Deneme,  Gündem Arşivi Klasikleri,  Tarih,  Toplum

ÇANAKKALE / Düşmandan Kaçılmaz!

Batı Trablus Seferi sırasında İtalyanlar, deniz topçusunun ateş desteğiyle karaya çıkmışlar ve Türklerin sahil savunmalarını etkisiz hâle getirmeleri tecrübesini yaşayan Mustafa Kemal, denizden yapılacak bombardımanın taktik ateşinin etkisini biliyordu. Ama asıl sorun: Düşman karaya nereden çıkarma yapacaktı?

Mustafa Kemal araziyi tanıyordu. Tespiti, iki yönden yapılacağıydı. Birincisi; yarımadanın güney ucundaki Seddülbahir Burnu’dur ki düşman, burada deniz topçusuyla her iki yandaki kıyı şeridini kontrol edebilecekti. İkincisi ise Batı kıyısındaki Kaya Tepe’dir. Buradan da Boğaz’ın doğu kıyısına en kolay inilebilirdi.

Alman Liman Von Sanders Paşa ise iki farklı tahmin yürütüyordu. Birinci tahmini, Çanakkale’nin Asya kıyılarıydı. Bu nedenle tümenlerden 2’sini Truva bölgesine gönderdi. Diğeri de Boğaz’ın dar olan bölgesi, yani kuzeydeki Bolayır Geçidi’ydi. Elindeki 2 tümeni de buraya yönlendirdi. Elindeki son tümen olan, Mustafa Kemal’in komutasındaki 19. Tümeni de yedek kuvvet olarak Maydos yakınlarına konuşlandırdı. Mustafa Kemal bu görevden memnun kaldı. Karargâh olarak da Boğaz’ın kuzeyine ve her iki kıyıya yakın olan Boğalı Köyü’nü seçti.

Ve 25 Nisan sabahı düşman kuvvetleri, Mustafa Kemal’i yanıltmadı. Tahminleri doğrultusunda her iki kumluğa çıkarma yapmaya başladı. İngilizler Seddülbahir Burnu’ndan, Avustralyalı ve Yeni Zelandalı kuvvetler de Kaba Tepe’nin kuzeyinden saldırıya geçti. Bir düşman tümeninin Bolayır’dan geliştirdiği göstermelik oyalama taarruzuna kanan Liman Von Sanders, elindeki bir tümeni Bolayır’a yönlendirdi. Böylelikle elindeki kuvvetlerini asıl savaş alanından uzaklaştırmış oldu. Sonrasında Kolordu Komutanı Esat Paşa’yı güneyden gelecek saldırıyı karşılamak üzere gönderdiyse de ihtiyacı olmasına rağmen takviyeden yoksun bıraktı.

Mustafa Kemal, top sesleriyle uyandığında kendini tam savaşın ortasında buldu. Derhal çevre keşifleri yaptırdı. Kuzeydeki Kocaçimen Tepe’ye doğru bir süvari bölüğü gönderdi. Diğer taraftan, dağın batı bayırından yukarı Conkbayırı’na doğru küçük bir düşman kuvvetinin ilerlediği raporunu aldı. Derhal durumu anladı. Bu, gelen küçük bir düşman kuvveti değildi; büyük çapta bir saldırıydı. Conkbayırı Tepesi’nin Türk savunmasının kilit noktası olduğunu kavramakta gecikmedi. Düşmanın eline geçmemeliydi. Aksi hâlde her iki yakanın kontrolünü ele geçirmeleri işten bile değildi. Tek bir taburun Conkbayırı’nı tutması mümkün değildi. Yetkisini aşan emirler vererek sorumluluğu alıp alaylar içinde en güçlü olan 57. Alay’ı, bir dağ bataryasıyla birlikte Kocaçimen Tepe’ye yönlendirdi. Bu emir sonrası aldığı kararı karargâha bildirdi, sonra da karargâhın yolunu tuttu. Mustafa Kemal, saldırının büyüklüğü konusunda içgüdüsüne dayanarak cüretli bir karar vermişti. Yanılmayacağını biliyordu ve yanılmadı. Mustafa Kemal, öncü olarak gönderdiği 2 rehber er, zorlu koşullardan yolunu kaybedince, yanındaki alay subaylarıyla ve erlerle bu zorlu arazide pusula ve harita yardımıyla yön tayin ederek Kocaçimen Tepe’yi buldular. Tepeden aşağı bakınca düşman gemilerinin ışıltılı halleriyle denizin yüzeyinde demir atmış vaziyette göründüklerini fark ettiler. Asker, dik bayırı çıkarken yorulmuş olduklarını fark edince on dakikalık bir dinlenme arası verdi. Sonra, kendisi yanındaki mahiyetinden birkaç kişiyle Conkbayırı’nın yolunu tuttu. Yolun engebeli ve şartların zorluğu nedeniyle attan inip yaya devam ettiler. Tepeye yaklaşmışlardı ki sırttan aşağı koşarak inen, bozguna uğramış halde bir bölük askerle karşılaştı. Bu bölük, düşman çıkarmasını izlemek üzere gönderilen ve 3 saattir düşmana karşı koyan ileri karakol birliği kuvvetidir. Mustafa Kemal, onları derhal durdurdu:

— Ne oldu, neden kaçıyorsunuz?
— Geliyorlar, geliyorlar!
— Kim geliyor?
— Düşman geliyor efendim, İngiliz, İngiliz!..

Askerlerin gösterdiği yöne baktı. Bir dizi Avustralyalı asker gördü.

— Düşmandan kaçılmaz!
— Cephanemiz kalmadı!
— Süngüleriniz var ya!

Derhal “Süngü tak, yere yat!” emrini verdi. İleride şöyle diyecektir: “Bizimkiler yere yatınca düşman da yere yattı. Böylece bir zaman kazanmış olduk. İşte kazanmış olduğumuz an, o andı.”

Bu zaman zarfında 57. Alay yetişti. Mustafa Kemal, alayı derhal savaşa sürdü. Kendisi güçlü enerjisiyle atı üstünde birliğin en önündeydi. Kendi güvenliğini hiçe sayarak harekâtı yönetiyordu. Biliyordu ki; kaçmak mutlak bir kurtuluş demek değildir, savaşmak da kesin bir ölüm demek değildir. Şöyle diyordu:

“Size taarruz emretmiyorum; ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimizi başka kuvvetler ve başka kumandanlar alabilir…”

Varlığım, Türk varlığına armağan olsun…

Mehmet R. Aşar, 2 Nisan 2025

“Onlar mukaddes vatan toprakları için canlarını seve seve vermişler, Çanakkale Savaşları’nın kaderini değiştirmişlerdir. Burada geçen her saniye, kullanılan her an, ölen her nefer, Türk vatan ve milletinin mukadderatını çizmiştir. Kara savaşlarına katılan ilk birlik olan 57. Alay, vatan sevgisinin ne olduğunu insanlığa göstermiştir. Bu kahraman alayı hayranlık, minnet ve rahmetle anıyorum.”

Mustafa Kemal Atatürk

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir