Edebiyat,  Şiir

21 Mart Dünya Şiir Günü Konuşması – Çanakkale / Hayrettin Geçkin

Yere serdiğin
bezden bir örtü değil
yüreğin
o ipeksi yüreğin
yıldızlar gelip düşsün diye geceleyin

Yere serdiğin
ne yağmur
ne gökyüzü
gülüşlerin
gül kokulu gülüşlerin
uykusunu kaçırsın diye bir şairin

Yere serdiğin
ne rüzgar
ne ayın şavkı
ne de gitmek istediğin yerler
düpedüz ellerin
yeryüzülü ellerin
içecekleri sıcak çorba
başını sokacakları birer yuvası olsun diye
evsizlerin
barksızların

Yere serdiğin
dünyalık şeylerin hiçbirisi
düşlerin
çocuklar öldürülmesin diye
hiç olmasa
içinde
bu şiirin

Yere serdiğin
ah
olmaz işler

Arkadaşlar merhaba! Hoş geldiniz! Böyle bir etkinliğe şiirle başlamasak olmazdı.
Eğer kitaba, edebiyata ve sanata yönelebilirse, silahların arkasına sığınmış cesaretinden ve sürmekte olan ilkel iletişimlerinden kurtulup barış ve aşk yüzlü bir dünya kurabilir insanlık. Yeryüzü her düşünceden, her kültürden ve her renkten çiçek tarlasına dönüşebilir.
Biter bu insan kırımı! Bu doğa kıyımı biter! Bu kuşatılmışlığımız, bu kıstırılmışlığımız… İnsanın kendisine, başkalarına ve doğaya karşı yabancılaşması biter… Bunca zulüm, yoksulluk…

Bu duyarlılıkla ve bu özlemle selamlıyorum sizleri. 21 Mart Dünya Şiir Gününüz kutlu olsun.

Filistinli Şair Mahmud Derviş diyor ki “Şiirin gücü bomba yüklü bir uçağı düşürmeye yetmez ama pilotunun kafasını karıştırabilir.”

Dünyanın bu gidişatı karşısında hepimizin birazcık kafası karışmalı aslında. Öyle ya! Bu gidiş nereye?
Belki bir şiir iyileştirebilir dünyamızı. O şiiri sen yaz! O şiiri sen oku! Bir çakıl bir ırmağın yatağını değiştirebilir. O çakıl sen ol! Biliyorsun adil, demokratik ve barış içinde bir yeryüzü istemek, böyle bir şey için katkı sağlamak bir bilinç, bir bilgi ama en çok da bir vicdan işi….

İstediğimiz ne ki? Aşkın, edebiyatın ve sanatın incelttiği bir dünya… Aslında böyle dünyayı / elimizi uzatsak / aha dalda elma, koparıp alabiliriz. Ama şimdilik kollarımız yetişmiyor.

Bu yüzden diyorum işte, sırf bu yüzden! Yurtta şiir, dünyada şiir….

İnsanın kendisine olan yabancılaşmasının kırılması, yaşanır bir dünyanın yaratılması ve doğayla bir sevgili yakınlığı kurulması aynı zamanda bir farkındalık işi, vicdan işi olduğu kadar… Bu yöndeki farkındalığı artması için 1999 yılında Unesco 21 Mart’ı Dünya Şiir Günü olarak kabul etti.

1999’dan beri 21 Mart’ın Dünya Şiir Günü olarak ülkemizde kutlanmasına, Aziz Nesin ve Yaşar Kemal’in de kurucusu olduğu Türkiye Yazarlar Sendikası öncülük etmektedir. Dünyanın hemen hemen bütün ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de bu kutlama ile ilgili 21 Mart Dünya Şiir Günü Bildirisi hazırlanır. 2007 yılında ben de böyle bir bildiri hazırlama onuru yaşamıştım. Bu yılki 21 Mart Dünya Şiir Günü Bildirisi ise değerli arkadaşım; Şair Yazar Gülsüm Cengiz’e ait.

Birazdan size bu bildiriyi sunmak istiyorum Ancak öncesinde bir iki şeyden söz etmeliyim. Biz burada yaşayan yazarlar olarak Türkiye Yazarlar Sendikası Çanakkale Temsilciliğini oluşturduk. Daha yakın bir zamanda hem de. Üç ay oldu, olmadı. Duyarlı bir avuç yürek bir araya geldik. Buraya gelmeden az önce de merkezi İstanbul’da bulunan Türkiye Yazarlar Sendikası Yönetim Kurulu bana bir mesaj ileterek sizlerin ve çiçeği burnundaki üyelerimizin Dünya Şiir Gününü kutladıklarını belirttiler. Bu vesileyle ben de huzurlarınızda kendilerini selamlıyorum.

Arkadaşlarım bazı kentler vardır, üzerlerinde saydam örtüler bulunur. Bu saydam örtüler sayesinde, kentler görüntüye gelir ve geleceğe taşınırlar. Bu kentin de var böyle saydam örtüleri: Biri Doktor Naci Hasan Efendi… Kentin, edebiyat sanat ve toplumsal hayatının gelişmesinde taşın altında elini değil, gövdesini gördüm onun. Bir diğeri ise İklimbilimci Profesör Murat Türkeş! Alanında, dünyada yüz- ikiyüz kişi arasında kabul ediliyor. Onu da ağaçların, kurdun kuşun, suların, börtü böceğin ve sincapların imdadına koşarken Kaz Dağları mücadelesinde gördüm ve yakından tanıma olanağı buldum. Türkiye Yazarlar Sendikası’nın sizlere gönderdiği kutlama mesajının içinde bu iki dostumun da sendikamıza üyeliklerinin kabul müjdesi var. Huzurlarınızda kendilerini kutluyorum. Şimdi daha bir güçlendik. Anlaşılan o ki Çanakkale aşkın, barışın, şiirin ve sanatın kenti olma yolunda. Hadi hayırlısı…

Gülsüm Cengiz’in hazırladığı bu yılki Dünya Şiir Günü Bildirisi “Şiir Yaşam İçindir”

başlığını taşıyor. İzninizle şimdi o bildiriyi paylaşmak istiyorum sizlerle:

Şiirin tarihi insanlık tarihi kadar eski. İnsanın yeryüzündeki serüveninin başladığı dönemde dans ve müzikle birlikte ortaya çıkan şiir; insanın yaşadıklarını anlatma, özlem ve isteklerini ifade etme gereksiniminden doğmuştur. Beden hareketine ve müziğe eşlik eden ritimli sözler şiirin temelini oluşturmuştur. Bu demektir ki şiiri var eden yaşamdır; insana, doğaya, yani bütünselliği içinde yaşama ve süregelen olgulara dair ne varsa şiirin konusunu oluşturmuştur. Bereketli bir hasat ve yağmur özlemi, kadın ve erkek arasındaki büyük duygu birliği olan aşk, karanlık ve ölüm korkusu, ışık özlemi, aşk ve ayrılık acısı şiir olmuştur kabile büyücülerinin tılsımlı sözcükleriyle. O günden bu yana, şairlerin, yaşadıkları çağ ve toplumda yaşananlara tanıklık ettikleri şiirler; değişen toplumsal koşullardaki insanlık hallerinin yanı sıra biçimde de değişerek süregelmiştir; ancak aşk, ayrılık, ölüm, yoksulluk; barış ve özgürlük isteği, daha güzel bir yaşam özlemi gibi temel izlekler değişmemiştir. İnsanlığın ortak sorunlarını ifade eden şiirler, çağlar boyu varlığını sürdürerek günümüze dek gelmiştir. Şairin yaşadığı coğrafya, dönem ve kültürden izler taşıyan bu şiirler, geçmişten geleceğe uzanan zincirin birbirine eklenen halkalarıdır ve insanlığın ortak mirasıdır.

Şiirin temelinde de felsefedeki gibi; insanın yaşadığı dünyayı, insanı anlama ve açıklama; gelecek düşleri kurma ve değiştirme özlemi vardır. O yüzdendir ki şiir muhaliftir; kurulu düzene, egemen ideolojiye… Şair, toplumunda ve çağında yaşanılan kötülükleri, haksızlıkları sorgular, eleştirir, daha güzel bir yaşamın varlığını sezdirir dizeleriyle. Çünkü sanatçının toplumuna, çağına karşı sorumlulukları vardır. Çünkü şairler toplumların vicdanıdırlar; bütün seslerin sustuğu, susturulduğu bir dönemde toplumsal çelişkileri, acıları gösterirler; şiirleriyle ses olurlar insanlara. Şairler umut işçileridir; insanların bakıp görmedikleri ince ayrıntıları, yaşamdaki zenginlikleri, güzellikleri, umut ve direnci duyumsatan. Şairler bilinç işçileridir; insanlara, kendi içlerindeki değiştirme gizilgücünü yapıtlarıyla sezdiren. Çünkü şiir işlevseldir; insanların bilinç altına girip düşüncelerini, duygularını etkileme gücü vardır.

Şiir yaşamın ta kendisidir. Kara bulutların arasından sızan gün ışığı, sularla öpüşen salkım söğütler, fırtınalı bir havada kabaran dalgalar, suyun üstündeki ak köpükler şiirdir. Gözaltında kaybedilen oğlunun mezarını arayan ananın saçına düşen ak, dili yasaklanan insanın yüreğindeki acı şiirdir. Sınıflı toplumların doğuşunun ardından binlerce yıldır acı çeken, şiddete uğrayan, öldürülen kadınların yüzleri; süregelen baskıya başkaldırıp yazgıyı değiştirmek için ellerini birleştiren kadınların direnç ve mücadelesi, yüreklerindeki isyan şiirdir. Savaşların sınır boylarına, deniz kıyılarına savurduğu sığınmacıların gözlerindeki umarsızlık, onlara el uzatan insanların varlığı şiirdir. Yüreğe düşen aşk, toprağı canlandıran emek, makineye hükmeden el, meydanların coşkusu şiirdir. Çekirdeğin içindeki can, taşı oyan su damlasının gücü, ana rahminde büyüyen umut; dalın ucundaki ilk tomurcuk şiirdir. Demiştir ki Goethe; “Şiirin konuları hiç eksik olmayacaktır; çünkü dünya o kadar büyük, o kadar zengin, yaşam o kadar değişik manzaralı ki… Hiçbir gerçek konu yoktur ki şair onu gereği gibi işlemesini bildiği andan itibaren şiirden yoksun olsun.”

Şiir yan tutar; tuttuğu yan bütünselliğiyle yaşamdır. Demiştir ki Nâzım Hikmet; “Dünya tarihinde, çağının sorunları karşısında büsbütün yansız ve edilgin kalmış bir tek büyük yazar göstermek kuşkusuz güç olacaktır. Yansız olunduğu sanılabilir ve söylenebilir, ama nesnel olarak hiçbir zaman yansız olunamaz. Bana gelince, ben kesinlikle yan tutmayı yeğlerim.”
Şiir yol arkadaşıdır; yoksullara, ezilenlere, savaşlardan bunalan insanlara umut ve direnç olan. Hasan Hüseyin, “biliyorum/ matarada su/ torbada ekmek/ve kemerde kurşun değil şiir/ ama yine de / matarasında su / torbasında ekmek /ve kemerinde kurşun kalmamışları / ayakta tutabilir.”, Serdari “kısa çöp uzundan hakkın alacak” demiştir. Nâzım Hikmet ise “gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan, ekmek gül ve hürriyet günleri”nin nasıl geleceğini de söylemiştir dizelerinde: “beklenen günler, güzel günler ellerinizdedir.”

Bugün insanlığın şiire her zamankinden fazla gereksinimi vardır. Kapitalizmin son aşaması olan emperyalizmde; emek sömürüsü, savaşlar, kimyasal silahlar, nükleer reaktörler, ozon tabakasındaki delik, laboratuvarlarda üretilen virüsler ve küresel salgın, orman yangınları yalnız insanları değil, bütün yaşamı tehdit etmektedir. İşte teknolojik olanaklar arttıkça yalnızlaşan, yaşama yabancılaşan insan; işte Afrikalı çocuğun aç gözleri; işte Hindistan’da çeyiz kavgasında yakılarak öldürülen kadının çığlığı; işte Filistin’de, Yemen’de, Afganistan’da, Ukrayna’da silahların gölgesinde yaşayan çocukların gözlerindeki korku ve acı; işte yok edilen yağmur ormanları, ranta kurban edilen zeytin ağaçları; işte dünyanın her yerinde; savaşlar ve göçler nedeniyle sokakta yaşamak ve çalışmak zorunda kalan milyonlarca çocuğun sorgulayan bakışları…
Ne var ki yaşamın bütünselliği içinde, acıların yanında umut da vardır. Her sabah yeniden doğan güneş, doğanın sonsuz yenilenme gücü, halkların barış ve özgürlük mücadelesi, kadınların direnci, ayağa kalkan emekçiler, doğaya sahip çıkan insan, çocukların bitimsiz yaşama sevinci umuttur…
Her şair kendi çağını, dünyasını yaşar; yüreğindeki kabuğu çatlatıp yaşama kök saldığında, yaşam ona şiirin yolunu gösterir. Şair yaşamdan damıttığı şiirleriyle, insanın daha güzel bir dünyada yaşama isteğine, özgürleşme mücadelesine güç verir. Çünkü “Şiir yaşam içindir! / Tanıklık etmelidir gününe, / yaşamı savunmalıdır şiir!”

Siz de fikrinizi söyleyin!