Güncel - Aktüalite,  Hatıra,  Toplum

Ali Amcam, Ailemizin Işığı

Ali amcam ailemizin büyüğü. Babam ben daha küçük yaşdayken öldüğü için amcam evimizin bir sorunu olduğunda Java motoruyla öğretmenlik yaptığı yerden yazda da kışta da olsa çamurlu, tozlu yolları yararak gelir, ailenin sorununa Hacı amcamla birlikte yetişirdi. Çocukluğumun zihnine Java motoru ve hararetli konuşmalarıyla yer etti hep.
Ailemizin büyüğü olduğu gibi, Isparta’da Gönen Köy Enstitüsü’nden mezun olup Cumhuriyetin ışığından yararlanma fırsatını bulan ailemizin de ilk üyesidir. Dolayısıyla nasıl genç Cumhuriyetin meşalesi ülkeyi aydınlatıyorsa Ali amcamda bizim her zora düştüğümüzde düşüncelerine başvurmayı düşleyip, çözemezsek gider çareler aradığımız aydınlığımız olurdu. Sonraları ailemizden O’nu takip eden, okuyan, aydınlanmak isteyen, ışığı arayan çok kişiler oldu.

Çocukluğumuzda Amcamgilin kuşağının nasıl bir yoksulluk ve perişanlık içinde okuduğunu, okullarına yufka ekmeğin içine kese yoğurdu konularak nenemin amcama yiyecek gönderdiği anlatılırdı. Bugünden bakıldığında yoksulluğun bini bir para. Nenemin bu konulardan bahsettiğini hiç duymadım. O, yaptıklarını yapılması gereken normal bir yaşam hikayesi olarak görürdü. Nenem de nur içinde uyusun.

Ben ilkokulu bitirmiştim. Haney evimizin tahtalığına yığılı anason çuvallarının arasında oyun oynuyordum. Anacığım elinde iğne iplikle yırtık sökükleri ayağının parmak uçlarına sıkıştırmış, bir eliyle de gerdirerek yırtık sökükleri dikiyordu ve biraz uzağımda işini yaparken sordu: ilkokul bitti, okuyup adam olacak mısın?

Aslında en büyük insanları -adamları, kadınları- okumayanların arasında görmüştüm. Yavaştılar, kibirsizdiler, içtendiler, bilgeydiler ve tüm sorunlara telaşlanmadan yavaştan konuşarak çözüm ararlardı. Ailemizden, köyümüzden, etrafımız insanlarından görürdük büyük adamlığı. Cumhuriyet de sanırım buna yol gösteriyordu. Suyun sıcaklığını, depremi, sel felaketlerinin nedenlerini daha ilkokulda şimdiki eğitimin aksine köyümüzde deneyerek anlatırdı öğretmenlerimiz. Hep daha iyi “adam” olalım diye.

Ama anamın “adam olacak mısın” sözünü bugün de, o gün de öyle anladım: yoksulluktan kurtulmak istiyor musun-du- sorunun aslı. Yoksa kendisi hiç okula gitmemiş bile olsa bütün yaşamımın en büyük bilge insanıydı. İnsan olduğunun da farkındaydı. Çünkü bize hep kavgadan uzak durmayı, çalmamayı, çalışmayı ve yardım etmeyi hiç ders olarak anlatmadan kendisi sessizce öğretti. Sorusunu oyun düzenimi bozmadan yanıtlardım: “Okumak istiyorum.” Bugün yaşadığım bütün talihim okuduğum kitaplar, yaptığım eğitimcilik, yaşam mücadelem o günkü anamın o sorusunda ve benim verdiğim cevapsa saklıydı.

Burdur lisesinin Ortaokuluna kaydımı yaptırdık. Amcam Ali Kocagilde  kalacaktım. Ortaokulu üç yıl böyle okudum. Amcamın ve Naciye yengemin sayesinde. Tabi ki çocuklarının hoşgörüsüyle de… Hiç birisiyle ciddi bir tartışma yaşadığımızı hatırlamıyorum. Beş kızı bir oğlu vardı. Bir de ben, nenem, yengem, amcam. Toplam on kişilik bir nüfusla bir arada yaşamın güçlüğünü tabi ki büyüyünce anlıyor insan. Bugün bir çocuğu ile ”baş edemiyorum” diyen velileri gördükçe bir maaş ile evin nasıl geçindirildiğinin izlerini Naciye yengemin gayretlerinde, amcamın biraz otoriter hallerinden izlerdim. Hep minnettarım bu büyük ailenin bir üyesi olmaktan. Naciye yengeme sağlık ve uzun ömürler diliyorum.

Köy Enstitülerinin topluma kazandırdığı yetenekli bireyleri biz amcam Ali Koca’da görürdük. Saz çalar, resim yapar, büstler yapardı. Burdur’da Atatürk büstü olmayan okul tespit ettiğinde hemen yapar gönderirdi.

Onca ömründe çok sohbetlerini dinledim hiç dedikodu yaptığını duymadım. Hep eğitimin geldiği noktaları anlatır, iktidardakilerden bahseder, eğitimcinin yaptığı işi sevmezse bir yol kat edemeyeceğini anlatırdı. İki yıl önce kızım Özge ile dinlediğimiz bir sohbetinde; insanları inançları nedeniyle ayırmanın, farklı görmenin ve farklı davranmanın yıkıcı halini 84 yaşında bir insan olarak anlatımı etkileyiciydi. Bugün neredeyse derisinin renginden bile insanların ayrıştırılmasını görünce genç Cumhuriyetin insanlara kazandırdığı değer bir kat daha gözümde büyüyor.

Ülkemizin insanlarının kaderinden o da nasibini aldı. Çalıştığı okulun müdürü olarak Atatürk büstünün kırılmasında ihmali bulunduğu gerekçesiyle Yeşilova’nın sağ eğilimi en yüksek köyüne, seksen darbecileri tarafından sürgüne gönderildi. Onlarla mücadele etmekten vazgeçmedi. Ancak başka bir dönemin başladığının farkındaydı ve emekliliğini istedi.

Amca neden uğraşıyorsun bu kadar, diye sorduğumda; “iyiliği başka türlü bulamayız, bu sohbeti de bu kadar güzelleştiremezdik. İnsan kötüleri iyi etme mücadelesine hep katılmalıdır,” dedi.

Bu pazartesi vefat etti Ali Koca amcam (18.12.2023). Cenazesine katıldım. Onun bana öğrettiği bir duayı Türkçe okudum. Hep Türkçeleşmeyi, anadilini, tabi ki her ulusun dilini okumayı, yazmayı, öğrenmesini savunurdu.
Benim üzerimde, ailemizde emeği çoktur.
Böyle anmak istedim. Belki de, ondan aldığım ışığı gelecek nesillere aktarabilecek miyim? sorusunun cevabını bu yazıda bulmak istedim…
Nur içinde uyusun.
Geride kalan Naciye yengeme, çocuklarına, tüm sevenlerine tekrar başsağlığı ve sabır diliyorum.

Ali Koca. 20.12.2023

 

Çocukluğum

 

Siz de fikrinizi söyleyin!