Biyografi,  Çocuk Gündemi

Harbiyeli Genç Mustafa Kemal

Mustafa Kemal, Askerî Rüştiyeyi bitirdikten sonra lise eğitimine İstanbul’daki Kuleli Askerî Lisesinde devam etmek istiyordu. Rüştiyedeki sınavlara gelip giderken kurmay bir subay olan Hasan Beyin dikkatini çekmişti. Bu vatansever kurmay subay, Mustafa Kemal’i görür görmez, terbiyesi, kendinden emin tavırları, derslere olan dikkat ve özeniyle onun diğer gençlerden farklı olduğunu anlamış, etkilenmiş ve sevmişti.  Hasan Bey bir gün “lise eğitimini nerede devam etmek istiyorsun”, diye sorunca Mustafa Kemal,  planının İstanbul Kuleli Lisesi olduğunu söyledi. Ancak Hasan Bey’in tavsiyesi farklı oldu: “Bundan vazgeçiniz oğlum. Manastır’a gidiniz, orada daha iyi yetişirsiniz.”

Mustafa Kemal, bu tavsiye üzerine, planından vazgeçti. Böylelikle Manastır Askerî İdadîsine girmekle kurmay subayının tavsiyesini dinlemiş oldu. 1898 yazında Manastır İdadisi’ni bitirdiğinde 17-18 yaşlarında, kendine güvenen, ihtiraslı, okumayı seven bir Harp Okulu öğrencisiydiArtık bir Harbiyelidir. O’nun için Harbiyeli demek; öncelikle Harbiye O’nu vatan ve hürriyet duygularıyla dolu bir subay olarak yetiştirirken kendisinin de olumsuzluklara karşı mücadele gücüne erişmesi demek oluyordu. Böylelikle önündeki tüm engellere karşı yüzleşmeye hazır olacaktı.

Mustafa Kemal’in Harbiye’deki arkadaşları, Manastır İdadisi’nden gelenlerle oluştu. Bunlar arasında, ilk sırada Ahmet Tevfik, sonrasında ise rüştiye ve idadide de birlikte olduğu çocukluk arkadaşı Mustafa Nuri (Conker), Lütfi Müfit (Özdeş), Ali Fuat (Cebesoy), Arif (Ayıcı), Hayri (Tırnovacık), Kazım (Karabekir), Ömer Naci, İsmail Hakkı (Pars), Kazım (İnanç), Kazım (Özalp), Ali Fethi (Okyar) O’nu takip eden diğer arkadaşları geldi. Bunların bir kısmı aynı devreden, bir kısmı ise bir önceki veya bir sonraki devreden olanlardı. Genç Mustafa Kemal 10 Şubat 1902’de okulunu bitirdi. Teğmen oldu. Sicil numarası Piyade – 1472. O, artık Türk Ordusu’nun şerefli bir subayıdır…

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı tegmen-mustafa-kemal.jpg

Teğmen Mustafa Kemal’in geride bıraktığı annesi ve kız kardeşi ise Subaşı Mahallesindeki evlerinde yaşam savaşı veriyordu. Zübeyde Hanım‘a Ali Rıza Efendi öldükten sonra küçük bir miktar dul maaşı bağlanmıştı. Evlerinin odalarından bir kısmını kiraya vermiş olmalarına rağmen eline geçen tüm bu gelirler geçim sıkıntılarına çare olmuyordu. Çileli yaşamın getirdiği ağır şartlar ve başlarında bir erkeğin eksikliği, Zübeyde Hanım’ı Rağıp Efendi ile bir mantık evliliğine evliliğe itti.

Genç Mustafa Kemal, kendisine haber verilmeyen bu evliliğe razı olmadı. Rağıp Efendi’yi de sevmedi. Annesinin evlenmesine zor şartların sebep olduğunu anlıyordu ama artık teğmendi ve aldığı maaştan bir pay ayırabilecekti. Pekala biraz daha beklene bilinirdi, neden beklenmedi ki diyordu kendi kendine. Teğmen oluşunu, annesine bir mektup yazarak bildirdi. Kelimeleri seçerken saygılı hitap şekline gösterdiği özen, aslında saf ve temiz bir baş kaldırmanın dışa vurmasıydı sanki bu mektup. Zarfın içerisine subaylık resmini koymayı da ihmal etmedi.

Zübeyde Hanım, mektubu aldı, zarfı açıp oğlunun subay resmini görünce sevinç gözyaşlarına boğuldu. O gün Ahmet Subaşı Mahallesi’ndeki evleri, eş, dost, akraba ve komşularla doldu taştı. 21 yıl önce bu mahallede doğan Küçük Mustafa artık istikbalini kazanan bir subaydır. Tüm mahalle onunla gurur duyuyordu. Bu bir hayata karşı savaşsa, ilk savaşını kazanmıştı. “Görecekler daha neler olacağım” diyordu, herkese meydan okur gibi…

Sevgili çocuklar!

Gelin Teğmen Mustafa Kemal’in, yaşadığı bölgeye birlikte şöyle bir göz atalım isterseniz.  Selanik, Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa kapısıydı o zamanlar. Hıristiyan ve Müslüman mahalleri ayrıydı. Ayrıca on altıncı yüzyılda İspanya’dan kovulup Osmanlı’ya sığınan Yahudi göçmenlerin de yaşadığı önemli bir şehir aynı zamanda. Müslüman mahallesi, Yahudi ve Hıristiyan mahallelerine nazaran daha yoksul ve hastalıklı, daha bakımsız ve geri durumdaydı. Kültürü farklı, yaşayışı farklıydı. Kadınıyla, erkeğiyle, çarşı pazarıyla, insanlarıyla da farklıydı. Selanik’e, Osmanlının Avrupa kapısı deniyordu ama bu Müslüman mahallesinin Anadolu’daki şehir mahallelerinden bir farkı yoktu. İşte küçük Mustafa da diğer Aliler, Mehmetler, Meteler, Kemaller gibi bu mahallede dünyaya geldi. Yani sizler gibiydi, bir farkı yoktu hiç birinizden. Zaten ileriki yıllarda da şunu diyecektir. “Beni olağanüstü bir kişi olarak yorumlamayınız. Yaratılışımdaki tek fevkaladelik Türk olarak dünyaya gelmemdir. Benim hayatta yegane fahrim, servetim Türklükten başka bir şey değildir. “ Şunu da demiştir: “Eğer kitap okumasaydım, bu yaptıklarımın hiçbirini yapamazdım”. Bu samimi ve gerçek ifadenin ne anlama geldiğini anlıyorsunuz değil mi? Eminim ki; kitap okumanın sizlere ve geleceğinize olumlu büyük katkılar yapacağını siz zeki ve akıllı gençlere izah etmeme gerek yoktur.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı turk-gencligi.jpg

Mahalledeki her Türk çocuğu gibi yoksul ve sağlıksız bir hayata gözlerini açtı. Daha ilk okul yılarında babasını kaybetti. Eğitimi yarım kaldı. Annesi ve kız kardeşiyle oradan oraya sürüklendi durdu. Annesinden gizli askeri okula kaydını yaptırırken daha çok küçüktü, bunu biliyorsunuz. Teğmen oluncaya kadar her Türk çocuğu gibi yaşamında bir ayrıcalık olmadığından detayların dayandığı kayıtlar, belli belirsiz ve farazi bilgilere olması bu yüzden. Yatılı okulda tek başınaydı. Kendini bildi bileli ev hayatı olmadı. Bir tek izin günleri kısa bir süreden ibaretti ev hayatı. Yunanlılarla savaş, lisede okuduğu yıllara denk gelir. Hırvatların, Sırpların, Bulgarların isyanları başladığı yıllar da. Memleketinin iyi yönetilmediğini anlaması bu yıllar. Mademki askeriz o halde vatan için yapılması gerekenler yapılmalı, diyordu arkadaşlarına. Ders aralarında gizli toplantılar yapmaları, vatan meseleleri konuşmaları bu yıllar. Vatan ve milliyetçilik kavramları kaynağı, okuduğu Namık Kemal şiirleriyle yeşerdiği yıllar işte bu yıllar. Anlayacağınız, yaşadığı zor şartların altında kaderine küsüp, içine kapanmadı, kopmadı hayattan. Güçlenmenin yolları olan kitaplara başvurdu. Harçlıkların yarısıyla hep kitaplar aldı kendine. Edebiyat okudu, şiir okudu, tarih okudu, roman okudu, hiç ayırt etmedi. Hoşuna giden her kitabı özümseyerek okudu. Okuduğu her kitaptan kendine bir şeyler kattı. Hani derler ya “zor şartlar insanı güçlü yapar”, işte bu süreçte okudukça güçlendi, güçlendikçe okudu. Sonuna kadar da okumayı hiç bırakmadı.

Sevgili çocuklar!

Azim ve kararın bir insanı nasıl gururlu, nasıl kendinden emin adımlarla ilerlediğini bize genç Teğmen Mustafa Kemal gösterdi. O’nun izinde yürümekle yükseleceğinizi biliniz ve bundan emin olunuz. Birlikte Teğmen Mustafa Kemal’in izini sürmeye devam edeceğiz. 

Gözlerinizden öpüyorum.

Mehmet R Aşar

mr_asar@hotmail.com

Bir yorum

  • Hayati Sarnık

    Mustafa Kemal gibi bir ATATÜRK hiçbir millete nasip olmadı,olamazdı. Ama biz onu hala anlayamayıp ona Lâyık bir millet olamadık.Tek ve en büyük engel Din dir

Siz de fikrinizi söyleyin!