Deneme,  Güncel - Aktüalite

Kent Düşleri

KENT DÜŞLERİ
(Bu yazının içinde akıl içi, akıl dışı ve akıl ötesi şeyler bulunabilir.)

26 Nisan 2025 tarihi Çanakkale için önemli bence. Çünkü, Türkiye Yazarlar Sendikası Çanakkale Temsilciliği’nin önerisi ve Çanakkale’de faaliyetini sürdüren çeşitli sanat ve kültür oluşumlarının ortak girişimleriyle düzenlenen Yaşam ve Sanat Çalıştayı, mümkün hayatları, mümkün insan ilişkilerini canlandırdı çalıştayı düzenleyenlerin ve çalıştayla ilgili yapılan sunumları dinleyenlerin zihninde.

Öyle değilse bile benim kafamda gitti geldi bir sürü şey. Bir sürü şey söndü, bir sürü şey yandı… Tuttu yine düşbazlığım. Kent düşleri tutuştu duyarlıklarımda.

  • Başka türlü bir Çanakkale, başka türlü bir Türkiye mümkün fikri bir kez daha…
  • Dinlenmek üzere girilen parktaki kitaplıktan kitap alıp dinlenmeyi düşünmeyle, düş kurmayla birleştirme eylemi örneğin.
  • İnsanı beton fikrinden uzak tutan estetik binalar, gelişmiş mimari…
  • Öykü evleri kentin ne çok yerinde… Ne çok yerinde şiir bahçeleri…
  • “Gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan” bir şehirde, “yaşamak ne güzel şey be kardeşim.”
  • İnsanlar arasında kan bağı kadar düş bağı da oluşmuş. Düş birliği içinde olmuş ne olmuşsa… Düş düşe, baş başa verilerek her şey… Ama her şey!
  • Bağıran yok, korkutan yok… Şarkılarla bir kent… Türkülerle, şiirlerle… Sevgiyle büyüyor ağaçlar… Çiçekler sevgiyle açıyor her yanda.
  • Kurtların, kuşların, böceklerin evi aynı zamanda bu kent… Sincapların, karacaların…
  • Kent girişlerinden anlıyorsunuz daha, su ve rüzgâr diyarına girdiğinizi. Bir tarih denizine, bir kültürler müzesine… Her şey öylesine biçimli ki… Bir şey ekleseniz fazla olur, bir şey kaldırırsanız eksik kalır.

Bunları okurken içinizden deli olduğumu düşünüyorsunuz değil mi? Haklısınız ama.

Hangi kente gitsem
O kentin delisi oluyorum
Duyarlıkları azalır çünkü
Delileri azalan bir kentin

Bu yazıyı okuduğunuza göre sizde de var biraz. Yaşanır kentler, adil demokratik ülkeler ve barış içinde bir yeryüzü ortak düşümüz çünkü. “Gelecek beklenen değil; yapılan, yaratılan şeydir” sözünü bu yüzden sevmiyor muyum!

Bakın size aklı başında şeyler de söyleyebilirim: Burası Atina, San Francisco, Floransa, Berlin, Prag, Bogota, Roma, Paris ya da İstanbul değil. Değil, biliyorum. Ama onlardan biri olmak için dünyadaki diğer binlerce kentten daha şanslı.

Homeros’un ayak izlerini örnek verebilirim. Mustafa Kemal’in Anzak askerleri için söylediklerini… Vaktiyle buralarda bilgeler evinin bulunduğunu… Duydunuz mu hemşerimiz olduğunu Epikür’ün?

şimdinin içinden bakmak geçmişe
şimdinin içinden geleceğe
yepyeni bir akılla
bin bir akılla

Sizden mi duydum; “Bir kenti görünür kılacak, geleceğe taşıyacak beton yığınları değil, kültürüdür, sanatıdır; kültürden, sanattan beslenen insan yapısıdır” sözünü? Öyleyse siz de az değilsiniz. Benden geri kalır tarafınız yok sizin de.

Klaus Liebe Harkort’u duydunuz mu? Benim dostum. 1998’de Eğitim-Sen tarafından düzenlenen Demokratik Eğitim Kurultayı’na destek vermek üzere gelmişti Türkiye’ye. Bremen Üniversitesi’nde profesör, Türkolog. Az değil ki bir yıldan fazla sürmüştü kurultay hazırlıkları. Sahi, ben kendisine Klaus diye hitap ediyordum. Benden bir hayli yaşlıydı. Bana; “Sen defolusun, sistem seni kendisine uyduramamış,” derdi. Gülüşürdük. Ne vefalı adamdı ama. Kocaeli Depremi’nin ardından gelip hemen bulmuştu beni. İzmit’te yaşıyordum o sıralar. O girdi rüyama dün gece. Kalktım, uyuyamadım bir daha. Bu yazının başına oturmam onun yüzünden biraz da. Bremen Üniversitesi ile Kocaeli Üniversitesi arasında dayanışmayı sağlamak, depremin yaralarını sarmada katkıda bulunmak için gelmişti bu kez Türkiye’ye. Rektörle yapılan toplantıya birlikte girmiştik. “Bir kenti depreme karşı korunaklı ve sağlam bir hale getirmek istiyorsanız öncelikle bilim yuvaları, kültür ve sanat evleri kuracaksınız. Tiyatro ve opera binalarınız olacak. Şairlerinizi, yazarlarınızı, ressamlarınızı, kısaca tüm sanatçılarınızı ve sanat üreten merkezlerinizi koruma altına alacaksınız. Onların sanatsal faaliyetlerini özgürce yürütebilecekleri ortamlarınız olacak. Eğitim sisteminiz mutlaka bilimsel ve sanatsal içeriğe kavuşmuş olmalı. Mimariye ve kent estetiğine önem vermelisiniz,” gibi cümleler kurarak hem bir uyarıda hem de bir öneride bulunmuştu. Uyandığımda bu sözlerini düşündüm dostumun.

Neydi konu: Sanat ve Yaşam Çalıştayı. Yok yok! Öyle çok gelen yoktu. Boş sayılırdı salon. Çanakkale Belediyesi’nden ve sol partilerden de katılım olmadı. Mutlaka önemli işleri vardı. Çalıştaya katılması için davet ettiğim bir arkadaş da çalıştayın konu başlıklarını gördükten sonra; “Bunlar basit konular, bunları herkes bilir,” demişti. Siz birisini neresinden yaralayacağınızı bilir misiniz sahi? Bunu bilemeseniz yedeğimde bir soru daha var: İnsanın cahil kalmadaki ısrarından daha tehlikeli ne olabilir?

Kimi zaman avazım çıktığı kadar susmamın nedenini anlayabilirsiniz şimdi? Ve böyle hallerde neden eski bir şiirimin geldiğini aklıma:

kala kala ben
süzüle süzüle yalnızlığım
ter basmış aklımı
üşüyorum

Şiire bakan karakışın ortasında olduğumu sanacak. Oysa Nisan! Oysa ben umutlu şeyler söyleyen biriyim… Güneşli şeyler! Fırtınalı şeyler. Oysa ben iflah olmaz bir iyimserim aynı zamanda. Kuşlar şahidimdir. Karanlığa karşı, yok sayılmaya karşı, zulme karşı Mart’ın ortalarını geçtiğimiz günlerde de şu şiiri okumuştum boynumu uzatarak dünyaya doğru:

bir ağız açmada
bir adım atmada bütün mesele
mesele kalkmak
denemek bir kerelik
korkunun boyunu geçeriz kardeşlerim

27 Nisan 2025
Hayrettin Geçkin

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir