Deneme,  Edebiyat,  Toplum

İçsel Yolculuk

Gün batarken şehir sessizliğe bürünmüştü. Sokak lambalarının titrek ışığı, daracık ara sokaklara sızıp, duvarlarına hüzünlü bir ışıltı veriyordu. Şehirdeki bu sessizliği ve ışığı seyreden Nisan, eski bir kafede tek başına oturuyor ve Cemal Süreya’nın kitabını karıştırıyordu. İçi bir melankoliyle dolu olan Nisan, masasının üstündeki defterine kalemini düşürdü. Gözleri, defterin sayfalarını karıştırırken, aklına Cemal Süreyya’nın bir sözü geldi: “Gözlerini gözlerimden ayırdığın an, bu şehirde, bu sokaklarda, bu kafelerde bir yabancıyım ben.”

Nisan sokağın karşı tarafında, yorgun adımlarla yaklaşan bir adamı fark etti. Adamın elindeki not defteri ve Turgut Uyar’ın kitabı ile Nisan’ın dikkatini daha çok üzerine çekti. Adamın hüzünlü bakışları, onu etkisi altına almıştı. Adam, masaya doğru ilerledi ve sessizce oturdu. Gözlerinin derinliklerinde hüzün ve umutsuzluk vardı. Turgut Uyar’ın bir dizesi aklına geldi: “Nereye gittiğini sorma bana, seninle aynı yokuşu tırmanıyorum.”

Nisan, merakla adama yaklaştı ve sessizce sordu: “Yorgun musunuz?” Adam, başını kaldırıp Nisan’ın gözlerine baktı. Bir an için şaşıran adam, sonra hafif bir tebessümle yanıtladı: “Yorgun değilim, sadece kaybolmuş hissediyorum. Bu şehirde yabancıyım, kendi iç dünyamda kaybolmuş bir yolcu gibi.” Nisan, adamın sözleriyle bir bağ kurdu ve anladı ki her ikisi de aynı duyguları paylaşıyorlardı.

Birlikte oturmaya başladılar ve hikayelerini paylaştılar. İkisi de hayatın anlamını arayan, içsel yolculuklara çıkan insanlardı. Cemal Süreyya’nın bir sözü Nisan’ın dudaklarından döküldü: “Anlaşılmak için anlatmaktan başka çaremiz yok.” Adam, bu sözü duyduğunda derin bir iç çekti ve ekledi: “Evet, belki de içimizdeki yabancılığı anlatarak birbirimizi anlayabiliriz.”

Birlikte geçirdikleri saatler boyunca, Nisan ve adam, hayatın derinliklerine daldılar. İçlerindeki duyguları, umutları ve korkuları paylaştılar. Turgut Uyar’ın bir dizesi anımsandı Nisan’a: “Kalbimi bir el alıp da götürse diyorum.”

Nisan, içindeki duyguların coşkusunu hissediyor ve kalemini hızla defterine götürüyordu. Anıları, alıntılar ve hisler bir araya gelerek öyküsünü oluşturuyordu.

Gecenin ilerleyen saatlerinde, Nisan ve adam hâlâ kafede oturuyorlardı. İçlerindeki yabancılık duygusu, birbirlerini anlama çabalarıyla yerini biraz olsun huzura bırakmıştı. Şehrin sessizliği ve sokak lambalarının titrek ışığı, onlara bir sığınak gibi gelmişti.

Nisan, adamın hikayesini dikkatle dinliyordu. Adam, hayatın kırılganlığını ve anlamsızlığını anlatırken, Cemal Süreyya’nın bir dizeleri Nisan’ın zihninde yankılandı: “Bir adım daha atarsanız, duvarlar çöker üstünüze.” Bu dizeler, hayatın karmaşıklığına ve kaosuna dair bir uyarı gibi duruyordu.

Nisan, adamın hikayesinde kendi hayatının izlerini buldu. İkisi de kaybolmuş, anlaşılmamış ve yalnız hissetmişlerdi. Turgut Uyar’ın bir dizesi geldi Nisan’ın aklına: “Bana seni anlat diye gelmiştim.” İçlerindeki yabancılıkla yüzleşmeye çalışırken, birbirlerine umut ve anlayış sunuyorlardı.

Karanlık bir köşede otururken, Nisan’ın içinden bir hikaye doğmaya başladı. Bu hikaye, kaybolmuş ruhları buluşturan bir yolculuğun öyküsüydü. İçsel yabancılığı anlatarak birbirlerini anlamaya çalışan Nisan ve adam, kendi iç dünyalarında bir yolculuğa çıkıyorlardı. Bu yolculukta, Cemal Süreyya’nın bir dizesi eşlik ediyordu: “Hepimiz biraz yalnızız, yarımız.”

Nisan, hikayeyi kâğıda dökmeye başladı. Cümleler, alıntılar ve duygular birbirine karışıyor, bir bütün oluşturuyordu. Bu öykü, yabancılığın derinliklerinde kaybolan ruhların buluşmasını anlatıyordu. Nisan ve adam, birbirlerine rehber olmuş, içlerindeki yalnızlıkla savaşarak bir umut ışığı yakmışlardı.

Gecenin ilerleyen saatlerinde, Nisan ve adam kalktılar ve kafenin kapısından çıktılar. Sokak lambalarının hüzünlü ışığı altında yürüdüler. Gecenin derin sessizliği ve yıldızların parıltısıyla sarılan Nisan ve adam, şehrin sokaklarında adımlarını sürdürdüler. Nisan, Turgut Uyar’ın bir dizesini mırıldandı: “Yeryüzünde hiçbir şeyi sevmedim senin kadar.” Bu dizeler, Nisan’ın adam için hissettiği derin bir bağın ifadesiydi.

Yollarının kesiştiği bir parkta durdular. Park banklarına oturup sessizce gökyüzünü seyrettiler. Cemal Süreyya’nın bir sözü aklına geldi Nisan’ın: “Herkes tek başına bir ölüm gibidir.” Bu sözler, yaşamın kaçınılmazlığını ve yalnızlık hissini hatırlatıyordu.

İçlerinden gelen duygularla dolu olan Nisan ve adam, gökyüzündeki yıldızları izlerken, kendi iç dünyalarında bir yolculuğa çıktılar. İkisi de geçmişlerini, hayallerini ve kaybettikleri umutlarını paylaşarak derin bir bağ oluşturdular. Bu paylaşımlar, onlara huzur ve anlam sağladı.

Nisan, adamın anlattıklarından ilham alarak hikayesini daha da derinleştirmeye karar verdi. Sözleriyle alıntıları birleştirerek, hayal dünyasını kâğıda dökmeye başladı. Turgut Uyar’ın bir dizesi yankılandı kafasında: “Beni bir türkü yazsanıza.” Bu dizeler, Nisan’ın içinde büyüyen hikayeyi ifade ediyordu.

Öykü, kaybolmuş ruhların buluştuğu parkta geçen bir geceye odaklanıyordu. Nisan ve adam, birbirlerini anlamak için hikayelerini anlatıyorlardı. Cemal Süreyya’nın bir sözüyle birlikte hikaye şekillendi: “Bir şehir daha kaybediyoruz.” Bu sözler, içsel yolculuklarının bir parçası olarak, kendilerini ve şehirlerini kaybetmiş ruhları temsil ediyordu.

Hikaye, Nisan ve adamın iç dünyalarındaki karanlıkla yüzleşmelerini ve birbirlerine ışık olmalarını anlatıyordu. Gece ilerledikçe, kelimeler özgürce akıyordu Nisan’ın kaleminden. Alıntılar, duygular ve hayaller birbirine karışarak geceyi, daha bi renklendiriyordu.

Sonunda, Nisan ve adam hikayelerini tamamladılar. Nisan ve adam, öykülerini tamamladıktan sonra sessizlik içinde birbirlerine baktılar. Gözlerindeki anlayış ve huzur, derin bir bağı gösteriyordu. Cemal Süreyya’nın bir sözü, bu anın içine düşüverdi: “Sevda dediğin karanlığa kurşun atan güneştir.”

Parktaki banktan kalkıp yürümeye devam ettiler. Sokakların sessizliği, içlerindeki huzurla birleşiyordu. Turgut Uyar’ın bir dizesi, adımlarına ritim katıyordu: “Gözlerine gözlerimi koysam da / anlamazsın beni.”

Yürüyüşleri sürerken, Nisan ve adam, şehrin sokaklarına daldı. Sanki orada yabancı değillerdi artık. Kendilerini bu şehre ve birbirlerine ait hissediyorlardı. Hikayeleri, içlerindeki yalnızlık duygusunu azaltmış ve umuda dönüştürmüştü.

Cemal Süreyya’nın ve Turgut Uyar’ın alıntıları Nisan ve adamın hayatlarına anlam kattı. Bu alıntılar, yaşamın karmaşıklığına, yalnızlığa ve aşka dair derin birer rehber oldu. İçsel yolculukları, hikayeleri ve anlamlı sözleriyle birleşerek hayatlarını renklendirdi.

Gecenin ilerleyen saatlerinde, Nisan ve adam yollarını ayırdılar. Ama artık yalnız hissetmiyorlardı. Kalplerindeki bağ, hikayeleri ve alıntılarıyla güçlenmişti. Şehrin sessizliği içinde, kendi yollarına devam ettiler, ancak yollarının kesiştiği anılar ve sözler kalplerinde sonsuza kadar yaşayacaktı.

İlkay

Seyirciler | Gündem Arşivi, Okuyan ve yazanlar için dağarcık (gundemarsivi.com)

H. G. Wells, Leonardo ve Michelangelo Gaziantep’te | Gündem Arşivi, Okuyan ve yazanlar için dağarcık (gundemarsivi.com)

Yaşasın, Kırmızı Beyaz! | Gündem Arşivi, Okuyan ve yazanlar için dağarcık (gundemarsivi.com)

Gündem Arşivi kurucusuyum, sitede editörlük dahilinde; yayın yönetmenliğini de ben yapıyorum.

Siz de fikrinizi söyleyin!