Deneme,  Felsefe,  Gündem Arşivi Klasikleri

Heidegger’in Temel Ontolojisinin Amacı ve İşlevi

Heidegger, Hümanizm Üzerine Mektup’ta “…ontoloji daima yalnızca var olanı (ὃν) kendi varlığında düşünür” diyor ve bu, Heidegger açısından varlığın varlık olarak düşünülmemesi anlamına gelmektedir. Şöyle devam ediyor: “Fakat varlığın gerçeği düşünülmediği sürece, tüm ontoloji kendi temelinden yoksun kalır. Bu sebeple ‘V. ve Z.’ ile varlığın gerçeğine doğru ön düşünmeyi deneyen düşünme, kendisini ‘temel ontoloji’ (Fundamentalontologie) olarak nitelemektedir. Bu, varlığın gerçeğinin düşünmesinin bu tarafa doğru çıkıp geldiği özün temeline ulaşmak istemektedir.”

Heidegger’in burada klasik ontolojiye yönelik olan ‘var olanı kendi varlığında düşünüyor’ suçlaması ve böylece tüm ontolojinin temelsiz olacağı iddiası, Varlık ve Zaman’ın kaleme alınmasının gerekçesini oluşturmaktadır. Hatta “temel ontoloji” kavramı çerçevesinde bu yaklaşıma bir içerik ve anlam kazandırılmaya çalışılmaktadır. Heidegger’e göre, varlığın anlamına dair felsefenin sorusunu devralınan ontoloji çerçevesinde ele almak mümkün değildir. Sorunun ele alınış tarzı ancak fenomenolojik olabilir. Buna göre, varlığın anlamını sorgulamak, örneğin Aristoteles geleneğinde olduğu gibi var olanı var olan olarak incelemek yerine, varlığı varlık olarak incelemek anlamına gelmektedir.

Heidegger’in Varlık ve Zaman’da bu duruşunu temellendirişi, paragraf 7’de ilk üst uğrağına ulaşır. Orada şöyle der: “Var olanın varlıktan boşaltılması ve varlığın kendisinin açıklanması, ontolojinin görevidir.” Böylece varlık, var olandan, yani Dasein’dan arınmış olacak ve varlık karşımıza varlık olarak çıkmış olacaktır. Heidegger’in bu önerisini, varlığı hiçliğe dönüştürme önerisi olarak da alabiliriz. Zira onun aldığı anlamda metafiziğin konusu hiçliktir. Bu durumda Heidegger bizden “varlığın gerçeği” olarak hiçliği düşünmemizi istemektedir.

Bu nedenle Varlık ve Zaman’ın 2. paragrafında şöyle der: “Sanki varlık, mümkün bir var olanın karakterine sahipmiş gibi, başka bir var olana geri uzanarak, var olan, var olan olarak kendi menşeinde belirlenmemeli. Bu nedenle sorulmuş olan olarak varlık, kendine göre bir ortaya koyuş talep etmektedir –ki bu, kendisini var olanı keşfetmekten özsel bakımdan farklı kılmaktadır. Buna göre, sorgulanan da –varlığın anlamı– kendine ait kavramsallık talep eder; bunun, kendilerinde var olanın kendisinin anlamına uygun belirliliğine ulaştığı kavramlardan özsel olarak ayrı olması gerekmektedir.”

Görüldüğü gibi Heidegger burada, varlık ile var olan arasında özsel bir fark olduğundan hareket etmektedir ve yukarıda işaret ettiğim gibi bunu “ontolojik fark” kavramı çerçevesinde dile getirmektedir. Bununla Heidegger aynı zamanda, varlık ile var olan arasında kuramsal bir uçurum oluşturur. Hatta daha ileri giderek varlığı, gizem dolu bir şekilde kişileştirir. Düşüncemizi buna göre uyarlamak için dilde de yenilik önerir. Örneğin bir şeyden “vardır” diye bahsetmek için, Hegel’in de yaptığı gibi Almancada var olmak anlamına gelen sein fiilinin üçüncü kişiye göre çekilmiş hâli olan ist sözcüğünü kullanır.

Bir örnek verecek olursak; Hegel, Mantık Bilimi’nde varlık mantığının ‘varlık’ kavramından sonra ikinci temel kavramı olan ‘hiç’ kavramını, varlıkta var olduğunu ileri sürdüğü hiçin kavramsal dışavurumu olduğunu göstermek için öyle der: “Eğer burada bakmadan veya düşünmeden söz edilebilirse, böylece bir şeye veya hiçe bakılması veya bir şeyin veya hiçin düşünülmesi, bir fark olarak geçerlidir. Öyleyse, hiçe bakmanın veya hiçi düşünmenin bir anlamı var; her ikisi de farklı kılınır, böylece bakmamızda ve düşünmemizde hiçtir (vardır).”

Burada “böylece… hiçtir (vardır)” ibaresine Almancada “so ist (existiert) Nichts” denk gelmektedir. Heidegger, büyük olasılıkla Hegel’in bu ve benzer pasajlarını hatırlayarak, “vardır” yerine “verir diyoruz” diye önerir. Almancada “verir” önermesine es gibt denk gelmektedir. Heidegger, es gibt önermesinde “o” anlamına gelen es sözcüğünü özel özne olarak vurgulamak için, sadece gramerin doğal kuralı olarak cümle başında değil, aynı zamanda cümle içinde de “Es gibt” olarak yazılmasını önerir. Bunu şöyle gerekçelendirir: “Biz O’yu ve onun Vermesini görünüre getirmeye çalışıyoruz ve ‘O’yu’ büyük yazıyoruz.” Heidegger burada “O” ile hiçliği kastetmektedir ve bu, sonunda onun düşünce ve kavramlar sistemi içinde Tanrı kavramına denk gelmektedir.

Heidegger’in temel ontolojisinin amacı ve işlevi kısaca budur.

Prof. Dr. Doğan Göçmen

Prof. Dr., Hamburg Üniversitesi’nde felsefe ve sosyal bilimler okudu. Dünyanın önde gelen üniversitelerinden olan Edinburg Üniversitesi’nde mülkiyet ve siyaset ilişkisini inceleyen bir yüksek lisans ve ahlak ve iktisat ilişkisini inceleyen bir doktora tezi yazdı. Türkçe, İngilizce, Almanca ve Rusça akademik yazıları yayınlanmış olan Doğan Göçmen’in Adam Smith üzerine bir İngilizce kitabının yanında “Modern Felsefe, Adam Smith, Hegel ve Karl Marx” adlı bir Türkçe kitabı yayınlanmıştır. Yakında yeni bir Türkçe kitabı daha yayınlanacak olan Göçmen evli ve iki çocuk babasıdır. Doğan Göçmen, 2012 yılından beri Dokuz Eylül Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde felsefe dersleri vermektedir. Özellikle modern felsefe, pratik felsefe, Aristoteles, Adam Smith, Klasik Alman Felsefesi, Karl Marx, Husserl ve Wittgenstein çalışmaktadır.

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir