Biyografi,  Gundem Arşivi Klasikleri,  Kitaplar

Bir Çanakkaleli Kadının İzinde

Facebook’ta sevgili arkadaşım Ayşe Gülsen Güçlü’nün sayfasındaki bir paylaşımda annesinin bir kitabından bahsediliyordu: “Zekiye Gülsen – Yamalı Bohçam”. Bir gün araştırmadan sonra bir sahafta kitabı buldum ve aldım. 2016 Yılında Facebook’ta “BİR ABLA-BİR KADIN-BİR İNSAN-BİR ÖĞRETMEN-BİR MİLLETVEKİLİ” başlığı ile bu kitapla ilgili bir yazı paylaşmıştım. “Gündem Arşivi” okurları için bu yazıyı yeniden kaleme aldım ve yazının sonunda da o günlerde yazıya gelen yorumlardan bir seçme yaptım.

Sevgili arkadaşım Ayşe Gülsen Güçlü‘nün annesi, Çanakkale’nin ilk kadın milletvekili Sayın ZEKİYE GÜLSEN’in anılarının yer aldığı 2002 Yılında Çanakkale’de yayımlanan YAMALI BOHÇAM kitabında(*), yazarımız yaşayamadığı çocukluğunu anlatmış, anaokulu ve öğretmen okulu anılarına yer vererek, öğretmenlik günleri, daha sonra özel ana okulu ve bürokratlık günlerindeki deneyimlerini paylaşmış bizlerle. Yalın, çarpıcı, etkileyici bir anlatımla. Okumaktan mutlu oldum, huzur buldum. O günleri yaşatarak yalnız olmadığımızı, çektiği sıkıntıların bizim çalışma hayatımıza benzer ortak sorunlar olduğunu anladım. Bir de bu sorunların, sıkıntıların halen aynen devam ettiğini…

Zekiye Gülsen 1918 Yılında Çanakkale-Lapseki’de doğmuş. “15’inde evlenip 25’inde ölen” bir annenin çocuğu O. Çocukluğu 1.Dünya Savaşı ve Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın acılarla dolu, yokluk günlerinde geçmiş. Cumhuriyet Türkiye’sinin bir kadın öğretmeni olarak yaşama başlamış. Ankara’da okul öncesi eğitimin ilk örneği olan Özel Gülsen Anaokulunu daha sonra da ilk resmi anaokulu olan Zübeyde Hanım Anaokulunu Kurucu Müdür olarak hizmete açmış.

Zekiye Gülsen’in YAMALI BOHÇAM’ından bazı bölümler:

“Annemin ölümünden sonra babam bize hem anne hem baba oldu. Hiçbir şeyimizi eksik etmiyor; üstelik de bir kolunu Arıburnu’nda 57. Alayda Mustafa Kemal’in yanında kaybetmiş bir gazi. Böyle bir ortamda nasıl çocuk olacaksınız? O nedenle ben, çocuk olmadan büyüdüm.” diyerek başlıyor.

Babasıyla geçen o günleri anlatırken, “Sarıldım, o da tek koluyla beni sardı, kucakladı. Her zaman babamın kucaklayışında, insanın babasının iki kolu olsa, herhalde kucaklaması daha güzel olur diye içimden geçirirdim. Ama bu sefer öyle düşünmedim. O beyin hiç tanımadığı halde, babama ‘Gazi’ diye hitap edişi çok hoşuma gitmiş, gururlanmış çok sevinmiştim.”, “Biz de bu çarkın içinde yuvarlanıp gidiyorduk. Her geçen gün bir gün evvelkinin aynısıydı. Sabahları kahvaltıdan sonra ablamla ağabeyim okula gider, sonra babam bana, ‘gel bakalım’ der, tek koluyla saçlarımı tarayıp düzeltir ama mümkünü yok öremezdi. Benim bir elim babamın kesik kolu olur, ikimiz el değiştire değiştire bir şeyler yapmaya çalışırdık. Konu komşu ‘Kestiriverin gitsin bu saçları’ dediği zaman kızar, gücenir, ‘Annesinin okşayarak tarayıp ördüğü saçları kesmek doğru olmaz’ ” derdi.

