin demokrasi yerine çoğunluk diktatöryası ve iç çatışma anlamına gelmesi ihtimalinde çatışmadan çok oydaşmayı vurgulayan, dışlayıcı değil kapsayıcı olan ve dar bir çoğunluk yerine yönetici çoğunluğun kapsamını genişletmeye çalışan bir demokrasi modelidir.

MÜZAKERECİ DEMOKRASİ’nin devlette kurum ve kuralların oluşturulması, her türlü sorunların çözümünde karşılıklı görüşmeye, danışmaya ağırlık veren bir yaklaşımı esas aldığı ileri sürülmektedir.

Bu konunun kendi içinde alt dalları da var tabii ama okuyucu sıkmamak ve yer darlığından ötürü gerek görmüyorum. “İşin özü hayatta her şey güçlünün hâkimiyetinin sağlanması ve devamına göre dizayn edilmiştir. Burada ilginç olan ise güçlüyü güçlü kılan ise güçlünün elindeki güç değildir. Çünkü hiçbir güç sınırsız değildir. Sürdürülebilir güç ise üzerine bina ettiği ve güçsüzleştirdiği korkakların kullanılması sonucu süren güçtür. Yani güç hakimiyetini korkaklar ve satılıklar üzerine bina eder.”[2]

Demokrasi teorilerin gelişme seyri itibariyle, günümüzde tartışılan son modelinin ‘müzakereci demokrasi modeli’ olduğunu söylememiz mümkündür. Müzakereci demokrasi anlayışı ideal bir model öngörmekle birlikte, bu modelin günümüzde pratik olarak uygulanma ihtimali zayıftır. Özellikle küreselleşen dünya ve değişen güç odakları dikkate alındığında, doğrudan demokrasi benzeri bu modelin ideal bir şekilde baskı unsuru olmaksızın uygulanması mümkün olamayacaktır. Bu model, bazı çıkar gruplarının ulus devleti şekillendirme taleplerini kolaylaştıran aracı bir kurum işlevi görebilecektir. Bu nedenle, müzakereci demokrasi anlayışını irdelerken, konunun teorik boyutunun yanı sıra, pratikteki açıklamaya çalıştığımız sonuçlarının değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu modelin, ülkemiz açısından uygulanabilirliğini ve uygun bir model olup olmadığını net olarak ortaya koyabilmek mümkün olmamakla birlikte, tercih edilebilir bir model olduğunu söyleyebilmek de oldukça zordur.

Gazeteci/Yazar/Danışman Dursun Uzun

Her tür sorunuz ve talebiniz için 0533 265 75 63 nolu telefonumdan arayabilir, yazabilir ve ulaşabilirsiniz.

Kaynaklar:

[1] “Karşılaştırmalı Demokrasi Modelleri ve Hükümet Sistemleriyle İlişkisi Hakemli Makale”, Mustafa GÜÇYETMEZ Arş. Gör., Necmettin Erbakan Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Anayasa Hukuku ABD (Hakemli Makaleden alıntıdır)

[2] Prof. Dr. Hasan TUNÇ alıntıdır

30 yılı aşkın süredir gazetecilik yapıyor. 2010 yılında Karıcığım Sevgilim Olur musun adlı kitabının ilk baskısıyla yazarlığa adım attı. Kitabın ikinci baskısı uzun bir gazetecilik/danışmanlık ve siyasi coğrafyadan sonra 2019 Kasım ayında yapıldı. Şu anda ülkenin her yerine ulaşıyor. Diğer eserleri Şehrin Çıkışlarını tutun (şiirler) Altta kalanın canı çıksın (Öyküler) Çakal kapısında yatırılan aslan Melda (roman) Çocuk kitapları 12 kitap Eğitim yayınları / Sosyal sorumluluk projeleri/kamu spotları 55 yaşında Tokat/zile doğumlu Mersinde yaşıyor. Evli Atatürkçü 3 çocuk babası...

Siz de fikrinizi söyleyin!