Deneme,  Edebiyat,  Toplum

Islak Bir Sabah

Cemal Süreyya‘nın AŞK şiirini ne zaman okusam aklıma gelip çapa atıyorsun. Senden kalan ansımalar geçidi oluşuyor gözlerimde. Her şiirin bir dizesinde sen varsın sanki… Kaç kez salonda aynanın karşısına geçtim; artık şiir kitaplarına elimi sürmeyeceğim, diye kendime söz verdim!..

Sözlerim salonun boşluğuna ağarken, gövdemin ağlaklığının da görüntüsü oldu camın siminde.

Fırtınalı bir gece yarısıydı evi terk ettiğinde; komşuları da ayağa kaldıran patırtı gürültülü bir gidişti…

Anlamlandıramadım gidişini!

Bir süre içimde derin bir yara taşıdım senin yokluğundan dolayı… Sonra, nasıl ki her sokak diğer bir sokağa açılır; onunla karşılaştım Asmalımescit’te. Seni sordu bana! Önce bocaladım. Ayrıldık, dedim. Hiç şaşırmadı! Elimi tuttu. Avuçlarının içine aldı, ovaladı.

Gözlerine baktım. Sıcacık bakıyordu bana. Bir sürü anı anlattı seninle ilgili: O, gitmeleri sever, dedi. Konuştukça çağla yeşili gözlerinde ıslaklık oluştu…

İçimiz ısınsın diye fincanda yeşil çay siparişi verdik yanımıza gelen garsona.

Havada tarçın kokusu vardı.

Ben sana aşıktım, sen beni inadına görmemezlikten geldin. Oysa seninle ne zaman beraber bir ortamda olsak, hep sana dokunurdum. Bedeninin bir yanına sürtünürdüm, sen hiç oralı olmazdın. Gittin o kadına yapıştın! Sarıyer Balıkçısında onun doğum gününü kutladığımız geceyi anımsıyor musun?

Başımı salladım. Evet, dedim.

Onun tam karşısındaki sandalyede oturanı???

Şöyle bir düşündüm… Tekin‘di sanırım.

Evet! Senin yere göğe sığdıramadığın Belgin‘in ilk aşkı… Doğum gününden birkaç gün önce karısından boşanmıştı; o gece de oraya özel çağrı üzerine gelmişti!
???!

Sevda, canım bu konuyu kapatalım artık. Onunla ilgili bir şey duymak istemiyorum.
!!!’

Kapının önünde bir birimize sarıldık. Ayrıldık.

AKM’nin oradan kalkan Bostancı Minibüslerinden birine bindim… Evin merdivenlerini çıkarken telefonum çaldı. Sevda’ydı arayan.
– Evde misin?
– Hayırdır?
– Seni üzmek amacında değildim. Özür dilerim.
– ….,,!
– Sana gelsem, gelirken de şarap getirsem…?
– Haydi gel, evde şarap var.
– Boş elle misafirliğe gidilmez…
– Sen bilirsin!

Balkondaki hasır sepette yatan şaraplardan iki şişe aldım. Karanlık mı karanlık bir gökyüzü, insanın içine içine işleyen bir rüzgar esiyor dışarıda. Hızlıca ortalığı toparladım. TRT radyosunu açtım.

Müzeyyen Senar “Neyleyim Köşkü Neyleyim Sarayı“ şarkısını söylüyor… Gecenin bu saatinde de ancak ‘hicaz’ dinlenir…

Gün ağırdı ağıracak, tokuştururken çatlayan üç kadeh, dibine kadar tüketilmiş dört şişe kırmızı Kalecik Karası…

Öpüştük mü? Sanırım evet!

Sarılıp yattık mı? Seviştik mi…?

Ne o ne de ben o gece olanları anımsamıyoruz. Belki de bellek tutulması yalnızlığında ölmüştük…

Kaç gün sonra evden dışarı adım attık? İnan anımsamıyorum. Kuytu bir köşemde ıslak bir sabah duruyor.

Anıl Güven

01 Eylül 2023, Atina

Siz de fikrinizi söyleyin!