Bu koşullar altında büyüyüp öğretmen olmuştu. “Atatürk’ün, Gazi Mustafa Kemal diye imza attığı, kısa öz, 2-3 satırlık Gazi Hasan Basri diye yazan Teşekkür Belgesi’ne sahipti canım babam.”; “Lâpseki’den Çanakkale’ ye postayı, mektup, paket v.s. her gün Rahman ağabey götürür getirirdi. Ama bugün Rahman ağabey daha keyifli. Arada sırada kamçısını havada sallıyor, ‘haydi aslanlarım’ diye incitmeden atların sırtını okşar gibi vuruyordu. Babam şöyle bir takıldı:
-Rahman bugün pek keyiflisin
-Basri Dayı nasıl keyiflenmem, mahallemizin kızı okumuş öğretmen olmuş Lâpseki’nin en ücra köyüne güle oynaya gidiyor onun sevincine katılıyorum.”
O dönemde “Okulun köşesini dolanıyordum ki karşıma 6-7 yaşlarında, ormanda kaybolmuş karaca yavrusu gibi ürkek okula doğru gelen bir kız çocuğu çıktı. Tane tane örülmüş saçları, sarı kirpiklerle gölgelenmiş iri yeşil gözleri vardı. Aslında çocuğun gözleri mi yeşil, yoksa ormanın, tüm çevrenin yeşili gözlerine mi vurmuştu?” Kısaca aktarmaya çalıştığım bu satırlar özetliyor Zekiye Gülsen’in çabasını. Rahman daha sonrasını görebildi mi bilmem ama bu gurur, bu onur yetiştirdiği çocuklarında da yaşamalı ve ilk kitabın devamı gelmeli, tabi yaşayanlarla. Kitabı okuduğum sırada hep 40 yıllık memuriyet geçmişime gittim, hemen hemen aynı sıkıntıları yaşadığımızı fark ettim. Elbette onuncu döneminde mezun olduğum okulum ve tanıtılması, kabul ettirilmesi gereken mesleğimiz (sosyal hizmet uzmanı) için aynı yollardan geçtik, yeni nesiller de hâlâ aynılarını yaşıyor.

Cumhuriyet’in kazanımlarını koruma yolunda çaba göstermek ve mücadeleye devam etmek gerekiyor. Zekiye Gülsen kitabının sonunu “Yeni umutlarla, yeni ufuklara doğru yürüdüm…” diyerek bitirmiş, bizlerin de mücadelesi, görevi bu olmalıdır. Mustafa Kemal Atatürk’ün Zekiye Gülsen’lerine borcumuzdur bu mücadele…

Ali Erkan Güneri

(*) Yamalı Bohçam – Zekiye Gülsen – 2002
Dönmez Ofset Müze Eserleri Turistik Yayınları

***

 

BİR ABLA-BİR KADIN-BİR İNSAN-BİR ÖĞRETMEN-BİR MİLLETVEKİLİ

Facebook’ta iki kez paylaştığım bu yazım diğer kişiler tarafından 32 kez paylaşıldı, çok ilgi gördü. Bütün paylaşımları göremiyorum ancak benim ve arkadaşlarımın paylaşım ve yorumlarından bir kısmını buraya aldım. Bazı yorumlardan da ek bilgiler edindim ve sizlerle de paylaşmak istedim…

Yazan okuyan sevgili arkadaşım Esra Güler kitabı güzel anlattığımı, kitabın kendisinin daha ne kadar güzel olduğu düşüncesiyle, yazarın kitabı hangi tarihte yazdığını, hayatta olup olmadığını sormuş yorumunda. 2002’de yayımlanan Yamalı Bohçam’ın o yıllara yakın bir tarihte yazıldığını tahmin ediyorum, çünkü günümüze de göndermeler var. Zekiye Gülsen’i 2013 yılında kaybetmişiz. Zübeyde Hanım Anaokulunun kurucusu olan yazarımız, Hacettepe Üniversitesi ÇGE Bölümü Anaokulunun da öğretmenliğini yapmış. Esra Güler teşekkür ederek “bende okuma isteği oluşturduğuna ve sosyal tarihin bilinmeyen notları gibi bir merak duygusuna kaptırdığına göre amacınıza ulaşmışsınız” diyerek benim düşüncemi desteklemiştir.

“Yamalı Bohçam adlı eseri okudum… Eserle ilgili düşünce, görüş ve duygularımı içeren mektubumu saygı değer büyüğüme vefatı nedeniyle sunamadım.” diyor Kenan Üzmez. Devamla “ana sınıflarının açılması yurt dışı çalışmaları sonunda sayın Zekiye Gülşen’in sayesinde gerçekleşmiştir. Gelibolu-Lapseki arası ilk feribot seferleri de onun eserlerinden birisi… Kendisini minnet duygularımla anıyor, gani gani rahmet diliyorum…” diyor.

