Şiir,  Toplum

Yuh Olsun Size, Yuh!

YUH OLSUN SİZE, YUH!
ERİM ERİM ERİYESİCELER…

Bebeliğimde çileye, derde, gama doğmuşsam bu benim yazgım mı?
Deyin bana… Kader diye kederi reva görüp, çileyi bana, hüznü bana…
Horlanmışlığı bana dayatmışlığınızda çaldınız bahar ömrümde umutlarımı,
Talan ettiniz, talan… Yarınlarımı!
Yuh olsun size, yuh!
Erim erim eriyesiceler!

Doymadan bebeliğime, çifte çubuğa koşuldum…
Tarlada öküzünüz, yatakta avradınız…
Sofrada, yeri öküzden de sonra geleniniz oldum…
Sokaklara atılıp, satıldım bir pula…
Mendil satarken kalakalmışlığımla araba altında…
Cansız bedenimin hâlâ soğumamışlığında…
Acımasız, hoyrat bakışlarla bakıp da geçtiniz çoğunuz bana!
Yuh olsun size, yuh!
Erim erim eriyesiceler!

Bir bez bebeğim bile olmadıysa bebeliğimin oyun çağında,
Düşlerim karaltılarda talan edildiyse…
Reva gördüğünüz zulümlerde körpe bedenim
Hazan gülleri misali sararıp solduysa…
Silaha, bombaya, lükse, şatafata akıttığınız milyonlarınızla
Çalarak nafakamı, kursağıma bir lokma düşmemişliğinde…
Kırım kırım kırıldıysam, bu sizin ayıbınızdır; ayıbınız!
Yuh olsun size, yuh!
Erim erim eriyesiceler!

Beş taş oyunlarım, saklambaçlarım, bayram sevinçlerim kursağımda kaldıysa…
Kah beton yığınlardaki zamansız ölümlerimde,
Kah katran karası yapıp hayatı bana ağu ağu içirmişliğinizde…
Sevinçlerim uzak ülkelere firar etmişse — hiç mi hiç geri dönmemecesine…
Zemheride, depremde kaldıysa körpe bedenim, içerek gecenin ayazını…
Ya da deprem çadırlarında tutuşup yandıysam, çıra gibi…
Haramilik ve hunharlıklarınıza kurban olmuşluğumla,
Daha körpecikliğimde girerek kanıma,
Geçmişliğinizle ırzıma…
Ya da berdellerde mal gibi alınıp satılmışlığımda…
Düşürmüşseniz alnıma kara, ömrüme yara…
Ve satım satım satılmış,
Elden ele dolaşan gül gibi örselenip pörsütülmüşsem hayvanî arzularınızda…
Benim kahve cezvesi olmadığımı unutarak, közden köze, nefisten nefise dolandırılmışlığımda…
Pare pare edilmişse umutlarım, gururum, çocukluk sevinçlerim…
Kendim çocuk yaştayken, tutsak edilmişsem kadınlığa, utançlarda…
Ve düşmüşse bebelerimin çoğu kürtajlarla toprağa…
Ya da aç, sefil çocukluğumda ardıma…
N.Ç. gibi körpeliklerde, en ekabirlerce ve hatta
Kalem efendilerince, zabitlerce piç edilip namusum geçilerek ırzıma…
Kadı kaymakam makamlarında helak olmacasına, pestilim çıkmacasına sürünmüşsem…
El kapılarına bir hırka, bir lokmalıklarda çocuk emekçiliklerde peşkeş çekilip
Sömürüldükçe sömürülerek emilmişse kanım, yenilmişse emeğim…
Velhasıl, çalınmışsa ekmeğim, umutlarım, yarınlarım, düşlerim…
Zobu zobu orta yerde dolaşan hilkat garibesi siz “kocalar”ca…
Yuh olsun size, yuh!
Erim erim eriyesiceler!

Şimdi ölüm bile haram size…
Ölün demiyorum: Zıbarıp, geberip ölesiceler…
Ölmeyin! Görün beni, görün!
Ayıbınızı, eserinizi ve beni mahvetmişliklerdeki
O utanç duyulası hünerlerinizde kendinizi!

Ey erim erim eriyesiceler!
Talan da siz, çalan da siz, kıyan da siz, ey “kocalar”…
Üstüne üstlük timsah gözyaşlarıyla
Utanmaz, arlanmazca ağıt yakanda da siz!
Ağıtları başına çalınası çalanlar!
Yuh olsun size, yuh!
Erim erim eriyesiceler…!

Mualla Sezgör Yassıbaş / İsyanî
Hildesheim, Almanya
05 Aralık 2011
Saat: 13.55

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir