
Bu Makamlar, Bu koltuklar Sizlere Babanızdan Miras Kalmadı!
Hulusi Samim Kesim, dönemin Başbakanı İsmet İnönü’nün okuması için yüz lira verdiği bir çocuktur. Bu çocuk, çok çalışkan ve başarılıdır. Öğretmen okuluna Türkiye birincisi olarak yerleşir. Aynı başarısını burada da sürdürür. Ve üst dereceyle mezun olur. Öğretmen olur. Başarılı görev yapması herkesin dikkatini çeker ve bir gün Milli Eğitim Bakanlığına çağrılır. Çeşitli görüşmeler yapılır. Düşüncesi sorulduğunda “Ülkemizde çırak olup eğitim alamayan bir sürü çocuk var. İzin verirseniz bu yönde çalışmak isterim” der. Verdiği katkılar sonucu Çıraklık Eğitim Merkezleri kurulur. Yıllarca bu alanda hizmet verir. Bir sürü ders kitabı yazar. Yazdığı bu kitaplardan telif hakkı dahi almaz! Nedeni sorulduğunda “Beni bu devlet okuttu. Ben de bu devlete borçluyum. Borcumu da ancak bu şekilde ödeyebilirim” der…
Ankara’da konservatuar öğrencisi olan kızı Feray bir gün okuldan çıkmış, durakta otobüs beklemektedir. Ankara’nın soğuğu yanı sıra bir de şiddetli yağmur yağmaktadır. Tam o sırada karşıdan gelen babasının makam aracını görür. “Tamam, işte şimdi kurtuldum” der. Sevinçle araca yaklaşır, tam otomobilin kapısını tutacakken aracın arka camı açılır, Hulusi Samim Kesim kızına bir şemsiye uzatır, “Al kızım” der. Gaza basar gider. Kızı bu duruma çok bozulur, hem duraktakilere mahcup olmuş hem de ıslanmaktan kurtulamamıştır. Eve geldiğinde sırılsıklam olmuş vaziyette “Baba sen ne yaptın? Beni arabana almadın!” der. Babası şu cevabı verir. “Yanılıyorsun kızım, otomobil benim değil, devletin. Benim olan şemsiyeydi, sana bana ait olan bir şeyi verdim.” Diyebilmiştir…
Bunu neden anlattım:
Ülkemizde yirmi iki yıldır iktidarda olan bir parti var. Siz hiç makam sahibi olanlardan buna benzer bir örnek duydunuz mu? Ben duymadım! Aksine makamlar ve sağladığı ayrıcalıklar öylesine benimsenmiş ki kimsenin bu konforlu alanlarından çıkmak isteyeceklerini sanmıyorum! Ama bu devran ömür boyu böyle devam edemez! Sırası gelen gider, yerine başkaları gelir. Eşyanın tabiatı gereği böyledir. İklim değişir Akdeniz oluverir…
Liyakatli müdür yerine, itaatli müdür, maalif mahalleye küfrederek ayrılan ve karşılığında büyükelçi, ya da vekil oluverenler…
Yeter ki bizden olsun bakış açısıyla doldurulan devlet kadroları ve kaybedilen değerler, fabrikalar, limanlar, raydan çıkan trenler, göçük altında kalan maden işçileri, zarar ettirilen kurumlar; geçiş garantili köprüler, hasta garantili şehir hastaneleri, hava limanları ve vicdanını, ahlakını kaybeden toplum…
Beceriksiz, donanımsız kişiler tarafından doldurulan bu makamlar, bu devlet, kimseye dedesinden, ya da babasından miras kalmadı! Bu halkın verdiği kahramanlık mücadelesi, toprağa düşen vatan şehitleri, ödediği vergiler, sunduğu katlılar ile ete kemiğe büründü! Güçlendi, İtibar kazandı…
Görevini yapanlara bir sözüm yok. Ancak, hak etmediği halde bu koltukta rahatça oturanlar, sizler, bence artık önümüzdeki günlere hazırlık yapılmalısınız. Yapılacak ilk genel seçim de iktidarın el değiştirmesiyle çok büyük bir boşluğa düşebilirsiniz! Daha çokkk var demeyin! Siz en iyisi şimdiden kendiniz için bir psikolog bulun, rehabilite çalışmalarına başlayın, zira kendinizi kocaman bir boşlukta, başka bir dünyada bulabilirsiniz. Çünkü siz koltuğunuz varsa varsınız yoksa sıradan bile değilsiniz. Ama size tavsiyem gideceğiniz psikologlar sakın ha kapısına kelepçe vurduğunuz üniversitenin mezunlardan olmasın…
Kimisi burs alır karşılığında halkına hizmet eder. Kimisi hak etmediği halde işgal ettiği koltuktan güç alır, kibirlenir, halkına yabancılaşır, tepeden bakar. Vazgeçilmez olduğunu sanır. Onun tek derdi nasıl palazlanacağını düşünmektir. Sırtını dayadığı iktidar ile varlığını sürdüre gelmiş bu kişilerin tek derdi kendi çıkarlarıdır. Ne ülkesini ne de halkını düşünür.
Atalarımız ne güzel söylemişler. “Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner”. “Saçım ak mı, kara mı?” Önüne düşünce görürsün!
Günler uzamaya başladı. Biliyorum bahar da gelecek…
Kadir Veral

