Deneme,  Kurgu

Çukurdan Yukarıya Bakmak

Aynı yerlerden çok kez geçmiş olsam da çukur etmeyecek kilomla hayatımdan zarifçe (minimalist yaşamımla) geçtim, artık bir kez bile geçemeyeceğim yerlerde gölgem dahi ağırlık vermeyecek. İçimden nefesler son kez giriş çıkışlar yaparken ağırlaşıyor. Onlar da vefalı çıktı. Vakitlerden bir gece döngüsünde son nefes de ağzımdan yavaşça beni uğurlayarak geçti.

Müslüman olmadığım halde, beni İslami usulde gömdüler. Oysa çıplak ve giyinmeksizin bekleyen toprağa saygıyla, doğaya aldıklarımı vermek için kefensiz yani giyinmeksizin girmeliydim toprağa. Bu şekilde uğurlanmak isterdim. Ritüelleri uygulayanların, kendisi için mi kendim için mi neye hizmet ettiklerini anlayamadım. Neyse… Bildiğiniz usuller ile gömüldüm, ilk kez bir çukurda yerim oldu. Yalnızım, sandım.

Varlıktan yokluğa, yokluktan varlığa bir başlangıçtaydım.

Yeni hayatımın başlangıcı bambaşka bir serüvenle devam ediyor. Ölümümle bir şöhret oldum ki hemen birçok canlı ziyaretime geldi. Böbreklerimden süzülen kökleri, içimde üreyen kurtçukları, karıncaları (…) özetle; börtü böceği beslemenin hazzı çok güzel. Bir hayatımın binlerce hayata besin olması muhteşem bir olay.

Her şey birden bire oldu. Birden bire binlere bölündüm, binlerin dünyası oldum. Binleri hissediyorum. Ölümümün verdiği yaşamlara bir mutluyum, sormayın.

Sıkça beni ziyaret eden seslerin seyrekleştiği sessizlikte daha huzurluyum. Her geçen gün çok daha azalan ziyaretlerimde, hatırlayamadığım ayak seslerini duyuyorum, bir anda üzerime soğukça boşalan sular ve taşıma dokunan ellerin aynı zamanda havaya açılışını hissediyorum. Hislerim öylesi gelişti ki tek vücuttan binlere geçmek mümkün oldu.

Üzerimdeki ağır topraktan mı ya da gözlerimi artık kullanamayışımdan mı anlamadım ama, daha iyi görmeye başladım dünyayı. Bedenimden kopmayan binler uzaklaşmıyor da bir olup çukurdan dünyaya bakıyoruz. Öyle ya, sadece yukarıdan mı insanlık bakacaktı.

Aşağıdan yukarı bakmanın, karanlıktan içeri bakmanın gösterdiklerini keşke insanken dile getirseydim de insanlık egosuna yenilmeyi bıraksaydı. Yukarısı ne kadar acımasız görünüyor, herkes uçurumda kalma sevdasına itiyor birilerini ve insanlık çok ürkütücü görünüyor.

Mezarımdan derinliğimce demli ve derin kokluyorum uçurumları, kirleri ve bana ulaşan kanın kokusunu… İyi ki binlerimin kokusu açıyor doğaya. Bir cehennemden çok uzak bir cennete gebeyim.

Ayağım toprağa değiyor, tabi tabanları yere basmadan. Fakat ayaklarımın izlerine bakmak yerine, artık bir selviye kök yolunda bacaklarımın uzayışını izleyeceğim.

Sessizliğin hakim olduğu zamanlarda tomurcuklar bile çıtırdamaz, kuşlar bile cıvıldamak için önce hayatı bekler. Kulaklarım, şimdi karıncaların ayak seslerinde. Yolculukları en leziz noktaya beynime doğru şimdi.

Toprak derin bir iç çekiyor, sebebi belli yorulmuş havasızlıktan; betonların ve yolların mahpusluğundan… Yüreğim, sarılıyor toprağa teselli olur belki.

Geçen topraktan işittim, biliyorum sertim ben tüm canlıların tabanında ezildim, oksijensiz kaldım; beni bu kadar çok yerimden ezmemelilerdi yoksa sana daha şefkatli olabilirdim, nasırlarım gizlenebilecek gibi değil, baksana sarılığıma dedi. Baktım ona rengi canlılığını yitirmiş, desteklenmeliydi. Hayat ne zaman başlarsak o zaman başlamaz mıydı? Fakat kısıtlı bir vücudum zaten onun içindeydi.

Derim bozuluyor ve her çürümemden canlılar nasibini almış oluyordu. Bense daha çok canlanıyordum, eee birden binlere bölünmek başka güzel şey.

Aşağıdaki manzara çok güzel kökleriyle, ağaçlarıyla, hayvanları ve doğasıyla yukarısı ise, hayatlara saygısız düşüren düşürene (insanı, hayvanı ve bitkileri)…

Uçurumda, yeniden yaşam kavgasına geri dönmeyeceğimi düşünmek çok güzel.

Gündem Arşivi kurucusuyum, sitede editörlük dahilinde; yayın yönetmenliğini de ben yapıyorum.

Siz de fikrinizi söyleyin!