
Yorgun Demokrat
En güzel duygularla çıktılar yola. Hep daha güzel bir dünyada yaşamak, yaşatmak için. Ne savaş, ne sömürü ne de yoksulluk olmasın diye. En yüce değer emektir diye. Meydanlarda, okullarda, fabrikalarda, sokaklarda, gençliklerinin en delikanlı çağlarında, seslerinin yettiği kadar haykırdılar. Ne kariyer, ne zenginlik hayalleri kurdular. Tüm hayalleri insanlık içindi. Kurtulmak yoktu tek başına! Ya hep beraber ya hiçbirimiz vardı. En güzel dayanışmayı birlikte yaşadılar, balıkçı kazaklarını kim bulursa o giydi sırtına. Kimisi askeri parkasını siyaha boyatırken, kimisi de haki yeşil severdi. İlle de kırmızı artı takılırdı. Kadife pantolon, bağcıklı botlar… Hepsi zıpkın gibiydi. Kimisi yüz metre koştu. Kimisi, bir şiirde hayat buldu. Kimisi, yolda yorgun düşüverdi olduğu yere. Bir serseri kurşun aldı kimisini, faili meçhul diye geçti kayıtlara. Kimisi, yağlı urganı yoldaş yaptı ölüme giderken. Şarkıların en güzeli, marşların en yürek yakanı dillerinden hiç düşmedi. Kavgaları vardı; çocuklar için, kadınlar için, ezilenler için. Kısacası halkı için. Onlar bir tek kendileri için yaşamadılar. En acıklı mektupları okumak analarına, babalarına düşmüştü bu deli çocukların. Sevgiliye yazılacak mektuba hiç sıra gelmemişti. Onların tek sevgilisi, tek aşkı verdikleri kavgalarındaydı. Bu kavgayı hep sürdüreceklerdi tâ ki; “Yeryüzü aşkın yüzü olana dek.”
Tarihte çıkan bütün fırtınalarda savruldular, en büyük fırtınaya ise 1980’de tutuldular. Kırmızı gül kokusu bırakmak isterken hayata, bir kırmızı karanfille uğurlandılar son yolculuklarına… Arkalarında bıraktıkları en güzel gülüşleriyle. Hani o beyaz atlara binip de çekip giden iyi insanlar vardı ya…
Kimisi sürgünler yedi, memleket hasretiyle yandılar elin memleketlerinde. Kimisine, duvarları yosun tutmuş hücreler; kimisine, zemherinin soğuk ölümü düştü yaşamak isterken delicesine.
Kalan sağlarsa, yaşamak denilirse, yaşamaya devam ettiler, ediyorlar. Artık gençliğindeki gibi delikan dolaşmıyor damarlarında… Gökyüzünü maviye boyayamıyorlarsa da zihinleri hâlâ berrak, düşünceleri hâlâ canlı. Yorgun düşen ise sadece bedenleri. Dudaklarında ise: “Bu kavga sürecek, yeryüzü aşkın yüzü olana dek…”
Ateşli fikir tartışmalarının yerini şimdi çocukların, torunların çığlıkları dolduruyor. Bilgi birikiminden duygu birikimine dönüşen aklını ruhuyla terbiye etmeyi deniyor. Arka balkondaki ahşap masa, saksıda bir çiçek, bir bardak, bir dilim beyaz peynir… Artık üfleyecek bir sigara dumanı da yok, uzaktaki sevgiliye selam götürecek… Orhan Veli’nin dediği gibi; “İçkiye benzer bir şey var bu havalarda.” Bazen çakırkeyif, bazen de hüzün dolu…
Kadir Veral

