Deneme,  Edebiyat,  Güncel - Aktüalite,  Toplum

Açlığa Yatmak

Dağların öfkesine yaslanmış vadilerin birinden geliyordu sanki sesi. Kara saplanmış yeryüzü adına konuşur gibiydi. Küfre bulanmış İri puntolu sözcükler doluydu ağzında.

Bir kısmı arkadan bağlanmış, bir kısmı yüzüne rastgele dağılmış bembeyaz saçları, çıkacak ilk fırtınada uçup gidecekmiş gibi geliyordu bana. Balkonun ucunda durma düşeceksin ya kapıyı aç ya aşağıya in diye bağıracak oluyordum. Sesim çıkmıyordu.

Yüzü bir kuyu gibi derindi. Kulaklarının dibi yangın yeri… Elleri kahırlı ve ağır. Aklı, ipini koparmış uçurtmadan farksızdı.

Dedi, “Yukarı çıkamazsın. Kapıyı açmam. Açlığa yatacağım az sonra. Ama beni dinle. Dinlemelisin.”

Dedi, “Bunlara karşı çıkmazsak, yağmalanmaya devam edecek kentler. Bunlara karşı çıkmazsak durmadan ateş alacak silahlar.” Dedi ki, “Din cambazlarının abdestli ağızlarıyla yalan söylüyorlar bize.” Neymiş; ‘Yoksulları cennetiyle ödüllendirecekmiş Tanrı, eğer seslerini çıkarmazlarsa, kaderlerine razı olurlarsa!’

Dedi, “Bizim vergilerimizle en iyi okullarda yetişen ve en iyi meslekler edinen kişileri, ederinden daha ucuz paralara satın alıp televizyonlarında ve gazetelerinde konuşturuyorlar, yalan makinelerine dönüştürüp her birini… Neymiş, Kendilerini bir daha seçersek deneme uçuşlarından sonra sıra bizlerdeymiş.‘ Ay’a çıkıp bir de uzay gözüyle seyredecekmişiz her şeyi.”

Dedi, “Her seçim öncesi yoksul evlere asker cenazelerinin gelmesi neden? Bayraklarla donatılması yoksul mahallelerin? Denizlerimizde bol miktarda ‘doğalgaz bulundu’ haberleri birden bire?” Dedi, “Hassas değerlerimiz üzerinden kuruyorlar iktidarlarını, sonra da sömürüyorlar acımasızca. Geğiresim geliyor aklıma geldikçe bu yaptıkları.”

Dedi, “Tarikatlara terk ettiler çocukları. Eğitimi bitirdiler, ot tıkadılar canına. Cumhuriyeti kendine çok gören bir nesil yetiştirdiler; dindar ve kindar… Ahlak çöktü. Hak, hukuk, adalet hak getire. Ağaca, çiçeğe düşman oldular. İnsana düşman! Düşünmeyi, düş kurmayı yasakladılar.”

Dedi, “Ben emekliyim. Sokağa çıkacak halim kalmadı. Marketi, mağazayı, manavı unutma egzersizlerine çalışıyorum.” Dedi, ki “Sen en yakın yakın arkadaşımsın. Sana bir çay, bir simit bile ısmarlayacak durumda değilim artık. Sen de unut bir yerde oturup bir şeyler yiyip içmeyi bir arkadaşınla. O devir geçti.”

Dedi, “Emeklilere bütçeden ayrılan pay yüzde yediden yüzde beşe düştü. Üstelik iki milyon emekli daha eklendi bu sayıya.”

Dedi, “Bağımsız kuruluşların tespitine göre enflasyon yüzde yüz ellilerde. Kendi tespitleri bile yüzde altmışların üstünde. Benim emekli aylığıma yapılan artış kendi tespit ettikleri enflasyon rakamlarının çok altında, bir düşün. Bana emekli aylığı olarak verilecek parayı, vergi yoluyla, çalışma hayatının içindeyken peşin olarak almışlardı benden. Hırsız var diye bağırsam tutuklayacaklar beni. İşbirliği içinde oldukları ama yasa dışı olarak ilan ettikleri örgütlerden birine mensup olmakla suçlayacaklar beni utanmadan. En iyisi evimde açlığa yatırmak kendimi.”

Dedi, “Açlık sınırı on beş milyon liranın altı… Bir müjde gibi sunuyorlar bana emekli aylığımı on milyona çıkardıklarını. Ülkenin yarısından fazlası açlık sınırının altında yaşamak zorunda bırakıldı, cumhuriyetin 100. Yıl şerefine. Duydun mu? Duydun mu? Duydun mu, duyuyor musun?”

Dedi, “Gelme yanıma. Çıkma yukarıya. Açmam kapıyı haberin olsun. Sana da başkalarına da açmam yeminle. Evimin içinde açlığa yatırma kararı aldım kendimi. Anladın mı? Kendimi açlığa yatırıyorum. Açlığa… Ve kendim dahil herkesi protesto ediyorum. Başta benim gibi emekli olanları. Sonra da bu gidişe ses çıkarmayan topumu. Ve bize yalan söyleyenleri. Herkes için bir Türkiye bağıracağım ölünceye kadar…Herkes için bir Türkiye!”

Kan ter içinde uyandım. Gecenin bir yarısı. Bir süre inanamadım bunun bir rüya olabileceğine.

En iyi arkadaşlarımdan biri. O benim kimsem. Kızdığım, küstüğüm, sığındığım, sevdiğim, özlediğim biri. Çok kitap okuyordu son günlerde. Çok düşünüyordu. Umarım başına kötü bir şey gelmemiştir. Hele sabah olsun. Ararım ilk fırsatta.

Yastığa koyuyorum başımı yeniden. Gözlerim kendiliğinden kapanıveriyor bu kez. Uyandığımda ilk işim televizyonu açmak oluyor. Bakıyorum Meral Akşener ekranda: “Geçmişimizde siyasi cinayetlere şahit olduk ama mertçeydi.”

Hrant geliyor aklıma.

Öyle ya bugün 19 Ocak. Cinayetin yıldönümü. Saf saf inanmıştı Hrant, ürkek bir güvercine dokunmayacaklarına!

Telefona sarılıyorum, arkadaşımın sesini duymalıyım.

Alo! Alo! Kimi aradığımı unutuyorum. Şaşırıyorum ağzımdan söze: İnsan neresi!

Sahi insan neresi?

Hayrettin Geçkin

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir