
Bir Kazanacağız!
Henüz sekiz ya da dokuz yaşlarında yakalanmıştı bu lanet hastalığa, akranları gibi anasının, babasının göz bebeğiydi. Özellikle babasının kendisini ne kadar çok sevdiğini bilir, bu sevgiyle kendini güvende hisseder, mutlu olurdu. Yüzünde her daim sevimli bir tebessüm vardı. Kapkara gözleri ışıl ışıldı. Çoğu zaman mahcup ve utangaç bir kızdı.
Yaşadığı yer tipik bir köy, gittiği okul tipik bir köy okuluydu. Öğretmenini, arkadaşlarını, bir de Türkçe dersini çok severdi. Hikâye kitaplarını okumayı, resimlerine bakarken öykünün içerisinde kaybolmanın verdiği hazzı hiçbir şeye değişmezdi. Öğretmeni, Öznur’un bu özelliğini bildiği için her hafta ona değişik kitaplar getirir, okumaya teşvik ederdi. Bu yüzden olsa gerek oda büyüdüğünde köy öğretmeni olup, kendisi gibi köy çocuklarına ışık olma hayalini kurardı.
Bahar aylarıydı güneş aydınlığını, sıcaklığını, cömertçe sunduğu bir günde öğretmeni tüm sınıfı okul bahçesine çıkartıp, doğa resmi çizmelerini istemişti. Okul bahçesi çocukların oyun oynayabilmelerine, doya doya koşabilmelerine, ya da başka etkinliklerin yapılması için oldukça müsaitti. Öğretmenleri tüm sınıftan karşı tepenin resmini yapmalarını istemişti. Öznur’da defterini, boyalarını çıkardı tam resme başlamak üzeriyken burnundan defterinin üzerine kandamlaları düşmeye başladı. “Öğretmenim” diyemeden oracığa yığılı verdi!
Gözlerini açtığından kendisini bir hastane odasında buldu. Babası, annesi, öğretmeni hepsi başucundaydı. Babasının gözyaşları yanaklarına doğru süzülüyor, bir yandan elleri biriciğinin saçları arasında geziniyor, dudaklarından sevgi sözcükleri dökülüyordu. Artık sonu gelmez yolculuklar, tarifsiz acılar, doktorlar, ilaçlar, dökülen saçlar, uykusuz ve okulsuz günler sırada Öznur’u bekliyordu. Maalesef kan kanseri (lösemi) teşhisi konmuştu. Babası sıradan bir çiftçi idi. Önce ineğini, sonra traktörünü, en sonunda da elinde kalan üç beş dönüm tarlasını da satmak zorunda kalmıştı. Babası Öznur’u doktor doktor gezdirirken, abisi evin yükünü omuzlamak zorunda kalmış, okuldan ayrılarak soluğu Ankara’da inşaat sahalarında almıştı. Günler peş peşe aynı koşuşturma içerisinde sürerken, bazen hastalığın seyrinde düzelmeler, iyileşecek, yeniden aramıza dönecek sözcükleri arasında kocaman bir ömür geçmişti.
Öznur’un hastalığıyla tüm ailenin yaşamı alt üst olmuştu. Herkesin tek derdi evin bir tanesinin bir an önce iyileşerek ailesine, okuluna, arkadaşlarına, öğretmenine kavuşmasıydı. Ama öyle olmadı, bu hastalık Öznur’un vücudunu darmadağın etti, bir sürü ameliyata girdi. Çocukluğunu hastane odalarında, bugün nasılsın sorusuna verdiği anlamsız iyiyim! Sözcükleriyle geçirdi. Evinden çok hastanelerde uyudu uyandı. Babası onu hiç yalnız bırakmadı. Bu süreç on yıl süren mücadelenin ardından yine bir hastane odasında son buldu. O, bir melek olup giderken, küçücük kanatlarının arasına babasının yarısını da almış, geriye sadece hüzün bırakmıştı.
Yukarıdaki anlatılanlar çalışma hayatımda bizzat tanık olduğum, binlerce evladımızın yaşadığı hikâyelerinden birisidir…
Şu anda ülke genelinde 82.000 kişi lösemi ile mücadele etmektedir. Onlara destek veren LÖSEV gönüllü sayısı 6.817.992 dir.
Bir çocuğun gülümsemesinden daha değerli ne olabilir? HAYDİ, siz de bağışçı ya da gönüllü olun. Yaşama bir el de siz verin!
Her türlü bağış ve gönüllü olmak için:
Telefon : +90 312 447 06 60 – +90 312 666 00 20
LÖSEV Aktif İletişim :+90 312 447 06 60 – +90 312 666 00 20
Whatsapp Hattı :+90 549 761 10 10
Kadir Veral