Basri Tezel de “Çok şeyi kısacık analiz etmişsin bravo Zekiye Gülsen’in yeğeni olarak herkesin ölmüşlerine rahmet diliyorum.” diyerek desteklemiştir.

Yazar arkadaşım Güven Tunç da “Ne güzel bir yazı olmuş yine… Kitabı söylemiştin Ali Abi hemen edinip okuyacağım. Kitaptaki umuda ihtiyacımız var. Anadolu’ya öğretmenliğe giden genç insanların coşkusuna…” diyerek katkı sunmuş yazıma…

“Teşekkürler Ali Erkan Güneri, ülkemizin karanlık günlerinde annemiz için yazdığınız aydın Türk Kadını örneği.” Gülter Gülsen Yosukaya böyle yazmış.

Yeğeni Sıdıka Tezel Kocaoğlu da “Sevgili halacığım Cumhuriyetin ilk temel taşlarına eğitime katkıda bulunan kadın emekçidir. Halacığımı rahmetle anarken Tüm emekçi kadınların gününü emeklerinin tam karşılığını almalarını dileyerek kutluyorum. Ayrıca halamın kitabını alıntılarıyla hatırlanmasını sağlayan Ali Bey’e teşekkürler.” diye yazıyı paylaşmış…

Kızı Ayşe Gülsen Güçlü ise paylaşımında ve yorumlarında “Sevgili dostum, komşum, arkadaşım Ali Erkan Güneri’nin 8 Mart armağanı”, “Sevgili Ali yüreğine kalemine sağlık. Annem Zekiye Gülsen bu kadar güzel anlatılabilirdi. Teşekkürler.” demiş ve kitabı bulmak isteyenlere “Canım annem onları Türk Anneler Derneği’ne vermişti. Kız çocuklarını okutmak amacıyla kullanılmıştı.” cevabını vermişti.

Arkadaşımız Alev Maro Salarvan ise “Bu güzel anne ışıklarda uyuyordur eminim Ayşe’ciğim… Evet iyi ki var olmuşlar aydınlanmanın kadınları…Ve bizler onlara ne çok özür borçluyuz… Anneciğini saygıyla, sevgiyle anıyorum… Bu arada Ali Erkan Güneri’nin de yüreğine, kalemine sağlık… Böylesi güzel anımsama, anımsatma için…” diyerek duygularını yansıtmıştır.

Figen Baykal ise “Bugün bu kadar güçlü kadınlar olabilsek belki de çok şeyi değiştirebilirdik.” yorumuyla dikkat çekti.

Sevgi Doğan ise “Önce yazınız için kaleminize, yüreğinize sağlık. Dürüst, çalışkan ve 3 dönem millet vekilliği yapmış çocuklarının yakınlarının boğazından bir lokma haram yedirmemiş bir insandı. Sadece halk için çalıştı şimdiki millet vekilleri gibi mal mülk edinmemiş örnek bir insandı. Işıklar içinde huzurlu yatsın. Mekânı cennet olsun teyzemin.” yorumu ile katkı vermiştir.

Erman Ertung: “Ne mutlu bana ilkokulda öğretmenim oldu… Türk Kadınının hası idi…”

Semra Caner: “…Gerçekten çok duygulandım. Senin mütevazı kişiliğinin altında yatan değerler seni de değerli kılıyor. Böylesi bir annenin evladı olmak gurur verici…”,

Mahmut Öktem: “Kalemine sağlık Ali. Sevgili Zekiye Hanımı görme şerefine eriştiğim için kendimi mutlu hissediyorum.”

Nurçin Merter: “Saygıdeğer bir annenin kızını tanımış ve arkadaş olduğum için kendimi mutlu hissediyorum…”

Ali Erkan Güneri

#YamalıBohçam #Kitapİncelemesi #KurtuluşSavaşı #CumhuriyetDönemi #Örnekİnsan #Biyografi #TürkiyedekiGüçlüKadınlar #TürkiyedeÖncüKadınlar #TürkiyedekiAnaokullarınınİlkAçılması #ZekiyeGülsen

Siz de fikrinizi söyleyin!