Çocuk Gündemi,  Deneme,  Ebeveyn,  Güncel - Aktüalite,  Toplum

Çoraklaşan Türkiye

Toprağı aşırı kullandık, iklim değişikliğini hayli hızla fark ediyoruz, ormansızlaşıyoruz her gün; birçok ağacın kesiminin önüne geçemiyoruz, plansızca toprağın üzerini örtüyoruz (toprak bizi almadan biz toprağı yok ediyoruz). Nüfus artışı ve büyüyen küresel ekonomi de doğal kaynaklar üzerindeki baskıyı artırarak çölleşmeye doğru hayli sağlam adımları izliyoruz. Ülkemizin ihtiyacı olan ağaç kesimlerinden sonra ise, yeterli miktarda maalesef fidan da dikilmiyor.

Kentsel dönüşümün önündeki yeşil engel ormanlardır. Her alana duble yol, AVM, barok bir takım binalar ve daha onlarcasını yapmak için onlara ciddi sayıda kıyım yaparken, bizlere verdikleri zararı hiç düşünmüyorlar.

“Her çocuk bir fidan, bin fidan bir orman…”

Ormanlarımız artık imara kolaylıkla açılan, yazları özellikle tatil şehirlerinde yanan (ilginçtir ki özellikle tatil şehirlerinde güneş özellikle en iyi jeopolitik alanlardaki ormanlarımızı yakıyor), sonrasında çokça geciken itfaiye çabaları… Üzerine, yanan ağaçların yerine fidan dikilmeyip binaların dikilmesi. Onca haber ve duyduklarımızla biz halktan insanların da bu dönemde artan duyarlılığının da altını çizmek lazım, insanların ağlayarak yakınlarındaki o güzel manzaralı ormana ve kirlenecek havayı temizlemeyecek orman yerine dikilecek bir otel ile kapanacak toprağın yanı sıra, ormanın içinde yaşayamayacak ve hatta ölecek hayvanların hepsine birden ağlayarak el verir bu güzel insanlar; ayrıca bu güzel insanlar üzülerek yorulur hatta uyumaz! Çünkü, bilinçli bireylerdir. Bir toplumu birey oluşturur. Bireylerin öğrenim seviyesi toplumun ilerleme seviyesini belirler. Ekoloji dersini almayana doğa elbet yanıt verecektir. Ormanlarımız, imar alanı değil! Ağaçlarımız, sadece odun ham maddesi üretiminde kullanılacak değersiz canlı değil. Nitekim okuduğumuz haberlerde kerestelerle ticari usulsüzlükleri hiçbir güç ise haklı gösteremez, çünkü etik değil.

Ülkenin en önde gelen sorunu olduğuna artık şüphe olmayan toprak erozyonu! Son zamanlarda artan depremlere ne demeli? Ağaçların köklerinin en dipteki toprakları bile tuttuğunun altını çizmek isterim hatta farklı şekilde yazayım, ormanlık alanlarda neden deprem olmaz?.. Doğa artık ‘Yeter Türkiye aksi halde sana cevabımı daha fazla sakınmayacağım’ dediğini işitiyoruz değil mi?..

Atatürk bize her şeyde baş olup, ziraatte geri mi kaldı sanıyorsunuz?.. Biraz da Başziraatçimiz neler yapmış ve neleri örnek almalıyız diye yazmaya devam edeceğim. Atatürk’ün ağacı sevdiği, doğayı sevdiği Türk toprağını sevdiği büyük bir gerçek, ama doğa sevgisini birkaç şeyle özetleyerek anlatmamın da yetersiz olacağının bilincindeyim.

Atatürk’ün biyografisini okuyanlar çok iyi bilir ki Atatürk’te ağaç sevgisi doğduğu günden beri neredeyse var, çünkü ta Selanik’te babası ölüp dayısının çiftliğinde geçirdiği o anlardan itibaren ağaç ve doğa sevgisi ve toprak sevgisi Atatürk’ün gönlünde yerleşiyor.

Ankara’da, çorak bir alanda, artık herkesin burada bitki olmaz hatta yabancı bir profesörün de “Burada bitki olmaz; bir çiftlik kurmanız doğru değildir” sözlerine karşı, “Burası da vatan toprağıdır; burada her şey yetişir. Bu vatanın toprağı bize her şeyi verir!” yanıtını verir. Ancak Ankara profesörün dediği gibi çok çoraktır ve o çorak bir alanda da ağaçlandırmanın Atatürk, mümkün olduğunu bize gösterip ispatladı.

Atatürk, Türk halkını ağaçlandırma ile mutlu olduğu bir hareketin Başziraatçisi olarak özüdür.

1929 yılında Yalova’ya geldiğinde, ilk defa termal kaplıcalarına giden yol üzerindeki alanın hemen ağaçlandırılmasını istemiş; 3000’den fazla çınar dikilmiş. Bugün Türkiye’de çınarlı iki yol vardır: Biri Dolmabahçe (Dolmabahçe’nin ağaçlandırılmasına yine Başziraatçimiz sebep olmuştur) diğeri de orman bölgesine giden yol üzerinde ama onun dışında belki de en disiplinli olarak yapılmış çınar ağaçlandırılması Yalova’dadır.

Yurt toprağı sana her şey feda olsun! Kutlu olsun! Hepimiz senin için fedayız. Fakat sen Türk ulusunu sonsuzluğa dek yaşatmak için verimli kalacaksın. Türk toprağı sen, seni seven Türk ulusunun mezarı değilsin Türk ulusu için yaratıcılığını göster. Mustafa Kemal Atatürk

Afet İnan’ın Hatıraları’nda;

Çankaya köşkü meclis binasına giderken o günün Ankarası’nda bir tek iğde ağacı vardı, Mustafa Kemal, her gün ağacın önünden geçerken arabayı yavaşlatıyor ve ağacı selamlıyor. Bir gün o ağacın yerinde olmadığını görüyor büyük bir telaşla otomobili durdurup iniyor. Büyük bir telaşla oradaki işçilere ne oldu buradaki ağaç diyor. Efendim yol genişletmek için ağacı kestik cevabını alıyor. Arabasına dönen Mustafa Kemal ağlamaya başlıyor. Atatürk’ün Türk milletine hibe ettiği Yalova’daki çiftlik arazisinde bulunan köşk kendi emriyle 29 yılında yapılmıştır. Köşk’ün yapılışı sırasında 2. kata sıra geldiğinde öndeki asırlık çınar ağacının dallan inşaata geliyor. Yetkililer bu dallan kesmemiz gerek paşam derler. Atatürk’ün kesin cevabı hayır, kendisini dinleyenlerin şaşkın bakışları arasında, ağacı kesemezsiniz, köşkü kaydırın der. Atatürk asırlık ağacın birkaç dalını kestirmemek için direktif vererek köşkü kaydırır. Atatürk, toprağımız için şu tanımı yapmıştır;

Burası vatan toprağıdır kaderine terk edilemez! Mustafa Kemal Atatürk

Atatürkçü düşünceyi benimsemekle, toprağımızı sevmemizin ve toprağımızı korumamızın, en büyük görev olduğunu bilmeliyiz!.. Bir doğa arazisiyle bir tarım arazisini asla kıyaslamam, her zaman doğal ortamın faydası yaşam için ihtiyaçtır. Ekolojik dengeyi doğal ortamlar sağlar. Diğer yandan tarıma da muhtacız. Şehirleri planlama bakanlığımızın tüm çalışanları, öncelikle çoraklaşan topraklar üzerinde yoğunlaşmalı ve modern tarımı oralarda uygulamalıdır. Tarımda kullanılan kimyasallar yine ormanlarımız kadar faydalı değil, bilakis çevreye ve doğaya zararları da içerir. Bu notun üzerinden artık köylerimizle devam edeyim. Artık mahalle olan, betonlarla kapanmaya çalışılan köylerimize… Yeniden Atatürk’ümüzün izinde Köy Enstitüleri açılmalı, yeniden bilgi köylümüzden esirgenmeden bilimin oralarda genişlemesi için engeller kaldırılmalıdır.

Biz Çiftçi bir Milletiz! Topraksız veya toprağı yetersiz olan çiftçiye gerekli toprak acilen sağlanmalı, üretim artmalı, küçültülen ormanlar yeniden genişletilmeli (gerekirse otelleri yıkarak) ki böylece; yeraltı zenginliklerimize kadar koruyabilelim. Başziratçimizin tarım için “Milli ekonominin temeli ziraattir,” “Köylü, milletin efendisidir,” (köylünün menfaati acilen sağlanmalıdır)  sözleriyle ise burada kapatıyorum; sebebiyse bu konuda da hayli yaramız derin ki ilerde değinmek zorundayım, çünkü günümüzde köylü efendi gibi yaşatılmayıp onların şehirlere göç etmesinin yolu çizilip, üzerineyse köylerdeki üretimin azalma nedenlerinin artması ve köylerin mahalle olması gibi mühim durumlar bildiğiniz üzere hayli geniş başlıklar. GDO’lu tohumları İsrail’den alıp, yerli tohumları kullandırtmayan yasalar dahilinde acilen yeniliklerle özümüze dönmeli ve torunlarımıza sağlıklı yaşamları için şimdiden elimizi taşın altına koymalıyız.

Bu Vatan Kaderine Terk Edilemez!

Kanla sulanan bu kutsal vatan topraklarını, asla ziyan edemeyiz! Bu umursamazlık devam ederse hain oluruz, hem de şehit torunu olan bizler; Atalarımıza, Vatanımıza ve de Yarınlarımıza aynı anda en büyük hainliğin imzasını atarız.

NASA ülkemizi hızla kuraklaştığını bildirerek uyaralı neredeyse bir yıl olacak, bırakın önlem almayı hala doğa karşısında başarılı olmaya çalışan sistemimizin acilen değişmesini ümit ediyorum. Atatürk’ün yolunda yürümedikçe daha da emperyallere bağımlı olacağımız büyük bir gerçek ki hala bu ülke ayaktaysa azınlıkta olan Atatürk’ün izini takip edenlerin sayesindedir. Atatürk, bizler için bu günleri hayal ederek yorulmadı! O, bizim tam bağımsız toplum ile en güzel koşullarda yaşamamızı istiyordu. Bu sebeple, ömrünü bize harcadığını unutmayıp zavallı olmayalım. Kalkınma köyde başlar, yapmamız gereken tek şey tarihi tekrardan yazmak…

Dövizle fethedemezsin yaşamı! Bu cümle emlakçılara benden gelsin. Çünkü, gelecekte tahıl ve su için savaşlar çıkacak; hatta en büyük stratejiler için en büyük silah olacak. Eğer emlakçı mantığı baki kalırsa, zengin de değiliz ki gelecekte Elen Musk’ın roketine binip Mars’a gidelim; o halde unutmayalım ki çabuk biteriz, çok çabuk tükeniriz! Otlakların ve yaylaların bile turizme açılması için kanun çıkarıldığını da unutmayalım, turizmde Araplar yüzünden döviz gelirinin düştüğünü de unutmayalım. Eski Konya-Karaman büyüklüğüne sahip küçücük ülke olan Hollanda’nınsa, IMF’ye borç verdiğini ve bu zenginliğe sahip olmalarının gücünü tarımdan aldığını da örnek alalım. Tarım, Başziraatçimizin bize mirası olan bu topraklar muhakkak yüceltilmeli.

Neden, Avrupa ormanlarını koruyup sömürge ülkelerinde fabrika kuruyor? Neden Avrupa’da orman katliamları olmuyor ve neden ülkemiz neden diye sorup düşünmüyor…

Umut dolu yüreğinizde yeşeren orman sevgisi sizinle büyüsün, hep birlikte Atalarımızı onurlandırmak dileğiyle…

Gündem Arşivi kurucusuyum, sitede editörlük dahilinde; yayın yönetmenliğini de ben yapıyorum.

Siz de fikrinizi söyleyin!